Yekpare Mermerden 'Değişimsiz' Kadınlar

Olanlarda bir tuhaflık yok mu? Çeşit çeşit kanal var.. Ama her kanalda aynı isimler. Konular değişiyor isimler ve o isimlerin “izah”ları değişmiyor. Bir zamanlar magazin programlarından bıkmıştık hani. Gülben, Hülya bir de ikisine birden teyze diyen biri vardı. Bunlara sataşmaya çalışanlar bir anlık görünür gibi oluyor, yine meydan bu üçünün incir çekirdeğini doldurmaz dalaşmalarına kalıyordu. (İtler mi dalaşır dediniz? Beis yok!)

Magazin bitti şimdi sıra “fikir magazini” üretmeye geldi. Durumu güncellemek, raiting garantisi vermek için programlarda ille de bir başörtülü “bulundurmak” önemli oldu.

Şov ve Mahrem kitabında başörtüsü üzerinden kamusal hayat analizleri yaparken ana kavramımı “nezaket paydasında eşitlenmek” olarak ortaya koymuştum. Son on beş gündür ekranlara baktıkça tekrar tekrar üzerinde durmak gerektiğine karar verdim. Çağdaşçı kadınlarımız aynı ekranı paylaştıkları diğer konuğa karşı ne kadar “duyarlı bir performans” sergileyebiliyorlar öyle. Muhatabıyla fikri olarak tartışmak yerine “terbiyesiz” diyebiliyor mesela.

Ekranlardaki tartışmalarda, başörtülü katılımcı ile “saçlı” katılımcıların arasındaki ilişkiye dikkat ediniz lütfen. Saçlılar bir fikri tartışmaktan ziyade, programa katılmış olan başörtülüye “samimiyet testi” uygulamaya kalkıyor. “Değiştim diyorsunuz. Ah nasıl değişirsiniz. İnsan hiç değişir mi? Bak biz hiç değişmedik.”

[u]Saçlı katılımcıların üst kimliği Kemalist ise tablo şöyle: İslam'ı eleştirmek konusunda sınırsız, lakin Kemalizm eleştirilerine tahammülsüz[/u]. Fikirden ziyade ortaya konan eda ile götürülüyor tartışma. Bir eda bir eda! Eller sopa, gözler ateş kuyusu. Diller küfür deposu.

[u]Saçlıların üst kimliği Feminist -Kemalist ise bu defa, “sizi kandırıyorlar siz hiç birşey bilmiyorsunuz. Sizi bu aldanmışlıktan kurtaracağız. Çünkü her şeyin en iyisini biz biliriz. En iyinin ne olduğuna biz karar veririz. Bizim gibi kadınlar her şey!!! Sizin gibi kadınlar hiçbirşey” modunda ilerliyor.[/u]

N'oluyor sonunda?! Sonunda şu oluyor: Hayat tarzı olarak kendisine ulusalcıları yakın bulup da yine de tarafını belirleyememiş genç erkekler/genç kızlar bu vesile ile tarafını belirleyiveriyor. Ekrandaki “saçlı cehalet” o kadar çağ dışı, o kadar “sorunlu” bir resim veriyor ki, sonunda madem öyle gel böyle diyerek tarafını taş bloktan/yekpare mermer yapıdan yana değil de hayattan yana koyanların sayısı artıyor.

Hayat! Dikkat ediniz lütfen. Saçlılar hayat yoksunu. Duygu yoksunu. Nezaket yoksunu.

Yazılarımı takip edenler “saçlı” kavramının neye tekabül ettiğini biliyor. Yeni başlayanlar için dipnot bilgisi olarak verelim. Saçlı kadınları en iyi temsil eden kimlikler olarak Necla Arat, Nur Sertel ve bloğun diğer üyelerini saymak gerekiyor. Blok dedim. Mahalle demedim. Mahallede bir sıcaklık bir dayanışma vardır çünkü. Oysa bunlar katı bir taş blok ya da yekpare mermer bir yapılanma gösteriyor. Ne penceresi var bu yapının güneş alan, ne bir kapısı dünyaya açılan.

[u]Yani “saçlı” olmanın başı açık olmak ile uzaktan yakından bir alakası yok. [/u]

[u]“Saçlı”lar kendi saçlarının pişen her aştan çıkmasına talip olanlar diyelim kısaca. [/u]

Şimdiye kadar hiçbirşey üretmeden kariyer yapmış olanlar.

En iyi mekanları tükete tükete doymamış olanlar.

Kimseye yer kalmasın diye kendi bedenlerini, kendi haklarını inadına genişletmeye çalışanlar.

Yani bu kadınlar kırk kişilik bir grup olarak devrim yapıyorlar esasında. Ekrana çıkan başörtülü hanımlar mutmain bir vücut dili ile durmaya devam ettikleri sürece “bu kırk kişilik devrimci” grup şimdiye kadar hiçbir muhafazakar partinin yapamamış olduğunu yapacak.

Eskiden tersi olurdu. Dikkat ettim de ne zaman ekrana had bildiren sınır çizen, elini sopa niyetine sallayan çağdaş kadınlar çıkıyor, benim başı açık kızlarla göz temasım, selamlaşma sayım artıyor. Kimliğini, “ben başı açık modern bir kadınım” diye belirttikten sonra “Sizin yazılarınızı çok severek okuyorum” diyen okuyucularımın sayısı gittikçe artıyor.

Velhasıl lütfen yer açın! Her yeri işgal etmiş o pek çağdaş kadınlarımız daha çok çıksınlar ekrana. Nato kafa nato mermer duruşları ile bizi birbirimize yakınlaştırıp muhabbet üzere olmamıza vesile oluyorlar. Bundan iyisi Şam'da kayısı.

“Yeni okuyucularımı” didaktik/tunç kafalı/asla değişmeyen mermer kadınlara borçluyum. Üzerine esen yelden, yağan yağmurdan organik taşlar bile değişiyor da yekpare mermerden “değişimsiz” kadınlar hep olduğu gibi kalmayı, bulunduğu yerde hazır ol durmayı, yerinde saymayı “artı değer” zannediyor. Kendilerine buradan teşekkür ediyorum. Onların söylemleri ve duruşları bizim yazılarımızı susuzluğu giderecek pınara çeviriyor. Kapısız, penceresiz taş bloklara sığınmak isteyenler onlara; hayatın bütün telaşını, yükünü, güneşini ve yağmurunu, savaşı ve barışı yaşayanlar “buraya” teşrif ediyor.

Biz kaç kişiyiz diye soruyorlar ya hani…

fatma k. barbarosoğlu-yeni şafak

Konular