T.v’lerde Sırlı Buluşmalar ve Dünyalı Büyükler
Kul hakkı, ahiret günü, zulüm ile abad olunmaz gibi temaları işlemeye çalışan bu programlar güzel sahnelere imza atsa da dikkatimi çeken bazı noktalar kasten mi ya da sehven mi eksik bırakılıyor anlamaya çalışıyorum. Mesela; mütedeyyin olarak bilinen T.V. kanallarından birisinde ahiret gününde sorgu anını sahneleyen dizi şeklinde bir program var. Programda kişi ölüyor. Sarıklı sakallı, beyaz cübbeli nur yüzlü adam imajı verilmiş bir kişi ölen kişiyi sorgulamaya başlıyor. Niye kul hakkı yedin, niye zulmettin, niçin adamı öldürdün, neden hırsızlık yaptın gibi sorularla karşısındakinin dünyada işlemiş olduğu amelleri vicdani bir dille deşifre ediyor. Sonra sağ eline yeşil ya da sol eline kırmızı bir ışık kümesiyle amel defteri sunularak cennet ya da cehenneme gönderilme sahnesiyle konu son buluyor.
Eğer bu tür sahneler İslam'ın dışındaki herhangi bir muharrif semavi kitap eksenli bir dinden alındıysa ya da menşei meçhul mistik bir felsefeden alınıyorsa diyecek bir şeyimiz yok. Ancak mahşer, mizan, sorgu, kitabın sağ ya da sol taraftan verilmesi, cennet cehennem gibi temaların ayrıntılığına bakılırsa konunun Kur'an ve Sünnet içerikli bilgilerden esinlenerek senaryolaştırıldığını anlamak zor değildir. Durum böyle olunca da programı İslam Hukuku açısından sorgulama hakkı mü'min izleyiciye doğmuş oluyor. Zira İslam Hukuku zeminine oturtulmuş imajı ile bir senaryo ortaya koyarsanız, senaryonuzun usule uygun olup olmadığını da muhatabın sorgulaması olağan hale dönüşecektir.
İslam Hukuku eksen alınınca mevzu bahis programların seyriyle akla gelen yüzlerce sorudan bir kaçı şöyle olacaktır:
1 - Biliyoruz ki ahirette karşılaşılacak ilk soru namazdır. Sonra diğer farz ve vaciplerin yerine getirilip getirilmediği sorulacaktır. Bu konular niçin işlenmiyor?
2 - Sırlı, buluşmalı programlarda genelde amelsiz, islamı yaşamayan, farzlara selam bile vermeyenlerin işin sonunda kalp temizliği ile mutlu sonu yakaladıkları gözüküyor. İslami motiflerle kıyafetlenmiş tiplerin de hurafe, büyü ve bidatler ile sapıtıp çokça cahil kişiler olduğu vurgulanıyor. Bunlar da acı sonla karşılaşıyor. Acaba hem İslam'ı yaşayan hem de halis niyetli insan tiplemesinin yeryüzünde yaşaması tabiata mı aykırıdır ki bu karakterlerden uzak duruluyor?
3 - Senaryodaki dünya hayatında dine yer vermezken ahiret sahnesinde her şey mistik bir havaya dönüşüyor. Acaba İslam, dünyayı düzenlemeyip sadece ahreti mi düzenliyor?
4 - Kulların hakları sorgulanıp muhakeme edilirken, Allah(c.c)'ın hakları nerededir?
5 - Yine senaryodan anlaşıldığına göre olaylar günümüz Türkiye'sinde ve toplumunda cereyan ediyor. O halde bu insanlara niçin Selçuklu Devleti'nde yaşamışçasına davranılıp, neden gündemle ilgili sorular sorulmuyor? Misal;
a-) "Senin yaşadığın coğrafyada baş örtüsü zulmü vardı sen bu zulmün neresindeydin, zulme ortak mıydın, karşı mıydın, bihaber miydin" diye neden sorulmuyor?
b-) "Senin yaşadığın coğrafyanın yanında küfrün askerleri İslam topraklarını işgal ederek mü'minlere zulmediyorlardı. Sen bu zulme karşı nasıl bir tavır aldın. Madden ve manen kardeşlerinin yardımlarına koşumkâr oldun mu" şeklinde sorular niçin sorulmuyor?
c-) Peygambere küfreden karikatüristlere sözde buğz ettin ama Allah'a(c.c), kitaba, sünnete küfreden …istlere niçin muhabbet besledin ya da niçin onlara tavır almadın" soruları çok mu siyasidir ya da bu soruların ahrette sorulma ihtimali sıfır mı?
6 - Ahretin sahnelendiği kısımda dikkat çeken bir şey daha var. O da; dinin aslından olmadığı halde hiç eksik edilmeyen sarık, cübbe, sakal kostümü. Bu durumda ister istemez akla sorular geliyor:
a-) Dünyada bu güzel sünnete niçin meylettirilmiyor?
b-) Ameliyede teferruattan olan sarık cübbe gibi kostümlere ahiret sahnesinde asliyettenmiş imajı çizilirken, ameliyede asliyetten olan baş örtüsüne dünya sahnesi ve dünya gerçeğinde niçin teferruat imajı veriliyor?
Soruları çoğaltmak mümkün. Maksadın hasıl olduğu kanaati ile sözün sonunda söylenmesi gereken şu olsa gerek; ilahi hukuk zemini üzerinde kendilerine yer bulmuş toplumlar, var olmuşluklarını muhataplarına ve kendilerine dini referans göstererek ispat ederler. Ancak bu zihniyet dinin bir kısmını kabullenip bir kısmını perdelediği an şu ilahi soru ve tehdit ile karşı karşıyadır: "Bu misakı kabul eden sizler, (verdiğiniz sözün tersine) birbirinizi öldürüyor, aranızdan bir zümreyi yurtlarından çıkarıyor, kötülük ve düşmanlıkta onlara karşı birleşiyorsunuz. Onları yurtlarından çıkarmak size haram olduğu halde (hem çıkarıyor hem de) size esirler olarak geldiklerinde fidye verip onları kurtarıyorsunuz. Yoksa siz Kitab'ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? Sizden öyle davrananların cezası dünya hayatında ancak rüsvaylık; kıyamet gününde ise en şiddetli azaba itilmektir. Allah sizin yapmakta olduklarınızdan asla gafil değildir." Bakara 85.
Tevfik Akıldanesi
TV
Yahu bu dünyada sorgulanacak şey kalmadı da müslümanları mı sorgulayacak olduk.
İslamı bir bütün halinde yansıtmamız lazım filan. Milletin imanı yok. Her şeyin bir vakti zamanı olmalı. Bu düşüncedir ki günümüz gençliği namaza yakın durmaz. Bu düşüncedir ki, İslam gözümüzde altından kalkılmayacak bir yük durumundadır. Ben islami prensiplerden taviz verelim demiyorum ama anlatmanın da bir metodu olmalı. Kurani Kerimde tüm emir ve yasaklar bir anda mı gelmiş???
Son olarak bir ayet: "De ki: Ey ehli kitap! Bizimle sizin aranızda eşit olan bir kelimeye gelin" (Al-i İmran 64)
Allahu Teala ehli kitapla eşit noktalarda bir araya gelmemizi isterken müslümanlar arasında bu ayrılık-gayrılık nerden çıkıyor anlamıyorum.
16.01.2007 - Orion