BİR İHTİYÂR MÜSLİMÂNIN, KIZINA NASÎHATI VE MÜNÂCÂTI
1 — SEÂDET NEDİR?
Dünyâdaki bütün insânlar mes’ûd olmak ister. Fekat, mes’ûd olan, pek azdır. Neden bu böyledir? Çünki, se’âdetin neden ibâret olduğu bilinmiyor. Asl iş, se’âdetin ne olduğunu bilmekdedir. Se’âdet, yalnız dünyâ se’âdetinden ibâret değildir. Aksine, asl se’âdet âhıret se’âdetini elde etmekdir. Âhıret se’âdeti nasıl elde edilir? Âhıret se’âdeti için Allahü teâlânın kanûnlarına ve emrlerine [ya’nî Kur’ân-ı kerîme ve Peygamberimizin “aleyhisselâm” sözlerine] itâ’at etmek lâzımdır. Allahü teâlânın emrleri arasında: Öldükden sonra tekrâr dirilmek, (ya’nî âhırete) inanmak da vardır. Cenâb-ı Hak âhıretin nihâyetsiz olduğunu (ebedî olduğunu) bize bildiriyor. Dünyâ hayâtı ise, sayılı günlerden ibâretdir. O hâlde, se’âdet iki başlı demekdir. Biri âhıret se’âdeti, öteki dünyâ se’âdeti. Bu iki se’âdetden hangisi önemlidir? Bunu akl ve iz’ân sâhibi insanlar kolaylıkla anlıyabilir. Aklımız ve iz’ânımız âhıret hayâtının, dünyâ hayâtı ile mukâyese edilemiyecek kadar önemli olduğunu bize gösterir. Buna rağmen, insânların dünyâ için gösterdikleri gayret ve çalışmaların onda birini bile âhıret için göstermedikleri meydândadır. Bunun âkıbetinin ne kadar acı ve ne kadar korkunç olduğuna acabâ inanmıyor muyuz? İnanmıyorsak, kurtuluş ümmîdi yokdur. Allahü teâlâya inanmıyanların yeri ebedî olarak Cehennemde yanmakdır. Eğer inanıyorsak, Allahü teâlânın emrlerini yapmamak bir gaflet (bir nev’i uyku) ve bir dalâletdir. Bu uykudan uyanamıyanlara yazıklar olsun.
Dünyâ se’âdeti için söz söyleyenler, kitâb yazanlar ve bunu dikkatle okuyanlar, dinleyenler çokdur. Âhıret se’âdetine gelince: Buna dâir Hakkın kitâbı (Kur’ân-ı kerîm) ve Peygamberimizin sözleri (hadîs-i şerîf) ve din âlimlerinin binlerce kitâbları vardır. Fekat, bugün artık bunları okuyan, bunları söyleyen, söyleyenleri ve yazanları dinleyen az insan kalmışdır. Çok ehemmiyyetli olan âhıret se’âdeti âdetâ unutulmuş, sanki böyle birşey yokmuş gibi bir gaflet içinde bulunmakdayız. Bu ise, felâketin en tehlükelisi ve âkıbetlerin en korkuncudur. İşte kızım, benim yazılarımın asl maksadı, seni bu korkunc felâketden kurtarmakdır. Ya’nî seni Cehennem denen büyük ateşden korumakdır. Sen idrâkin ve anlayışın nisbetinde, bu yazılarımdan hisse alacaksın. Cenâb-ı Hak seni hakîkati iyice anlayacaklardan ve bu anlayışa göre hareket edenlerden eylesin! Âmîn.
Din âlimlerinin yazdıkları kitâblar var iken, ayrıca bu mevzûlarda çocuklara nasîhat vermenin lüzûmsuz olduğunu düşünmek doğru değildir. Çünki, çocuğunun se’âdetini isteyen bir baba, yalnız dünyânın kısa se’âdetini değil, âhıretin sonsuz se’âdetini de, çocuğuna bildirmekle vazîfelidir. Babaya bu vazîfeyi veren cenâb-ı Hakdır.
Bir çocuk ne kadar kaydsız olursa olsun, babasının kendisi için yazdıklarını merâk ederek hiç değilse, bir kerre okur. Bu yazılardan ders alacak anlayış ve uyanıklığı da gösterirse, kendisini kurtarmış olur.
Zemânımızda din bilgilerini veren kitâblarımız, öğretmenlerimiz kifâyetsizdir. Büyük şehrlerdeki ba’zı mekteb ve cem’ıyyet muhîtinin din ile ilgisi za’îf görünüyor. Bu şartlar içinde çocuğun doğru ve yeter derecede din bilgisi alması çok zorlaşmışdır. Bunun için, hiç değilse, müslimân dîninin temel kâ’idelerini ve özünü burada söylemek, çok ehemmiyyetli bir vazîfe hâline gelmiş bulunuyor. Temel kâ’ideler şunlardır:
I- Îmânın (inanmanın) şartları:
1- Allahü teâlâya inanmak,
2- Meleklere inanmak,
3- Kitâblara inanmak,
4- Peygamberlere inanmak,
5- Âhırete (öldükden sonra tekrâr dirilmeğe) inanmak,
6- Kaderin ya’nî, hayr ve şerrin Allahü teâlâdan geldiğine inanmak.
II- Müslimânlığın şartları:
1- Kelime-i şehâdet,
2- Namaz,
3- Oruc,
4- Zekât,
5- Hac.
BİR İHTİYÂR MÜSLİMÂNIN, KIZINA NASÎHATI VE MÜNÂCÂTI - 2
2 — DÜNYÂ ve ÂHIRET
Günün birinde iki ellerimiz yanımıza gelecek ve dünyâdaki hayâtımız sona erecekdir. Bu dehşetli bir hakîkatdir. Bu hakîkat karşısında, hayât nedir? Ölüm nedir? diye düşünmeyen bir insan olmaması lâzımdır. O hâlde, hayâtın ne olduğunu, dünyâya niçin geldiğimizi, ölümün ötesi ne olduğunu bilmek ve öğrenmek, insan olmanın ilk şartıdır. Hayâta niçin geldiğimizi, hayâtın sâhibinden dahâ iyi bilen olur mu? Her şeyin olduğu gibi, hayâtımızın sâhibi de, Allahü teâlâdır. Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîminde, Vezzâriyât sûresi 56.cı âyetinde meâlen, (Ben insânları, büyüklüğümü onlara tanıtmak ve bana ibâdet etmeleri için yaratdım!) buyuruyor. Bu büyük hakîkati, yaşadığımız bu zemândaki insanların kaçda kaçı biliyor ve ona göre hareket ediyor? İnsanların büyük çoğunluğunun, bu hakîkati bilmediklerini, bilenlerin de, bu hakîkate göz yumduklarını veyâ ehemmiyyet vermediklerini görüyoruz. İşte felâket de, bu noktadan başlıyor. Bu hakîkati bilmemek veyâ bildiği halde, ona göre davranmamak, hele bu hakîkate inanmamak, bir insan için, (bilhassa bir müslimân için) tasavvur edebileceğimiz en büyük bahtsızlık, en büyük fâcia, en büyük felâketdir. Çünki, Allahü teâlâ, kendi emrlerine inanmıyanları ebediyyen, inanıp da emrlerini yapmıyanları, irâde etdiği kadar Cehennem ateşinde yakacağını kitâb-ı kadîminde, bizlere bildiriyor. Allahü teâlâ, insanlar gibi yalan söylemez. Emrlerini mühimsemeyenleri mutlak cezâlandırır. Allahü teâlânın cezâsı çok ağırdır. Kendini bu cezâdan koruyamıyanlara yazıkdır. Dünyâdaki kısa hayâtımız için sonsuz âhıret hayâtımızı Cehennem içinde geçirmek, aklı başında bir insanın işi midir?
BİR İHTİYÂR MÜSLİMÂNIN, KIZINA NASÎHATI VE MÜNÂCÂTI - 3
3 — MÜSLÜMANLIK NEDİR?
Müslimânlık, maddî ve ma’nevî temizlikdir, vücûd temizliğini ve kalb temizliğini emr eder.
Müslimânlık, dünyâ ve âhıret se’âdetini sağlayan tek yoldur. Hakîkî müslimân (Allahü teâlânın kaderine inanan müslimân) dünyâda, dâimâ huzûr içindedir. Çünki bu müslimân, şuna inanmışdır: Kendisine gelen hayr ve şer Allahü teâlâdandır. Allahü teâlânın takdîridir. Allahü teâlâdan gelen herşeyin, kendisi için iyi olduğunu, fenâ zan etdiği şeyin sonunun, iyi olacağını düşünür ve böylelikle iç râhatlığını bozmaz. Felâketlere de, kolaylıkla göğüs gerer. İşte böyle bir insan, Allahü teâlânın sevgili kuludur. Bu sûretle, o insan, âhıret se’âdetine de ulaşmış olur.
Müslimânlığın emrlerini yapan bir insan, dünyâda her dürlü kötülükden ve her dürlü zarardan kendisini korumuş olur.
Müslimânlık ve islâmlık aynı terimlerdir. Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîminde, Zümer sûresi 3.cü âyetinde meâlen, (Allahü teâlânın indinde din, islâm dînidir) buyurmuşdur. Bugün islâmlığın dışındaki dinler, Allahü teâlânın indinde, din değildir. Hıristiyanların ellerindeki İncîl, mûsevîlerin ellerindeki Tevrât, Peygamberimizden evvelki zemânların kitâblarıdır. Kur’ân-ı kerîm, bütün bunların hükmlerini kaldırmışdır. Müslimânlık, iyi ahlâk demekdir. Allahü teâlâ, Peygamberimize “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Ben seni iyi ahlâkı temâmlamak için yaratdım!) buyurmuşdur. Peygamberimizin “aleyhisselâm” her sözünde (hadîs-i şerîflerinde) büyük dersler, güzel ahlâk özellikleri vardır.
(Huzur Pınarı Mail Grubu) [/color][/b]
BİR İHTİYÂR MÜSLİMÂNIN, KIZINA NASÎHATI VE MÜNÂCÂTI
[size=18px][color=blue]18 — BİR GENÇ KIZIN GİYİNİŞİ NASIL OLMALI?
Genç kız, fazla göze çarpmıyacak tarzda temiz ve ciddî bir kıyâfetde görünmelidir.
Kendini beğendirmek için, fazla süslenmek, ahlâk hakkında şübhe uyandırır.
Erkeklere kendini beğendirmek için, kızın ba’zı uzvlarını, göğsünü veyâ bacaklarını teşhîr etmesi, düşük bir ahlâkın belirtisidir.
Kendisinin ve âilesinin şeref ve haysiyyetini düşünen bir kızın, ciddî giyinmesi şartdır. Bir kızın göğsünü mümkin mertebe belirsiz bir hâlde gösterecek tarzda giyinmesi, elbisesinin ve etekliğinin pileli olması, onun bir ciddî ev kızı olduğuna delîl sayılır.
19 — TOPLULUK İÇİNDE, YOLDA, BİR KIZIN HAREKET TARZI (Davranışı) NASIL OLMALI?
Yapmacıksız olarak mütevâzi’, iddi’âsız ve terbiyeli bir tavr, genç kıza en yakışan bir davranışdır.
Bir genç kızın etrâfındaki insanları hiçe sayan saygısız ve küstah davranışları terbiyesizlik alâmetidir. İyi ahlâklı ve normal bir kız, bir erkeğe dikkatle ve alâka ile bakmaz. Mecbûriyyet yoksa ve mümkin ise, bakmamak en sâlim bir hareketdir. Bunu da, sun’î olarak değil, tabî’î olarak yapmalıdır.
Bir kızın genç bir erkeğin yüzüne pervâsızca bakması, küstah ve mütecâviz erkeklere, bu tip kızlara musallat olmak için, cesâret verir. Kızın, bir erkeğe ümmîd verecek tarzda davranışı, o kıza felâket getirebilir. İnsânların, yüzlerindeki değişiklik kadar huy ve ahlâkları da değişikdir. Güzel ve iyi yüzlü insan, mutlaka iyi ahlâklı insan demek değildir.
Alâka toplamak ister gibi, değişik bir edâ ve hoppa bir tavır ile yürümek iyi bir intibâ’ bırakmaz. Böyleleri, alay mevzû’u ve gülünç olur.
Yâ Rabbî! Senin lutf ve kerem ve inâyetinle, büyük sıkıntılar görmeden, uzun bir ömür yaşadım. Bu hayâtın içinde, sana karşı, pekçok günâh işledim. İrâde-i cüz’iyyemi, senin râzı olmadığın şeylere sarf etdim.
Artık sana rücû’ etmek zemânım pek yakın. Bundan sonraki, dünyâ ve âhıret hayâtımın safhaları şu olacak:
Dünyâ elemleri, sekerât-ül-mevt, kabr hayâtı, haşr âlemi, mükâfât ve mücâzât ihtimâlleri...
Büyük günâhlarımla, bu tehlükeli geçidlerden, nasıl geçeceğimi bilmiyorum. Afvına kavuşamazsam, hâlim ne olacak?
İstigfâr ve düâlarım, kabûle lâyık olacak mı bilmiyorum. Senin afv ve magfiret sıfatın, tek ümmîdim! Senden başka kime sığınabilirim?
Yâ Rabbî! Sana inanıyorum. Kitâbında bildirdiğin gibi inanıyorum. Kitâbına ve Resûlüne “sallallahü aleyhi ve sellem” inanıyorum.
Hudûdsuz büyüklüğünü anlatan kâinâtı, gözlerimle görüyorum. Azametini, bana ihsân etdiğin aklımla, anlıyorum. Günâhlarımın, afv ve magfiret deryân içinde, bir damla bile olmadığını da, biliyorum.
İşlediğim günâhlardan pişmânlık duyuyorum. Pişmânlık duygularımı eksiltme! Bu duygularımı, elem derecesine çıkart yâ Rabbî!
Yâ Rabbî! Sen afv etmeği seviyorsun. Beni de, afv etdiğin kulların içine al! Sen Gafûrürrahîmsin yâ Rabbî!
[Hayri Aytepe “rahmetullahi teâlâ aleyh”, 1387 [m. 1966] yılı Eylûlün ikinci Cumartesi günü vefât etmişdir. Edirnekapı kabristânındadır].
Emekli tümgeneral
Hayri Aytepe
Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye[/color][/size]
22.02.2008 - dutkmd