Okuduğum Kitaplardan En Beğendiğim Bölümler

[size=18px][color=indigo][i]Bir kitap okudum ve çok beğendim. O kitapdan en beğendiğim yerlerin altını çizdim. Başkalarını bu altını çizdiğim yazılar ile tanıştırmak istiyorum diyorsanız burası tam sizin için. Türkiyenin en büyük altı "kitapların altı çizilen bölümleri" bankasına oluşturmaya nedersiniz. Kısa bir süre ayırıp bu bankaya katkıda bulunabilirsiniz...

Bu bölüme konu eklerken lütfen şu husulara dikkat ediniz;

1. Kitabın adı ve yazarı, kitapdaki sayfa sayısı mutlaka olmalı,

2. Cümleler aynen kitapdaki ifadesiyle eklenmeli. Konular eklenirken (tırnak içine alınmalı) "kitapda altı çizilen bölüm" şeklinde olmalıdır. Yorum tırnağın dışına isteniyorsa yazılabilir.

3. Kitapdan alıntı yapılaca bölümler kişisel gelişim, eğitim veya insanlara pozitif güç katan yönde olmalıdır.


Haydi şimdi en çok sevdiğiniz kitabı yanınıza alın, klavyenin başına oturun ve kısa bir süre zaman ayırarak sitemize katkıda bulunun..

********

Örnek Metin;

Bu yazı oldukça güzel. Sizi harekete geçirecek bence;

"Dünyadaki tüm dilekler ve hatta tüm çalışmalar, geçerli ilkelere dayanmıyorlarsa, yaşam kalitesi açısından sonuç vermeyeceklerdir. Düşlemek yeterli değildir. Denemek de yeterli değildir. Hedefler belirleyip basamakları tırmanmak da. Bir şeylere değer vermek de. Çabamızın sonuca varacak pratik gerçekliklere dayanması gerekir. Anacak o zaman düşleyebilir, hedefler belirleyebilir ve onlara erişmek için kendimizden emin bir biçimde çalışabiliriz."

Önemli İşlere Öncelik / Stephen R. Covey / Varlık Yayınları / Sayfa 56[/i][/color][/size]


anonim

1 yorum

EVLİLİK VE CİNSELLİK

[size=18px][b]EVLİLİK VE CİNSELLİK [/b][/size]

Hz. Âdem (a.s.) ve Havva annemiz dünyaya insan neslinin sorumluluğunu alarak geldiler. Eğer evlilik geleneğini disiplin içerisinde başlatmasalardı , insan nesli kesilip giderdi.

Küreselleşme, batı toplumlarını saran tehlikeli bir vebayı dünyaya yayıyor. Son yıllarda evliliklerin çoğu boşanmayla bitiyor. Cinselliğin ilkokul çağına indirilmesi yüzünden zevk rezervleri erken tüketilen gençliğin geleceğinde tatminsizlik dönemi açılıyor.

Estetik bedenler ekranlarda sergilenerek, dikkatler cesetlere odaklanıyor. Cinsellikler ucuza harcanmasın diye bedenler iğrenç mi yaratılmalıydı? Sorumsuzluğun bedeli, bilinçlerde güzelliğin cesetle sınırlanması; İtalyan araştırmacı Caldarelli’nin deyimiyle “ Kimsenin aradığını bulamaması ve herkesin mutsuzluğu ” oluyor.

Hayata tutunmak üzere yola çıkan güzel gençler, daha ilk adımlarında çelmeleniyorlar. Güller açmadan budanıp soluyor. Cinsel haz, eşlerin aile fedakârlığına katlanmalarına, dayanışmalarına ve çocuklarını yetiştirmelerine teşvik eden bir ilahi ihsandır. Bu zevkin nereden geldiğini, beyine nasıl yerleştiğini düşünmeyenler, cinselliklerine sorumsuzca saplanıyorlar. Hem zevkleri köreliyor: hem de hayatları mahvoluyor.

Hayatımda tanıklık ettiğim ilk cinayetin sebebi cinsellikti. Liseden bir arkadaşımız sarkıntılığının bedelini canıyla ödedi. İstatistiklere göre, dünyada işlenen cinayetlerin üçte ikisi cinsel nedenlerden kaynaklanıyor. Cinselliklerini kontrol etmeyenler, cinayetle değilse, hastalıkla ölüyorlar. Dünya Sağlık Örgütüne göre her yıl 330 milyon kişi cinsel yolla bulaşan hastalıklara yakalanıyor. AIDS hastalığı gelecek yıllarda bazı ülkelerin gençliğini yok edecek.

Cinselliğin azdırılması, amaçlananın aksine, zevksizlik ve tatminsizliktir. Amerika’daki internet trafiğinin % 80’i cinsellik malzemelerine harcanıyor. Bu bir dakikalık kirli zevk, hayatın en büyük değeri gibi sunuluyor. İşte sonuç… ABD gençliğinin ilk büyük hayali, vücutlarına yapacakları estetik ameliyatlarmış. Bir ankete göre, İngiliz kadınların %70’i mankenlerle kıyasladıkları vücutlarından nefret ediyorlarmış.

Hiçbir yasaları ve yasakları yokmuş gibi görünen hayvanlar bile, cinsel hazinelerini rasgele ve disiplinsiz kullanmazlar. Melekler bu insana neden secde ettiler ? “ Allah’ın adaleti, bir gülün dikene secde etmesini hoş görür mü ? ” (*) Dünyadaki hiçbir zevk doymak için verilmemiştir; cennete varıncaya kadar insan asla tatmin olmaz. Evlilik ne kadar sevindiriciyse, cinselliğin evlilik (veya nikâh) dışına taşırılması o kadar bunaltıcıdır.

Avrupa’nın izinde kısa süreli sorumsuz birliktelikleri özendiren toplumlar ağır bedeller ödeyecekler. Toplumumuzda evlilik çok zorlaştırıldı; eviniz, arabanız, altınınız olacak. Evliliği ulaşılamaz hale getiren sistemde, evlilik dışı ilişkiler cennetle özdeşleştiriliyor. Adaletsizce ve acımasızca…

Ankara’daki bir mahkeme kapısında, dünya tatlısı genç bir bayan, yakışıklı bir gençle didişip duruyordu. Birbirlerinin işkencelerinden bir an önce kurtulmak üzere, boşanma davalarında sıranın kendilerine gelmesini bekliyorlardı.

Düşündüm, o denli genç ve güzel bir kadın, o kadar yakışıklı ve rütbeli bir gençle nasıl kanlı bıçaklı oldu? Birbirlerinin güzelliğinde buluşup günlerini cennete dönüştürmeleri gerekmez miydi? Daha bir yıl önce soluk soluğa kuşandıkları aşklarıyla birbirlerine koşan insanlar onlar değil miydi? Ne kusur ettiler de Allah o cennetten yadigâr sevgiyi kalplerinden buruşturup attı? Ne yaptılar da, bu iki güzel, şimdi birbirlerinden nefret ediyorlar?

İnsanlar çürümeye aday bedenlere değil; ezeli kudrete bağlanan ruhlara âşık olurlar. Cisimsel cinsellik bir dakika sonra iğrendirici; ruhsal cinsellik ise sonsuza dek huzur vericidir. Şu vücutlarını her gün biraz daha açanların ası söyledikleri, “ cesedimi sev, etimden hoşlan!” haykırışlarıdır. Acımadan kalplerimize çamur saçıyorlar, ruhsal ışıkları içimizden uzaklaştırıyorlar.

Ruh hep o ceset çamuruna şekil ve anlam veren gizli tasarımcıyı arayacaktır. Cesedin başlangıcı iki damla su, sonu çürük toprak ve kemiktir. O elbiseyi giyen hayran kalınası okyanus güzeli ruh nerede?

Aşka düşen bazı gençlerden yardım mesajları alıyorum. Lisede, üniversitede, iş ortamında, tuzağa zamansız yakalanıyorlar. Evliliğe hazır değiller; ama, tutuluyorlar ve kalplerine söz dinletemiyorlar. Karşı cinse eğilim insan doğasında vardır; hele çağımızda çok körüklenmiştir. Mutluluk bu eğilimin zamanında ve meşru yollarla karşılanmasında yatar; yoksa aksi, toplumlar için hep felaket olmuştur.

Üniversitemizin servis otosundan inmiş, bekar evimize yürüyordum. Zihnim derin tefekkürlere dalmış ; içime tutunan yalnızlık virüsünden ve paylaşma arzusundan nasıl kurtulabileceğimi düşünüyordum.

Etkileyici bir kadın sesinin Anadolu ezgileriyle yoğrularak caddede yankılandığını fark ettim. Sanatçını sesinin süslediği şarkıyla sürüklenirken, sanki ruhuma hançerler saplanıyordu. Kangrenli yaralarım doğranıyordu; zayıf damarımdan yakalanmıştım; acıma tuz biber ekilmişti.

“ Günlerdir yalnızlığıma üzülüyorum, artık kurtulayım.” Duasıyla patladım ve yanımdaki duvara kapanarak sarsıntımı geçirmeye çalıştım. Utan be koca adam. Ne yalnızı, ne kimsesizi… İşte doğa. İşte muhteşem canlılar dünyası… İşte ideallerin, işte çalışmak ve işte huzurunda bulunduğun Rabbin… O dirençsiz halimde, “ Ey merhametli hakim, lütfen bana ve bu gençlere acı, bize nefsimizden bir kurtuluş bağışla ! ” dedim. Sakinleştim ve kalbimdeki sohbeti dinledim :

“ Delikanlı, dur hele… Sen hamuru çamurdan yoğrulan o kandan irinden cesedi istemiyorsun. Sen, Yaratıcının o vücut hamuruna sunduğu suretin arkasındaki ruha âşıksın. Dinle ki Mevlana, “Seni toprakla karışmış bir yudumcuk güzellik şarabı böyle deli divane ediyor; artık onun safı ne yapmaz?”(**) diyor. Senin Yaratıcın, topraktan cesede nurdan şekiller giydirdi. Toprak cisim yurduna dönünce, suret de hayal evrenine gidecek.

“ Yemek istediğin meyvesini izinsiz çalıp Yaratıcını karşına alma. O çok cömerttir; sabırla iste de, zamanı gelince sana ne helal bağışlarda bulunacağını gör. Bütün kadınlara ilahi güzellikten bir zerre serpen Yaratıcın, tüm güzellikleri tek bir kadında hücre hücre dokuyup sana sunabilecek kudrettedir. Dünyanın güzelliklerinden binler kat fazlasını bedenlerinde barındıran huriler seni bekliyor. Gelecekteki sonsuz temiz iffetli güzelliklere, kirlettiğin bir gençlikle kavuşamazsın. Madem Allah’tan başkasını da sevmeye muhtaçsın , seni bekleyen can tatlısı cennetlerini sev. Bunca yıl direnen, biraz daha sabredebilir. ”

Sustum… Aradığım ihtişam, yüzümü kapadığım duvarın hemen arkasındaydı ve hayalim ötelere dokunur gibiydi. Başımı kaldırıp mutluluktan gülümseyerek yoluma devam ederken, kasetçiden yayılan o şarkıyı duymuyordum.

Önermeye çalıştığım, bu kıyamet asrında “ Ruhunu çıkar at, kolunu bacağını kes.” Demek gibi zor gelebilir. Ama gençliğimiz, “ İlahi ölçülere göre yasak olan ” bir ilişkiyle lekelenirse, sadık bir eş bulma şansımız azalacaktır.

Sonrasındaysa ,

bayanlar cennetlerin hurilerinden güzel sultanları olma şansını ;

erkeklerde huri güzelliğindeki kadınla sonsuza dek mutlu kalma fırsatını yitirme tehlikesindedirler.

Allah temizleri kirlilere mahkûm etmez.

İçten ve gözyaşlarıyla yoğrulmuş bir tövbeyi başaranlar hariç.

Sonsuzluk yolcusu, sadece şimdi tadacağı ota saplanan kurbanlık koyuna benzemez.

Uyanık insan zehirli balı yemez; yemin arkasındaki oltayı görür ; bugünkü tercihinin gelecekteki sonuçlarını düşünür. Gelecekteki eşine yakıştıramadığını, bugün kendisi için de çirkin görür. Yanlış bir iş yapar da, içten bir tövbeyi başaramazsa, kaderin ona acılı bir evlilikle bedel ödeteceğini unutmaz.

Dolayısıyla, gözlerimizi tahrikçi görüntülerden, zihnimizi benzeri hayallerden arındırmalı; duaya ve tövbeye sarılmalı; aile onurunu inciten TV yapımlarından sakınmalıyız. Yaratıcıya yakınlığımız, ideallerimiz uğrundaki çalışkanlığımız, cinsel ihtiyaçlarımızı gölgeleyip unutturacaktır. Evlenme imkânımız varsa da, bekletmemeli o sığınağa çabucak girmeliyiz.

Evliliği öldüren manevi hastalıklardan arınmalıyız; Allah’ın evlilik lütfuna şükretmemek, parayı tanrılaştırmak, vücudun görünümünü kalbin içtenliğinden üstün tutmak , keyfe/eğlenceye düşkünlük, zorluğu eşit paylaşmak yerine ihmal ve tembellik, küçümseme, takdir etmeme, saygısızlık, bilgisizlik, çocukların eğitimlerine duyarsızlık, birbirinin sırrını ve onurunu korumamak, TV’ye saplantı, iletişimsizlik, birbirlerinin ilgilerine duyarsızlık, sarhoşluk, kumar, ahlaksızlık gibi manevi hastalıkların olduğu evlerde evlilikler yaşamaz. Evlilikler ancak erdemle, fedakârlıkla ve paylaşmayla beslene bilir.

Eşiyle geçinemeyen, toplumla geçinemez; ailesini yönetemeyen kimseyi yönetemez. İnsanın iyiliği sokaktaki şirinliğinden değil, evindeki erdemliliğinden anlaşılır. Eşiyle geçinemeyen kendisinde sorun aramalıdır. Tek taraflı kusurdan kaynaklanan boşanma, parmakla sayılacak kadar azdır. Eğer gerektiği gibi iyi iseniz, eninde sonunda eşinizi kazanırsınız. Kazanamasanız da, Allah sizi karanlık kalpli ve ısrarlı nankörlerden kurtarır; size canınızı ısıtacak başka bir evlilik bağışlar.

Bir türlü hayırlı bir evlilik nasip olmayanlar, telaşlanmasınlar. İki günlük dünyanın zevklerine değil, sonsuzluğa talibiz. İnsanlık derdine düşenin cinsellik derdi kalmaz. Bunaltıcı bir evliliktense, bekârlığa razı olmak pekala çok onurlucadır.

------------------------------------- O ------------------------------------------

* Mevlana, Mesnevi, c.2, s.256 ** Mevlana, Mesnevi, c.5, s. 34,35.

EDİTÖRÜN NOTU:

Yukarıdaki yazı Dr.M. BOZDAĞ’ın “ SONSUZLUK YOLCULUĞU ”

Adlı kitabından alınmıştır. s.113/120 . Nesil Yayınları.

Emeği geçen herkese teşekkürler.

Kaynak: sanalcemArşiv

17.09.2007 - sanalcem

Konular