ERTELENMİŞ BİR ACI BU...

[color=darkblue][size=18px]hayat bir hikâyedir


ERTELENMİŞ BİR ACI BU...

Spor yazarı (B.) ağabeyimizin ağabeyi hastalanmıştı bundan bir buçuk yıl önce...
Hastalık son derece hızlı gelişti ve hemen hemen iki ay içinde ağabey öldü.
Spor yazarımız, ağabeyi hastaneye yattığında onunla birlikte Silivri’de yaşayan annesini İstanbul’daki kendi semtine değil, Anadolu yakasında, kiralık bir eve taşımıştı.
Çünkü ağabey adım adım ölüme yaklaşırken, aileyi yakından tanıyan, spor dünyasının ünlü dobra doktor/yazarı (K.Ç; o da öldü!), “Ölüm vaki olduğunda annene söyleme ha, kaldıramaz” demişti.
***
Bir ölüm, hem de bir evlat ölümü anneden nasıl saklanabilir?
***
Anne yeni evine yerleşti. Bir de bakıcı tutuldu.
Spor yazarı gazeteden annesine telefon etti. Kulağı zor duyduğu için bağırıyordu:
- Anne bugün ağabeyimi doktorların tavsiyesine uyarak Almanya’ya gönderdik. Apar topar gitti, sana uğrayamadı.
- Almanya mı? Allah şifa versin. Aman iyi olsun da bana dönüşte uğrasın.
***
Spor yazarı ağabeyimiz bir başka gün, Almanya’dan gelen bir okuyucu mektubundaki pulu koparıp boş bir zarfa yapıştırarak, ölen ağabeyinin ağzından annesine mektup yazdı, “Hızla iyileşiyorum ana, kısa zamanda geleceğim inşallah.”
Zarfın içine bir miktar da para koydu, annesinin semtinde oturan muhabire verdi, “Posta kutusuna koy lütfen” diyerek...
***
Bir başka gün, sesinin ağabeyininkine benzemesinden ve annesinin ağır işitmesinden medet umarak telefon etti.
Ağabeyi olarak konuştu.
Anne:
- Ne zaman geleceksin oğlum, özledim seni, dedi. Yoksa bir Alman kızla evlendin mi ha? Doğru söyle!
***
Spor yazarı ağabeyimiz annesini ziyarete gittiğinde acı çekiyordu. Çünkü annesi neşe içinde anlatıyordu:
- Ağabeyin para göndermiş. Dün telefon etti, dedim yoksa Alman gelin mi getiriyorsun bana...
Konudan hiç haberi yokmuş gibi davranan spor yazarımız:
- Beni de aradı anne, sağlığı iyice düzelmiş, dedi.
- Bak oğlum, biliyorsun benim baklavamı çok sever ağabeyin, yapayım da gönder ha? Bir daha kısmet olmayabilir. O gelinceye kadar yaşar mıyım bilmiyorum. Son bir defa yesin olmaz mı?
İçi burkuldu yazarın... Yutkunarak tebessüm etmeye çalıştı:
- Bize hiç yapmıyorsun! Hep onu besle sen... Şaka yapıyorum. Olur ana, gönderirim.
Yazarımız, gece annesinde kaldı ve ertesi gün bir tepsi baklavayı getirip spor servisine ikram etti.
***
Bu melodram, bir gün, bir sonbahar günü acı bir sonla bitti.
İlginç bir tesadüf sonucu anne, tam oğlunun ölüm yıldönümünde bakıcısının kollarında sessizce vefat etti. Evlat acısı çekmeden...


Sadık Söztutan[/size][/color]

Konular