Sonsuzluk Yolculuğu

[size=18px][color=blue]Sonsuzluk Yolculuğu Giriş Bölümü


Ölüm varsa ve çok yakınsa, her şeyi sil baştan düşünmeliyiz. Ruhsal gelişimle omuz omuza giden kişisel gelişimi anlamlı buluyorum. Öteki alemden baktığınızda, hayatınızın anlamı ve değeri değişecektir. Eşinize ve dostlarınıza bakışınız, üzüntüleriniz ve sevinçleriniz farklılaşacaktır.
Sonsuzluk Yolculuğu Giriş Bölümü
Bilincinizi çevrenize açtığınızda, bir dizi soruyla kuşatılıyorsunuz: Evren nedir? Niçin yaratıldık ve hayat nedir? Evren nasıl yönetiliyor? Madde duvarının arkasındaki boyutlarda neler gizleniyor? Evren nereye gidiyor; hayattan ayrılanlara ne oluyor? Dünyanın sonu gelecek mi ve ne zaman? Ölüm, kıyamet, cennet gibi olguların anlattığı nedir? Nasıl ortaya çıktık? Geleceğimizde neler bekliyor?
Bizi gözetleyenler var mı? Evren ötelerinden bizi tanıyanlar var mı? Hakkımızda ne düşünüyorlar; bizden ne istiyorlar? Bizim maddî ve manevî donanımlarımızı kim tasarladı? Bizden beklentisi nedir? Gerçek coşkuyu, huzuru ve güveni nasıl yakalarız?
Zamanlar ve mekanlar ötesine nasıl gidilir? Diriliş yollarında neler yaşayacağız? Cennetin çok mekanlı eşzamanlılığı nasıl bir yaşama biçimidir?
Sonsuzluk Yolculuğu evrenin ve insanlığın böylesi sorulara cevap arayan en büyük gizeminde bir yolculuk denemesidir. Bu sayfalarda bilimi tasavvufla buluşturan duygu dolu bir serüven izleyeceksiniz.
Evrenin esrarını açarken, önce yaratılış sistemini özetledim. Düşünürlerin asırlardır tartıştığı en derin konuları açmaya çabaladığımın farkındayım. İlk bölümün yoruculuğu, gelecek bölümleri daha anlaşılır kılacaktır.
İkinci bölümden itibaren, insanın yaratılışını, dünya hayatımızı, yaklaşan kıyameti, ölümü ve kabir hayatımızı, diriliş mekanlarını, cehennemi ve cenneti ele aldım. Her durakta kendinizi göreceksiniz; bugünkü yaşayışınıza bakarak, gelecekteki maceranızı algılayacaksınız.
Üç günlük dünya hayatına tutunup geçinmek uğrunda yılların zorluklarına direndik. Ömrümüzün en can çeken yıllarını okul sıralarında, tezgahlarda, öğrencilikle, çıraklıkla harcıyoruz. Peki sonsuzluğa tutunmak için ne yaptık? Kısacık dünya bunca zorluk istiyorsa, sonsuzluk yurdu birazcık çabaya değmez mi?
Kendinize ne kadar değer biçiyorsunuz? Yeryüzünün diğer sevimli canlıları gibi dünya ömrünüz kadar mı; yoksa sonsuzluk kadar mı? Seçtiğiniz kadar büyük olacaksınız. Dünyanızdan ötesi karanlıksa, hayat bu kadar gözyaşına, bu kadar sevgiye değer mi?
Kaçınılmaz yolculuğumuza hazırlıklı mıyız? Şehirlerini şenlendiren atalarımız nereye gittiler? Yakında başımıza neler geleceğini biliyor muyuz? Maddenin arkasında teleskoplarımızın göremediği ne evrenler gizlendiğini öğrendik mi? Bizi dünyadan götürmeye geldiklerinde, güvenle ve huzurla gidebilecek miyiz?
Bir karar vermeliyiz: Hayatımız dünyada başlayıp sonlanacak mı? Yoksa hepimiz sonsuzluğa gidip, tercihlerimizin karşılığını görecek miyiz? Öteki hayata inanmayanların yalancı huzurlarının tek yolu, sadece şu anda yaşamak, zihinlerini uyuşturarak geleceği yok saymaktır. Onlar karşılıksız sevemeyecekler; dünyada meyvesini yemeyecekleri fidanları dikemeyecekler. Dünyevî faktörler dışında hiçbir sebep onları çalıştıramayacak.
Peki, sonsuzluğa inananlardansak, sorumluluklarımızın gereğini yapıyor muyuz? Yoksa geleceğimize ilgisiz mi davranıyoruz? Hayat uçağımız kalktı ve inişi kaçınılmaz; güvenli mi ineceğiz, yoksa çakılacak mıyız? 20 yıl sonrasına Ay’a uçuş randevusu alsanız, heyecanlanmaz mısınız? Oysa, yarın ve her gün Ay’ın da çok ötelerindeki sonsuzluğa gidebilirsiniz. Kaçmak hüsrandan başka ne getirecek? O SİZİN hayatınız ve kurtulmak için SİZE yalvarıyor.
Çok satan gelişim, başarı ve motivasyon odaklı kitaplar kaleme almış bir yazar olarak düşündüm: Dünya ötesini göstermeyen başarı felsefesi, insanı ne kadar mutlu kılabilir, ne oranda coşku üretebilir? Gördüm ki, öteki hayat yoksa, başarı başka, varsa bambaşkadır. Bu yüzden, destekleri sayesinde bugünlere geldiğim muhteşem okuyucularımın huzurunda, şöhret olmanın, Fiji Adalarında tatil yapmanın, havuzlu villa kazanmanın yollarını anlatır gibi konuşarak duvar örmek istemedim.
Ölüm varsa ve çok yakınsa, her şeyi sil baştan düşünmeliyiz. Ruhsal gelişimle omuz omuza giden kişisel gelişimi anlamlı buluyorum. Bu yüzden, diğer kitaplarımın satır aralarında bile sık sık “öteki dünya” vurgusu bulacaksınız. Elinizdeki kitapla kalplerinizi öteki dünyanın sırlı derinlerinde gezdirmek istedim. Ötelerden baktığınızda, hayatınızın anlamı ve değeri değişecektir. Eşinize ve dostlarınıza bakışınız, üzüntüleriniz ve sevinçleriniz farklılaşacaktır.
Pek çok insan, yakında yaşayacaklarının merakıyla falcıların uydurduklarını önemser. Oysa, evrenin Sahibi, atalarımızdan bu yana elçilerini gönderiyor. Sonra da her birimizi rüyalarımızda bambaşka evrenlerde, dünya dışı gezegenlerde gezdiriyor; ilhamını gönüllerimize sunuyor. Peygamberler, falcılar gibi hayallerini değil, Yaratıcının mesajlarını anlattılar. Geleceğe gözlerimizi kaparsak, yolumuzdaki çukur kapanmayacaktır. İzin verin, bu kitap o geleceği size özetlesin.
Özetlediğim yolculuk, Müslüman, Hıristiyan, Musevi, ateist, deist, teist, Türk, Rus, İngiliz, Arap veya Japon, hepimizin yolculuğudur. Bizi dünyada durdurmayacaklar. Geleceği önemseyenler öğrenip hazırlanacak; önemsemeyenlerin ömür sermayeleri meyvesiz kalacak.
Kıyamet haberlerinin dozu sürekli artıyor. Kaderin sunduğu yaşama ve anlama fırsatını şimdi kullanıyorsunuz. Evren nasıl var oldu? Çevremizde gördüklerimizden başka ne var? Kimiz biz; nereden geldik, nereye gidiyoruz? Bu muhteşem hayat/olay akışının sebebi nedir? Bizden ne istiyorlar? Ölümün ardında ne bekliyor; geçmiş nereye gitti? Varlığının sorumluluğunu hisseden her gönül insanı, bu sorulara cevap bulması gerektiğini bilecektir.
Bilimin çağımızda yaygınlaştırılan felsefesine göre, evrenin yaratıcısı yoktur. Her vücudu —nasıl oluyorsa— doğa yasaları yapıyor; ölünce yok oluyorsunuz. Ruh, melek, cin, diriliş, cennet, cehennem gibi olgular safsata... Böylesi ateist felsefeye inananlar, tercihlerinin karşılığını görecekler. Böyle düşünenlere, akıllarının yanında kalplerine de kulak vermelerini öneriyorum. Çünkü madde dışına kapatılan duyularla fizik ötesi keşfedilemez.
En büyük zorluğum, kimi kavramlara yüklediğim anlamların günümüzün bilinçlerinde açık bir karşılığı olmamasıdır. “Nur, ruh, melek, tecelli, yaratma, katmanlaşma, arş, ruh görüşü” gibi kavramların anlamları çok derindir. Zihnimdeki evrenle, zihinlerdeki evren anlayışlarını ilişkilendirebilmem için ciltlere ihtiyacım var. Az ve öz yazma çabasından doğan yetersizliklerime anlayış diliyorum.
Kitapta ayetlerden yorumlar çıkarıyor, boşlukları dolduruyor, sahneler üretiyorum. Bu kitap peygamberlerden ve alimlerden öğrendiğimiz evrensel gizemi benim algılama biçimimdir. Anladığımı, detaylara girmeden çağımızın hayaline sunmaya çalıştım. En doğru yorum benim yaptığımdır diyemem.
Yaratıcı bize bazen asırlara, bazen de saniyelere sığan, evrenimize hiç benzemeyen derinliklerdeki olaylardan kesitler aktarır. Gayb bize sistemli bir kronolojiyle bildirilmemiştir. Fikir yürütürüz; ama, gayb perdesi açılıncaya kadar, yaptığımız fikirden, tahminden ibaret kalır.
Dünya mantığımız, rüzgarın karıncayla gülüşmesini mecaz kullanmaksızın kavrayamaz. Gaybî evrenlere ve olaylara ilişkin vahiyler de, bambaşka olguların zihnimize dönüştürülmesine yönelik mecazlardır. Kast edilen, sözün suretinden doğan görsellik değil, manasındaki derinliktir. Gaybe ilişkin ayetleri görselleştirme girişimime bu ihtiyatla yaklaşmalısınız.
Sonsuzluk Yolculuğunun alt bölümleri



İnsan soyunun ilâhî bilgideki ruh/beden planlarına ilk vücut elest yurdunda verildi. İnsan, melek ve İblis olgularıyla orada karşılaştı. İnsanlara ruhsal bilgi ve yetenek potansiyelleri orada kazandırıldı.
Sonsuzluk Yolculuğunun Bölümlerinde Neler Bulacaksınız
I. EVRENİN YARATILIŞI
Bu bölümde evrenle Yaratıcı arasındaki ilişkiyi irdeleyeceğim. Evrenlerin içten dışa katman katman yapılaşmasını açıklayacağım. Var olmanın ve şekillenmenin sırrını özetleyeceğim. Yaradılışı, evrenle yaratıcı arasındaki bağın vasıflarını merak etmiş olanlar için bu bölüm çok önemli bilgiler sunacaktır.
Okurken ve düşünürken zihnimizin yorulması normaldir. İnsanın sanatındaki derinlikleri araştırırken bile neler yaşadığımızı biliriz? Oysa burada sistemlerin ve sanatların en muhteşemini, Yaratanın evrenini ve yaratış sırrını algılamaya çalışıyoruz.
Özetle: Yaratıcı her şeyin kaynağıdır; şekilsiz, biçimsizdir ve sonsuz bilinmezliktir. Evrenin tarihi ve geleceği, Yaratıcının ezelî bilgisinde seçtiği projenin izdüşümüdür.
Uzay/zaman yokluktan; yokluk ise nurdan yaratılmıştır. Nur isminin gölgelerinden maddî vücutlar yaratılmış; sonra da maddenin farklı formlarından yer ve gök katları inşa edilmiştir.
Evrenin dikey/derinlik boyutunda, yerden arşa kadar iç içe evrenler uzanır. Evrenin yatay/zamansal boyutu da, tüm evren katlarının üzerinden aktığı zaman hattıdır. Evrenler doğar, gelişir; kıyamet kopar; yeniden yaratılır; diriliş sonrası, cennet ve cehennem birbirlerinden ayrılır.
II. ELEST YURDU DURAĞI
Yaratılışımızın gerçekleştiği hayal evrenine, bundan böyle “elest yurdu” diyeceğiz. Elest yurdunu, göklerdeki hayalî boyutlardan biri olarak değerlendireceğiz.
İnsan soyunun ilâhî bilgideki ruh/beden planlarına ilk vücut elest yurdunda verildi. İnsan, melek ve İblis olgularıyla orada karşılaştı. İnsanlara ruhsal bilgi ve yetenek potansiyelleri orada kazandırıldı. Hepimiz ruhsal olarak Yaratıcının sessiz sözsüz mesajlarını aldık, aynı sessizlikte cevap ve söz verdik. Orada bir tür ruhanî uykuya, bilinçsizliğe düşüp beklemeye başladık.
Hz. Âdem-Havva ikilisinin ruhsallıkları, cennette cisimsel vücutlarında canlandırıldı. Cennetteki hayatlarında, ilk sınavı kaybeden atalarımız, dünyaya indirildiler; nesilleri üzerinden bizi de dünyaya taşıdılar.
Aşağıda irdeleyeceğimiz olaylar, mecazlarla zihinlerimize indirgenen gizemli konulardır. Allah’ın konuşması bir tecelli iledir; ilâhî mesaj Peygamber dilinde Kur’an, İncil, bulut dilinde yağmur, güneş dilinde ışık olur. Elest yurdu uzay/zamanın dışındaki boyutsuzlukta bir arada oluştur. Olaylar varlıkların bilgisel halini temsil eder; her şey şekilsiz biçimsiz anlamlardan oluşur. Cennette başlayan gerçek yaratılışa kadar uzanan bölümü bu sembolizm içerisinde algılamalıyız.
III. DÜNYA DURAĞI
Atalarımız Hz. Âdem ve Havva, cennetten dünya iklimine indiler; hayata tutundular ve aileler kurarak nesillerin temelini attılar. Elest yurdundan dünyaya insan nesli üzerinden taşınıyoruz. Gizli çekirdeklerimiz dünya toprağına ekiliyor ve potansiyellerimiz açılıyor.
Dünya hayatında sonsuzluğa hazırlanış sürecindeki en büyük rehberlerimiz, dinlerimiz olacak. Yaratıcı her çağın toplumuna uyarıcılar gönderecek ve herkes aldığı sorumluluğun gereğiyle yükümlü tutulacak. Fakirlik, zenginlik, sağlık, hastalık gibi sınanma vesileleri insanları kuşatacak. Çeşitlilik içerisinde eğitilip sınanacağız ve gerçek niyetlerimiz açığa çıkacak.
Yaratıcıyı tanıdığımız ve yüceliğine yaraşır bir temizliğe büründüğümüz ölçüde yükseleceğiz. Yaratıcımızı evrendeki ilâhî icraatı tefekkür ederek tanıyacağız. Yüksek bir ahlâkla kuşandığımız, evliliği ve cinselliği disiplin edebildiğimiz ölçüde vicdanımız huzur duyacak. Kul hakkından arınarak ve ibadetlerimizle temizlenerek sonsuzluğa hazırlanacağız. Dünya hayatımız, ölümü izleyen tüm aşamalarımızın niteliğini etkileyecek. Dünyada kötülük biriktirenleri cehennem, iyilik biriktirenleri de cennet iklimi bekliyor.
IV. KABİR/BERZAH DURAĞI
Elest yurdunun hayal evreninden dünyaya potansiyeller halinde gelmiş; dünyada açılımlar yakalamıştık. Artık ruhumuz toprak bedeni terk ediyor ve üçüncü hayat devresine varıyoruz. Bu bölümde, ölümün niteliğini ve berzah yurdundaki hayatımızın özelliklerini konuşacağız.
Ruhumuz berzahın hayal evrenine uygun bir beden giyer; sanal/hayalî evrendeki vücudumuzda, hayatımızı daha canlı hissederiz.
Burada, dünyada gelişmiş mantıksal düşünme becerimizi ve dünya hafızamızı beraberimizde taşıyacağız. Berzahın hayal pencerelerinden, cennetin/cehennemin kopyaları izlenebileceği gibi, bazı ruhların dünyayla iletişimine de izin verilecektir.
V. KIYAMET DURAĞI
Kıyamet, evrenin en ürpertici devrelerinden biridir. Bütün canlıların ruhsal tanıklığında evrensel sistem çöker; yeniden yaratılmak üzere her şey yok olur. Güneş sistemi, Samanyolu, evren ve gök katları birer birer kapanır. Çabalarla üretilen gökdelenin tek bir bombayla patlatılması gibi, milyarlarca yılın evreni paramparça olur.
Evrenin kıyameti nasıl kopacak? Kıyametin yaklaştığını bildiren işaretçiler neler? Yakında başımıza ne tür olaylar gelecek? Kıyamet ne zaman kopacak? Kıyamet kopunca geride ne kalacak?
Bu bölümde, yukarıdaki soruların cevaplarını arayacağız. Evrenimizin sönüş hikâyesi üzerinde düşüneceğiz.
VI. DİRİLİŞ, SIRAT, CEHENNEM DURAĞI
Kıyametle her şeyin yok olmasının ardından, doğası, düzeni ve işleyişi farklı yeni sonsuzluk evreni yaratılacaktır. Sonsuzluk evreninde çekim gücünün, elektromanyetik kuvvetin niteliği değişecek; artık “doğum, gelişim, ölüm” modelindeki sebeplere dayalı yaşama düzenine son verilecektir.
Sonsuzluk evrenini, şekilsel olarak mevcut evrenimize benzetmek istiyorum. Diriliş meydanı ve oradan devam eden diriliş menzilleri, en alttaki evren üzerinde kurulabilir.[1] Arş yönünde dizilen paralel evrenler ise cennetin katları olabilir. Cehennemleriyse, diriliş menzillerinin çevresindeki yıldızlar gibi ateş kazanlarına benzetiyorum.
Sırat yolunda,[2] toplanma meydanı, amel defterinin verilişi, hesaplaşma durakları, amellerin tartılması, cehennemlere düşüş veya cennetlere yükselişler yaşanır. Sırat yolunun duraklarının niteliklerini bilmiyoruz. Kıyamet sonrasının maddesi canlı, yapısı farklıdır. Ruh gözü açılıp özgürleşmiş; İlâhî Kudretin perdeleri kalkmıştır. Cinler, melekler, insanlar, hayvanlar, maddeler canlıdırlar ve aynı dilden konuşurlar.
Aynı yollardan herkes dünyadan getirdiği nurun yoğunluğuna göre, farklı maceralarla ve farklı sürelerde geçeceklerdir. Herkesin bedeni dünyadaki ahlâkına uygun yaratılır. Kimisinin yolculuğu bir saniye, kimisininki binlerce yıl sürecektir. Herkes yolunda tek başınadır; kimse kimsenin iyiliğiyle kurtulmayacak; kimse kimsenin hatasının bedelini ödemeyecektir.
VII. CENNET DURAĞI
Kudsî hadiste, Allah “Ben iyi kullarım için gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve hiçbir insan zihninin hayal edemeyeceği mutluluklar hazırladım.” buyurur.[3] Kur’an da, öteki hayatta hazırlanan mutluluk vesilelerinin hayal edilemeyeceğini bildirir.[4] Ancak, hem Kur’an, hem de Peygamber, madde üzerinden mantık yürütebilen bilinçlerimize, cenneti hissettirecek benzetmeler aktarırlar.
Bu bölümde, cennet tasvirlerinden yola çıkarak, cenneti günümüzün zihnine ve zekâsına sunmaya çalışacağım. Cennete nasıl gireceğiz, ne tür cennetlerle ve yaşayış biçimleriyle karşılaşacağız?
Cenneti kuşatan canlılığın sırrı nedir? Ruh görüşünün enginliğini nasıl anlayabiliriz? Aynı anda birçok yerde bulunmak nasıl bir olgu? Güzelliklerin enginliğini, kadınları, hurileri ve İlâhî Cemali nasıl anlamalıyız?
Cennet hayatının detaylarına girmeksizin, cennetteki muhteşem yaşama biçiminin mantığını kavramaya çalışacağız. Sonsuzluk maceramızın son ve sonsuz durağını keşfetmeye hoş geldiniz.


--------------------------------------------------------------------------------

[1] Kitabın ilk bölümünden, şu andaki maddî evrenimizin en alttaki evren olduğunu düşün­düğümüzü hatırlayın.
[2]Sırat “yol” anlamındadır ve cehennem alanı üzerinde kurulacak geçiş bölgesini ifade eder. Özel ismi nedeniyle, o bölgeye sırat yolu diyeceğiz.
[3]Müslim, Hadis No: 5050.
[4]Kur’an, Secde 17.
Dr. Muhammed Bozdağ
Yetenek.com[/color][/size]

1 yorum

Sonsuzluk Yolculuğu

[size=18px][color=blue]Sonsuzluk Yolculuğundan Özet Sözler



İlâhî huzurda kimse başkasının suçuyla cezalandırılmaz; herkese kazandığının karşılığı verilir. Sonsuzluk boyunca, Yaratıcımızdan başka bir gerçek güvenlik kapısı bulamayacağız.Dünyaya gönül verenler kalplerini topraktan suretlere tepsi içinde sunuyorlar.
Sonsuzluk Yolculuğundan Özet Sözler
Asıl var olan gizli Allah; maddi yokluktan gelense aşikar evrendir.
Bu evrenin her köşesi gizli Ressamın fırçasından çıkan muhteşem bir şaheserdir.
Doğanın içi dışı kadar engin; her atom Samanyolu galaksisi gibi muhteşemdir.
Durağan görünen bedenlerimizin temeli, ışık hızında yaşanan dalga akışlarıdır.
Evren kendi içlerinde dengeli tutulan soyut işleyiş daireleriyle sarmalanmıştır.
Evren yoktu; aniden varlığa çıkarıldı genişletildi; yoğrulup şekillendi.
Evrenin derinlerindeki nur enerjisi evrene daha fazla aksaydı, her şey eriyip yok olurdu.
Evrenin enerji temeli Yaratıcının Nur isminin gölgesidir.
Evrenin paralel ülkeleri hem birbirine bağlı, hem de birbirinden ayrıdır.
Evrenin üst nur katlarındakilerin hızı, alt katları kısa sürede dolaşmalarına izin verir.
Evrenler iç içe farklı boyutlarda yaşadıkları halde, hiç biri diğerini engellemez.
Evrensel uyum, saatin çarklarından hassastır.
Farklı nur (ışık) düzeylerinden yaratılan paralel evrenlerin iç içe dizildiklerini düşünüyorum.
Gerçek tanecikler sezilgen türlü yapılara dönüştürülseydi, her şey aynı anda ve aynı yerde yaşardı.
Gerçek ve hayalî evrenler; hacimli ve hacimsiz maddeler aynı alanları paylaşıyorlar.
Huzurlu coşku, sonsuzlukla barışık gelişim arayışının eseridir.
Işık hızını aşan cisimleri algılayamadığımız sürece, teleskoplarımız cennetleri göremezler.
İnsan için Yaratıcısını keşfetmesinden daha üstün bir yükseliş yoktur.
İnsan nasıl bir damladan çıkmışsa, evren de öyle bir damladan yaratılmıştır.
Kimiz biz; nereden geldik, nereye gidiyoruz? Bu muhteşem hayatın sebebi nedir?
Kokular, tatlar, sesler; gördüğümüz ve bildiğimiz her şey, aynı tek şeyden yaratıldılar.
Madde bir tür hayaldir; mekansızlıktan üretilen mekan, maddi vücutsuzluktan geliştirilen somut vücuttur.
Madde görünümündeki vücudun temel kaynağı nurdur.
Madde tanecikleri, hacimsiz dalgalardan doğar.
Maddenin varlığa çıkış kaynağında madde türünden bir sebep bulunamaz.
Melek bilinçleri doğa yasalarının sürüklediğini sandığımız olayların ardında gizlidirler.
Melekler sadece iyilik isteyebilirler; ilâhî emrin aksine davranamazlar.
Meleklerin, cinlerin ve berzahtaki ölülerin evrenleri, iç içe geçirilmiş paralel boyutlardan oluşur.
Nur isminin gölgesinden gelen vücutlarımız, ilâhî isimlerin elinde şekilden şekle girer.
Nurla bağı kopsa, evren yok olur.
Ruh maddi vücutsuz bilinçtir; Yaratan onu nereye baktırırsa orayı görür.
Ruhlar maddî bedenlere mahkumiyetten kurtulsalardı; zamanın dışına çıkarlardı.
Sesin sözün, dağın taşın ardında sevimli melek ruhları gizlenir.
Sonsuz Kudret, şekilsiz boyutsuzluktan şekilli, biçimli evren yaratır.
Var oluşumuzun gizemini, tek bir kitabın bütünleştirici anlatımında keşfedeceksiniz.
Yaratan için geçmiş, şu an ve gelecek yoktur; tarihi ezelî zamansızlıktan görür.
Yaratan öyle bir kudret ki, soyut gerçeklikten maddi gerçeklikler çıkarıyor.
Yaratan zatıyla hiçbir yerde; isimlerinin ve kudretinin gölgeleri itibariyle uzay/zamanın her yerindedir.
Yaratan, zamanın geçmişinde veya geleceğinde değil, üzerinde ötesinde ve dışındadır.
Yaratan, çekirdeği ağaca nasıl çevirmişse, temelindeki zerreden evreni de öyle dönüştürmüştür.
Yaratan, evrene yaydığı vücutların her zerresine farklı bilinçler ve ruhlar sunmuştur.
Yaratanın kurallarıyla yapmasını görmeyenler, hayalî doğa yasalarını yaratıcı sanıyorlar.
Yerlerle gökler arasında aralıksız mesaj iniş çıkışları yaşanır.
Sonsuzluk yolculuğunun geriye dönüşü yoktur; yola çıktık ve son menzile değin ilerleyeceğiz.
İlâhî mesaj evrenin tümünü birden kuşatır; herkes kendisine yönelen hitabı hisseder.
Toprağın ruhu, isyan edebileceğini düşündüğü insana bedeninden elbise dikilmesinden ürperdi.
İnsan, bedeni, ruhu, aklı, kalbi ve potansiyel yetenekleriyle, evrendeki en yüksek donanımlı canlıdır.
Anne-babalardan nesiller halinde doğmadan önce, elest yurdunda varlığa çıktık.
Cinsiyetlerin nesiller üzerinden yaratılması muhteşem bir planlamanın eseridir.
Bizi diğer canlılardan ayırıp insanlaştıran ruhsal temeli elest yurdunda kazandık .
Gelişebilir yaratılan tek canlı insandır. Diğerleri yerlerinde sayarken insan sürekli gelişiyor.
İnsanın asıl kimliği, olmak istediğidir. Herkes eninde sonunda hedeflediği yolun sonuna varır.
Vücut sistemimize nasıl yönetileceği, ruhumuza da nasıl yöneteceği öğretilmiştir.
Gerçek kulluk niyetlerden, niyetler de sınanmalardan anlaşılır.
Kibir tüm kötülüklerin odağındadır: Kıskançlık, öfke, kin, üzüntü, karamsarlık ve ümitsizlik üretir.
Kudret ve değer ilâhî kattandır. Önemli ve güçlü olmanın yolu, yaratana yaklaşabilmekten geçer.
Yaratanın en uzağındakiler, hayatlarını Yaratandan uzaklaştırmaya adayanlardır.
En tehlikeli düşmanımız içimizde gizlenip bize kötülükleri sevdirmeye çırpınan nefsimizdir.
İlâhî huzurda kimse başkasının suçuyla cezalandırılmaz; herkese kazandığının karşılığı verilir.
Sonsuzluk boyunca, Yaratıcımızdan başka bir gerçek güvenlik kapısı bulamayacağız.
Elest yurdunda kabir alemine benzer bir tür ruhanî hayata sahiptik.
Vücudumuzda kullanılan maddeler, yıldız yangınlarında yoğrularak üretilmiştir.
Milyarlarca yıl boyunca dünya ekolojisi insan bedeni için hazırlanıyordu.
Elest yurdunda bekletilen ruhsal temellerimiz, atalarımız üzerinden dünyaya taşınıyor.
Zorluklara direnme ve vefa gibi bütün yetenekleri hayatımızın akışı içerisinde geliştireceğiz.
İlk insandan beri binlerce rehber bizi Yaratıcının esenlik yurduna çağırıyor.
Ruhsal eğitimi önceden almasaydık, etten ve kemikten heykeller gibi doğacaktık.
Ruh, insana ait eğitimli bir üstünlüktür; sineğin, yılanın, böceğin bünyesinde barınamaz.
Elestten eğitimli geliyoruz; ama o cesetsiz evrende, somut bir dağ, yağmur veya rüzgar görmedik.
Her kim sessizliğe çekilip vicdanını dinlese, “senin bir yaratıcın var” fısıltılarını duyacaktır.
En vahşi cinayet, suçlu bir devletin masum vatandaşını din adına öldürmektir.
Bizi cehennemden kurtarmak isteyen Yaratıcının iradesini destek-liyor muyuz?
Huzurumuzun temelinde iyiliklerimiz, karamsarlığımızın temelinde kötülüklerimiz gizlenir.
Kader kimi daha zor şartlarla sınarsa, ona daha yüksek bir şeref hazırlanmış demektir.
Dünyaya gönül verenler kalplerini topraktan suretlere tepsi içinde sunuyorlar.
Durağanlık, monotonluk ve tembellik üretir.
Aralıklarla gelen zorluklarımız dirilticidir.
Önemsiz eseflenmelere takılırsanız, açları, hastaları, kimsesizleri ve erken ölenleri hatırlayın.
Gönlündeki sevgisi karşılığında Allah Hz. İbrahim’e (as) “dostum” demiştir.
Yaratıcının güzelliğini bilmek isteyen, dağlara vadilere, çiçeklere, böceklere, yüzlere gözlere baksın.
Yaratanın sanatını keşfetme arayışıyla doğaya açılandan daha mutlusu yoktur.
Hayatın geçit töreninde her canlı rolünü güzelliklerle sunup gidiyor.
Doğaya serpilen güzellik ve düzen, algılayabilen akıl ve gönülleri şaşkına çevirir.
Şükür dostlukların kapısıdır. Şükreden kalbi meleklerin ilhamı kuşatır.
Yüksek ahlak anlama, güvenlik ve arzulama ihtiyacının dengede kullanımında gizlidir.
Cennet güzel ahlâkla kazanılacaksa, insan için ahlâktan yüksek bir yetenek yok demektir.
Kibir bir kalbi ne kadar kuşatmışsa, kötü vasıflar çevresini o kadar sarmış demektir.
Kötülükler tuzaklarını kurmuşlar; yoldan geçenlerin avlanmasını bekliyorlar.
Allah sevgisi, Allah’ın sevdiği şekilde yaşama çabasının eseridir.
Cinsel hazinelerini rasgele ve disiplinsiz kullananlar, mutsuzluğa mahkumdurlar.
Temizlik çöplükte korunamadığı gibi, sevgi de şükürsüz gönüllerde barınamaz.
Hayal kırıklığına uğramayan dünyevî aşık yoktur. Çünkü aşk cennet için yaratılmıştır.
İdealler uğrundaki çalışkanlıklar, bedensel ihtiyaçları gölgeleyip unutturacaktır.
Eşiyle geçinemeyen toplumla geçinemez.
Ailesini yönetemeyen toplumu yönetemez.
İyilik yapmak istediğinizde, şeytan şirinleşip gönlünüze girer de, tatlı dilli hatip kesilir.
İbadetsizin iyiliği, Yaratıcıyla dostluk kurmaya çalışmayanın iyiliğidir.
Yaratanla barışık olmayan, O’nun evreninde huzurlu yaşayamaz.
İbadet, hayatın yoruculuğundan sıyrılmak; ilâhî huzura yönelip güven tazelemektir.
İbadet insan gönlünü yosun tutmuş ıssız harabelere dönmekten kurtarır.
Ölüm ruhun cesetten ayrılmasıysa, bedensel ölümsüzlük ölümü önleyemez.
Hep genç yaşamayı başarabiliriz; ama ölümü yok edebilir miyiz?
Dünyevî beden peşin bir ilâhî takdir; sonraki bedenlerse, yaptıklarımızın karşılığındaki lütuflar olacaktır.
Dua, iyilik ve selâmlarınız, öteki dünyadaki dostlarınız için huzur ve esenlik vesilesidirler.
Dünyadakilere faydasız, ahirettekilere hayırsız olacak derecede bencilliğe batana acınır.
Ölülerin bizden yalvarırcasına dua isteyişlerini duyabilseydik, dünyada yaşamaya dayanamazdık.
Atalarını Unutmayanı, Allah meleklere ve nesillerine unutturmaz.
Soğuk bir kış sabahında ormana bakın: Çiçekler, böcekler, kelebekler, yapraklar neredeler?
Acıyı, zevki duyan ve tadan ruhtur; penceresi nereden açılırsa, evrene oradan bakar.
Ölüme yakın deneyimler, dünya ötesi boyuta ilişkin izlenimler kazandırıyor.
Cesedinden bu evreni gören ruhumuz, ölüm sonrasında öteki evreni görecektir.
İyiliğe adananlar için dünyanın sonrası mutluluk doludur.
Ruhumuz ölümsüz bir gezgindir; gittiği ülkelerde yaşamayı sürdürecektir.
Kazanıp ürettiklerimiz dünyada kalır da, gönüllerde bıraktığımız izlerle ötelere gideriz.
Sonsuzluk yolcusu, bilgi ve ahlâk birikiminden yetinmez; esrarı keşfetmenin hasretindedir.
Dünya sonsuzluğun tarlasıdır; bu yüzden dünyayı, çalışıp üreterek iyilik yaparak doldurmalıyız.
Dünyanın şehirlerinde, konup göçen kuşlara benzeyen misafir bilinciyle yürümeliyiz.
Ölümü görüp geleceğinizi düşünüyorsanız, Yaratanın rehberliği yardımcınız olacaktır.
Allah’ı sevenler için, ölümün dünya tarafı ürpertse de, ahiret tarafı coşkularla doldurulmuştur.
İnsan doğumla nasıl bir genişliğe açılmışsa, mümin ölümle öyle bir özgürlüğe açılır.
Şehitlerin, velilerin ve bazı istisna insanların dünyayla bağlantısı güçlü biçimde devam eder.
Ruh görüşümüz yeterince özgürleşebilseydi, tarih sahnelerini hayal alemlerinden izleyebilirdik.


yetenek.com[/color][/size]

13.08.2007 - dutkmd

Konular