28 Aralik 2006 tarihli konular

SAÇ BOYAMA

  • NaTuraL

Insanların saçları genel olarak sarı, kızıl, kahverengi veya siyah renkte olur. Insan bedeninde saça, kana, deriye renk veren maddelere "pigment" denir. Bedende üç ana pigment vardır.

1. Melânin: Kahverengi olup, küçük tanecikler halindedir.

2. Karoten: Sarı renkte olup, bu pigment bitkilerde de bulunur. Tereyağına ve havuca bu pigment renk verir.

3. Hemoglobin: Kanın kırmızı rengini bu pigment sağlar.

Pigment, güneşin ışınlarını emer. Derideki melânin de özel hücreler yapar. Bu hücrelere "melânosit" denir. Melâninin açık veya koyu renkli olmasında oksitlenmenin büyük etkisi vardır. pigmentin tanecikleri az oksitlenirse renkleri açık olur, oksitlenme çoğalınca renkleri koyu kahverengiye kadar varır. Saçlarda, tüylerde pigment oluşmasının esasları da derideki gibidir. Saç telleri dibindeki melânositler kalıtıma göre saça renk verirler. Saçlardaki renk farkları taneciklerin yayılışına, oksitlenme derecesine bağlıdır. Açık renk kızıl saçlarda melâninden başka bir demir pigment daha bulunur.

TAADDÜD (COK EVLILIK)

  • NaTuraL

Bir müslüman bu konuda herhalde şöyle düşünür:

"Taaddüdü-zevcat" erkeğin dörde kadar kadınla evlenmesi anlâmına gelen Islâmî bir terimdir. Batılılar buna daha geniş anlamı ile "poligami" derler. Dolayısı ile "taaddüd-i zevcât" tamıtamına "poligami" değildir.

Allah (c.c.) Kur'ân-ı Kerîm'de kadınlardan sözeden sûrenin başında, insanları bir "nefis"ten yarattıgını hatırlattıktan sonra: "Eğer velisi olduğunuz mal sahibi yetim kızlarla evlenmekte onlara haksızlık yapmaktan korkarsanız, onlarla değil de hoşunuza giden başka kadınlarla ikişer, üçer ve dörder evlenebilirsiniz. Eğer aralarında adaletsizlik yapmaktan korkarsanız, bir tane almalısınız, ya da sahibi olduğunuz cariye ile yetinmelisiniz. Sapmamanız için en uygun olan budur..." (Nisâ (4) 3 ) buyurur. Aynı sûrenin daha sonraki bir âyet-i kerimesinde de yine adalet emredilerek "Siz uğraşsanız da adaleti hakkıyla uygulayamayacaksınız, bari büsbütün birine meyledip te öbürünü askıya almayın..." (Nisâ (4) 129) buyurur. Işin münakaşasına girmeden önce bu âyetlerden neyin anlaşıldıgını görelim:

TALAK VE RESMÎ BOŞAMA

  • NaTuraL

Kadın, resmî nikahını başkası ile evlenebilmesi için kocasına verirse ondan şer'an da boşanmış mı olur?

Önce biz; Islâm hukukunun müeyyidesi bulunmayan böyle bir ortamda ne resmî nikâh olmadan asıl nikâhın (dini nikahın) yapılmasını, ne de çok özel durumlar olmadıkça, birden çok evlenilmesini uygun görüyoruz. Bunu gerekçeleri ile daha önce belirttik. Ikinci olarak; nikâhın ve talakın (boşamanın) şakasının dahi ciddi sayılacağını ve hüküm ifade edeceğini hatırlatalım. Bir diğer ifade eli rol icabi dahi karısını boşadığını söylese yine boş olur. Bunun insaniliği, hikmet ve felsefesi ise ayrı bir konudur. Buna göre, birinci karısının resmî nikâhını diğerine vermesinin, yani resmen boşanmış olmasının ne şekilde cereyan ettiğini de bilmemiz gerekir. Eğer hakim huzurunda ve sözlü olarak olmuş ve meselâ hakimin: "Boşanmayı kabul ediyor musun?" gibi bir sorusuna, "evet", ediyorum, boşadım boşuyorum" gibi sözlü bir cevap vemişse karısını gerçekten boşamış olur. Ancak sözle ifadesi mümkün olan bir yerde kalben boşamadığı halde bir evraka boşadığını yazsa, ya da yazılı bir evrakı imzalasa (diyaneten) boşanmış olmaz.(bk. Ibni Abidîn, N/42I, 428-429) Ne var ki, sözlü olan ifadesinde de başkasına niyet etmiş olmadıktan sonra, bir ric'î (dönüşlü) talakla boşamış olacağından, yeni bir nikâha gerek kalmadan karısıyla yine beraber olabilir.

TÜP BEBEK

  • NaTuraL

Kadının çeşitli sebeplerle gebe kalamaması halinde, doktorların erkek ve kadından alınan eşey hücreleri (sperm ve yumurta) laboratuarda dölleyerek oluşturdukları cenini, kadının döl yatağına (rahim) zerk etmeleri işlemine halk arasında tüp bebek denir. Bu işlem tıpta yapay dölleme ya da tüpte dölleme olarak anılmaktadır.

Nikâhlı eşler arasında sun'î tohumlama yoluyla çocuk sahibi olmak mümkün ve caizdir. Nitekim eş-Şirbînî, bu konuda şöyle der: "Bir kadın ihtilam olmuş kocasının menisini cinsel organına yerleştirmek suretiyle gebe kalsa, doğan çocuk meşrûdur ve kadın bu işlemden dolayı günahkâr olmaz" (eş-Şirbînî, Muğnî'I-Muhtâc, III, 384). Aşılama ve ceninin gelişmesi aşamalarında tıbbî usullerden yararlanarak çocuk sahibi olmak da bu niteliktedir. Ancak spermin evli olmayan kimselerden alınıp aşılama yapılması veya doğumu gerçekleştirmede aracı bir kadın kullanılması bir çeşit zina olur. Bu durumda çocuğun annesi doğuran kadın, nesebini reddetmediği sürece bu kadının nikâhlı kocası da babası olur.

TÜY DÖKÜCÜ KREM KULLANMAK

  • NaTuraL

Giderilmesi gereken tüyleri kazımak için tüy dökücü kremler kullanmanın hükmü nedir?

Tibben sağlıga zararlı olmayan kremlerle ya da "hamam otu" denen Kalsiyum+Baryum karışımı müstahzarla (nevra) kıl temizlemekte bir sakınca yoktur. ( Bk. Sevkânî, Neylü'I evtâr I/131; Ibn Âbidin VI/406; Alâuddîn Abidîn, el-Hediyye'I-Alâiyye 255) Ancak fıtrat hadîsinde geçtiği gibi, ( Hadis için bk. Buhârî, libas 5l, 63, 64; Müslim, tehâret 49, 50; Ebû Dâvud, teraccul 16; Tirmizî, edep 14) güzel olan, güç yetirebiliyorsa, koltuk altını yolmak, kasıkları ise traş etmektir. Hatta sözü edilen hadîsde "demir kullanmak" ifadesi geçtiğinden, kasıklar için sünnet olan, yolmak değil traş etmektir. Kasıklarını yolarak temizlerse, istenilen temizliği yerine getirmiş ancak sünnet olan şekli terketmiştir, diyenler vardır. ( Hâmid Mirza el-Feganî, el-Fethu'r-Rahmânî N/205 (Serhu'I Mesârik'ten naklen)Fakat kadınlar için sünnet olan, kasıklarını traş etmek değil, yolmaktır diyenler de vardır. 4 Alâuddin Atbidîn age. 255) Ama hem koltuk altı, hem de kasıklar, traşla, yolma ile ve kremle de temizlenebilir.( Bk. ibn Abidin, VI/406-407) Kısaca bu konuda sözbirliği edilen nokta, koltukaltı ve kasıklarda biten fazlalık kılların temizlenmesidir. Çünkü Rasûlullah Efendimiz, yukarıda işaret edilen hadîslerinde bunu fıtrattan, yani Allah'ın görmek istediği yaratılış biçiminden saymıştır: Uygun olan, bu temizliğin onbeş günde bir yapılmasıdır. Kırk günü geçirilmesi, harama yakın derecede (tahrimen) mekruhtur.

TÜY TEMIZLIĞI VE GUSÜL

  • NaTuraL

Koltukaltı ve kasık tüyleri temizlendikten sonra gusül abdesti almak gerekir mi? Fıkıh ve ilmihal kitaplarımızda guslü gerektiren haller etraflıca belirtilmiştir. Bunların içinde böyle birşey yoktur. Tüy temizlemekle guslün ne alakası olabilir? O da bir temizlik değil midir? Temizlik temizliği niçin gerektirsin? Hattâ bu temizlikler yapılırken kan çıkmayacak olsa bunlar abdesti dahi gerektirmezler. Tırnak kesme de öyledir. Abdesti bozmadığı gibi, kesilen yerlerin yıkanması da şart değildir. Ancak açılan kısmın kirli olacağı hesaba katılarak ellerin yıkanması müstehab (aklen güzel) bir davranış olur.

TÜYLERI ALMAK İÇİN EPILÂSYON CÂIZ MIDIR?

  • NaTuraL

Epilâsyon, iğne vb. ile tüy diplerinin yakılması ve tüylerin tekrar çıkmasını önlenmesi operasyonuna verilen addır. Işin uzmanlarından öğrendiğimize göre, özellikle yüzlerde ve yine özellikle, hormon bozukluğu vs: sebeplerle anormal olarak biten kıllarda uygulanıyor. Ayva tüyü gibi ince ve tabii tüylerde uygulaması hem zor hem de tam isabetli değildir. Buna göre Allah Rasûlü Efendimizin: "...Yüzünden (kaşlarından) tüy yolana (bu işlemi yapana) ve yoldurana Allah lânet etsin.." (Kaynağı için bk. "Zorunlu estetik ameliyat") hadîsini tekrar hatırlayalım. Çünkü bunda da fıtratı bozma anlamı vardır. Işte bu "fıtrat" meselesi ve hadisde bir de "güzellik için" kaydının bulunması fıkıhçılarımızın dikkatini çekmiş ve bu iş, tabiî ve normal olan tüyleri, dolayısı ile kaştaki kılları yolmak için değil de; kadının yüzünde anormal olarak biten, onun tabii görünümünü bozan kılları yolmak ve onu normal fıtratına getirmek için yapılırsa câizdir, hattâ kocanın izni ve isteği varsa bu müstehaptır, demişlerdir. Ama kaşları yada normal ayva tüylerini yolmak ya da yoldurmak kesinlikle haramdır. Meselâ Nevevî, sakalı, bıyığı altdudak altı tüyleri biten kadınları bu tüyleri yolması lânetten müstesnadır. Onun bunları yolması hattâ müstehaptır, der. (Nevevi, Serhu'I-Müslim XIV/353; Münâvî; Feyzu'I-Kadir V/373) Ibn Hacer bunun kocanın iznine bağlı olduğunu da ilâve eder. (Kaşı dışında) ;tüy kazıma, tırnak törpüleme (manikür), tüy yolma (naks), kızıllama (ruj) gibi şeyler kocanın izni ile olursa câizdir, çünkü bunlar zînettirler, der. (Bk. fethu'I-Bârî X/378) Taberî şöyle bir rivayet nakleder: Güzelleşmeyi (makyajı) seven genç bir kadın Hz. Aişe'ye geldi ve kadın kocası için alnındaki tüyleri yoIabilir mi? diye sordu. O da: Beni rahatsız eden şeyleri giderebildiğin kadar gider, dedi. Buna rağmen Taberî bunların hiçbirisinin câiz olmadığı görüşünü de açıklar. (Nevevî age XIV/354; ibn Hacer; age X/378) Ama Nevevi nin dediği gibi kaşlar ve normâl ayva tüyleri dışındakileri yolmakta (Allah'u alem) bir mahzur yoktur.

VÂRIS

  • NaTuraL

Mirasçı, miras hakkıolan kişi. "Verise (mirasçı oldu)" fiilinden ism-i fail ve bir miras terimi. Bir terim olarak anlamı, ölen bir kimsenin mal varlığına mirasçı olan hısımlarını ifade eder.

Mirasın rükünleri üç tanedir. Müris, vâris ve tereke. Müris, vefat edip, geride miras bırakan kimsedir. Vâris, kendisine miras intikat eden, yani terekede payı ve hakkıolan kimsedir. Tereke ise, mirasçılara intikal eden mal ve haklardır. Bu üç unsur olmadıkça miras cereyan etmez.

Mirasçı olmanın sebepleri üçtür:

1- Hısımlık: Mirasçı olma sebeplerinin başında miras bırakanla mirasçı arasında hısımlık bağının bulunması gelir. Bunlar da ana-baba, dede, nine gibi kendi neslinden gelinenlerle; oğul, kız, torun gibi kendi neslinden gelenler, kardeş, amcalar veya bunların çocukları gibi nesep bağı yukarıda birleşen kimselerdir. Bu hısımlardan miras bırakana araya kadın girmeksizin bağlanan erkeklere "asabe" denir. Oğul, oğlun oğlu, baba, babanın babası gibi. Bir de payları belirli miktarda olan mirasçılar vardır ki, bunlara "ashâbü'l-ferâiz", denir. Bunların alacakları paylar ½, 1/3, ¼, 2/3,1/6 ve 1/8 olmak üzere âyet veya Hadislerde belirlenmiştir. Prensip olarak mirasçılar arasında önce ashâbü'l-ferâizin payları verilir, kalan da yakınlık derecesine göre asabeye intikal eder. Belirli pay sahipleri veya asabeden hiç hısım yoksa, bunların dışında kalan ve miras bırakanın uzaktan kan hısımı olan kimselere mirasçılık sırası gelir ki, bunlara "zevî'lerhâm" denir. Kızın kızı, annenin babası, ana bir amca, dayı ve teyze gibi. Ancak sağl kalan eş nesep hısımı olmadığı için, bunlardan kalan mirası alacak farz sahibi veya asabe yoksa, zevi'l-erhâma sıra gelir. Çünkü eşe, red yoluyla artan miras verilmez.

VASIYET

  • NaTuraL

Emretmek, bir işi birisine ısmarlamak, bir malı ölümden sonra bağışlama anlamında bir fıkıh terimi. Terim olarak, dinî ilimlerden fıkıhta ve hadis usûlünde ayrı ayrı manalara gelmektedir.

Fıkıh Istılahında Vasiyet Fıkıh ıstılahında vasiyet iki aynı manada kullanılmaktadır.

1- Bir malı veya menfaati ölümden sonraya bağlayarak bir şahsa veya hayır kurumuna karşılıksız olarak bağışlamak (Tehanevî, Keşşafu Istılahati'l Funûn, II,1526; Nasuhî Bilmen, Hukuku Islâmiyye ve Istılahatı Fıkhıyye Kamusu, V, 115).

2- Bir kimsenin ölmeden önce, küçük çocuklarının mâlî işlerini yürütmekte veya terikesinde tasarrufta bulunmakta birisini yetkili kılmasıdır (Tehânevî, aynı yer).

VASIYET ÇEŞİTLERİ

  • NaTuraL

Vasiyet bir olay veya zamanla kayıtlı olmazsa, mutlak vasiyet, belirli bir olayla veya zamanla "şu isim olursa", "şu zamana kadar ölürsem." gibi kayıtlı olursa mukayyet vasiyet; mûsâ bihin miktarı, malın üçte biri, dörtte biri gibi bir oranla değil, belirli bir miktarla belli olursa mürsel vasiyet; miktar belli edilmeden terikenin üçte biri dörtte biri gibi bir oran vasiyet edilirse bu vasiyete de gayrı mürsel vasiyet denilir. Vasiyet edilen şeyin mal veya menfaat olması bakımından da vasiyetler, vasiyye bi'l-mal ve vasiyye bil'l-menfaat kısımlarına ayrılırlar (Bilmen, a.g.e., V,115; Vehbe ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-Islâmî ve Edilletuhu, VIII, 9).

VASIYETIN HUKUKI HÜKÜMLERI

  • NaTuraL

Vasiyet, bütün alimlere göre lâzım (bağlayıcı olmayan) bir akittir. Çünkü bir teberrudur. Vasiyette bulunan vasiyete karşılık bir şey almamaktadır. Dolayısıyle, ister sağlıklı halinde, ister hastalık halinde vasiyet etmiş olsun, istediği zaman vasiyetinin tamamından veya bir kısmından dönebilir (Ibn Kudâme, a.g.e., IV, 518; Zeylaî, Tebyinü'l-Hakaik, VI,186; Meydanî, el-Lilbab Şeriru'l-Kitap IV, 178; Şirbînî; Muğni'l-Muhtâc, III, 71, 72).

Şartlarını haiz olan bir vasiyet sahihtir. Vasiyet mutlaksa, musî öldüğünde ve musa leh kabul ettiği andan itibaren, bir zamana veya şarta bağlı ise şartın tahakkuku ve zamanın gelmesinden itibaren vasiyet edilen mala malık olur. Vasiyetin infazı miras taksiminden önce gelir. Ölünün bıraktığı terikede yapılacak ilk işlem, techiz ve tekfin, sonra borçların ödenmesi, peşinden de vasiyetlerin infazıdır (Seyyid Şerif Cürcânî, Şerhu Feraizi Siracıyye, 2-5).

VÜCUDUN RENGİNİ GÖSTERECEK ŞEKİLDE NAYLON VEYA ÇOK İNCE BİR ŞEY GİYİP NAMAZ KILMAK,DIŞARIDA DOLAŞMAK CAİZ M�

  • NaTuraL

Vücudun siyah veya beyazlığını gösterecek şekilde naylon veya ince bir kumaşı giyip dışarda gezmek haramdır. Ahlakın bozulmasına vesile olduğu gibi, fitne ve fesada da vesiledir. Namus ve şeref mefhumuna sahip kimse, erkek olsun kadın olsun böyle bir elbise ile gezemez.

Ancak insanlıktan istifa edip hayvan gibi yaşamak arzusunda olan kimse böyle bir kıyafeti tercih edebilir.

Bir gün Ebu Bekir'in kızı (ra) Esma', üzerinde ince bir elbise olduğu halde Peygamber (sav)'in yanına girdi. Bunun üzerine Peygamber(sav) ondan yüz çevirdi, sonra buyurdu ki: "Ey Esma; kadın adet görecek yaşa gelirse (yüz ve ellerine işaret ederek) şundan ve bundan başka bir şeyin görünmesi caiz değildir”.

VELISI OLMAYAN BIR KADIN HACCA GİDEBİLİR MI?

  • NaTuraL

Şafii mezhebine göre haccın kadına vacipolabilmesi için, kocası veya mahremi veya güvenilir bir kaç kadının bulunması gerekir. Yani kadının kocası veya mahremi varsa onunla birlikte hacca gider, yoksa bir kaç kadın bulunduğu takdirde onların refakatiyle hacca gidebilir. Şayet bunlar da bulunmazsa emniyet olduğu halde hacca gitmeye mecbur değildir. Amma isterse gidebilir (Muğni'l-Muhtaç). Yanlız kadın hacc farızasını edda etmiş, nafile olarak hacca gitmek isterse, ancak kocası veya mahremiyle birlikte gidebilir. Kadınlarla birlikte gitmesi caiz değildir (Muğni'l-Muhtaç).

YABANCI ERKEĞE BAKMAK

  • NaTuraL

Iki çocuklu bir hanımım. Bir erkek bana lâf attı; ben de bir kaç kez baktım ve sonra vazgeçtim. Islâma göre benim durumum nedir? Beyim de genelev kadınları ile ilişki kurmuş. Ayrıca onun durumu ve evliliğimin durumu nasıldır?

Siz, nikâhlı iken bir yabancıya bakmak ve ona, kötü duygularının mümkün olabileceği ihtimalını hissettirmekle bir günah işlemişsiniz. Yapmanız gereken şey, bundan tevbe etmeniz ve bir daha yapmamanızdır. Gerek bu davranışınız ve gerekse kocanızın sözünü ettiğiniz davranışı, günah olmakla beraber, nikahınızı yıkmış olmaz. Ancak burada çok dikkat edilmesi gereken bir nokta vardır: Kendisini kocasına ustaca takdim eden, başkalarına göstermemek şartıyla onun arzuladığı şekilde süslenen, kokulanan, temiz ve güzel giyinmeye önem veren, cilve ve davranışlarıyla kocanın gönlünü çelip, onu başkalarıyla bir şey arar duruma düşürmeyen kadın kendisini de, kocasını da kurtarmış olur. Bunu haramdan korumak ya da korunmak niyyetiyle yaparsa, çok büyük de sevap kazanır. Efendimiz bu konuya çok önem vermiş ve erkeklere: Elbisenizi temizleyin... Saçlarınızdan alın, misvak kullanın, süslenin ve temizlenin. Çünkü Benî Israil erkekleri böyle yapmadığı için karıları zinaya düştüler. " (el-Hindî, VI/640 (Ibn Asâkir'den) ) buyurmuştur. Bu durum, hem erkek, hem de kadın için aynıdır. Sizin durumunuz Efendimizin başka bir sözlerini daha doğruluyor. Yine erkeklere hitaben o; "Iffetli olun ki, kadınlarınız da iffetli olsun" (Hâkim IV/154; el-Hindî V/316-317) buyurmuştur. Bunu da özellikle erkeklerin bilmesi gerekir.

YAKIN AKRABA EVLILIĞI

  • NaTuraL

Annem beni bir kuzenimle evlendirmek istiyor ve bunda da çok israr ediyor. Doğrusu kuzenim beğenilmez birisi de değil. Ama ben bunun kötü sonuçlarından endişe ediyorum. Şer'î bir sakıncası var mıdır?

Müslümanların inancına göre normalı, ya da anormalı, yahut mübahla, yani serbest olanla haramı, yani olmayın belirleyen Allah'tır. O Kur'ân-ı Kerîm'de kimlerle evlenilmeyeceğini açıklamış ve "Bunun dışında kalanlarla evlenmemiz helâldir" (Nisâ 4/24) buyurmuştur. Kuzenler yani hala-teyze, amca-dayı çocukları evlenmeleri haram olanlardan sayılmamıştır. Öyleyse onlarla da evlenilebilir. Allah Rasûlü Efendimiz, kızı Fatma annemizi de kendi amcasının oğlu Ali Efendimizle evlendirilmiş ve durumu fiilen açıklığa kavuşturmustur. Ancak yabancı ile evlenmenin bir takım sosyal faydaları olduğu gibi, yakın akrâba ile evlenmenin bazen mahzurları da olabilir. Mesela kan benzerliğinden doğan uyuşmazlığın, yakın akraba arasından daha çok olduğu söylenir. Ancak bu konuda günümüzün tarafsız olmayan tıbbına pek güvenmemek gerekir. Çünkü, sakat doğumlar konusunda süt kardeşliği daha etkili olduğu halde, onlar bundan söz etmiyorlar. Ya, "Dersleri henüz oraya kadar gelmedi" ya da onu Islâm yasakladığı için onlar yasak olmamasını istiyorlar. Şu halde kuzenlerin evlenmesini de Islâm serbest saydığı için mahzurlu göstermek istiyor olabilirler. Ne var ki, evliliğin devamında ve çocukların sağlam ve gürbüz oluşunda karı-kocanın birbirini içten sevmesinin ve birbirlerine karşı çok canlı ve kuvvetli cinsel arzu duymalarının çok büyük etkisi vardır. Ilişki ne kadar içten ve her iki tarafı tatmin edici olursa, çocuk da o kadar gürbüz, düzgün ve zeki olur. Bundan olacak ki, Allah Rasûlü Efendimiz (s.a.s.) erkeklere, ilişkide aceleci olmamalarını ve karılarını da tatmine ulaştırmalarını şiddetle tavsiye eder. İşte bazen olabilir ki, kuzenler bir çatı altında yetişmişliğin verdiği duyguyla birbirlerini çok yâkın hissederler ve birbirlerine karşı gerekli cinsel uyarılmayı yaşamazlar. Bu gün eğer sakat doğumlar yakın evliliklerde daha çok gözüküyorsa, bence bunun önemli sebebi budur. Ikinci önemli bir sebep de, genellikle yakın akraba arasında emzirme olaylarının çokça olması ve önem verilmediğinden ya da unutulduğunda, bunun hesaba katılmayıp, süt kardeşlerinin birbirleriyle evlendirilmesidir. Sözünü ettiğiniz hadîs, Gazâlî'nin Ihyâ'sındâ da vardır. (Benzer hadisler ve Hz. Ömer'in sözü için bk. el-Hubeysî, el-Berâke 165 vd.; Yakın anlamda bir hadîs için bk. Suyûtî, el-Câmi'us-sağîr (Feyzu'I-Kadîr ile birlikte) VI/351. Burada hadîsin zayıf olduğuna işaret ediliyor. Aynı hadis Kenzu'I-ummâl'da Suyûtî'nin de kaynağı olan Hâtîp Bagdâdî'nin Tarih'inden alınarak verilir. XVI/H. 44564. Sevkanî, el-Fevâid'de yine benzer anlamda bir hadîs verir ve senedinde Hâkim'in yalanci saydığı Sehl vardır, der s.131.) Ama Irâkî güvenilir bir aslının bulunmadığını, bunun hadîs değil de, Ömer Efendimizin Sâib Ogullarına söyledigi bir sözün bir parçası olarak bilindığını söyler. (GazaIî N/42) Nitekim bu hadîs, meşhur dokuz hadîs kitabın hiç birisinde yoktur. Gerçi Ömer Efendimizin sözü olmasının da bir anlamı ve gerçek payı vardır. Ama birbirini seven iki kuzenin evlenmelerinde hiçbir sakınca yoktur. Yeter ki, birbirlerini görmüş ve sevmiş olsunlar. Birbirlerini görerek sevenler, mizaçları uyumlu olduğu için sevmişler demektir. Mizaçları uyumlu olanlar arasında, birbirlerini gördüklerinde sevgi alışverişi ve akımı olacağından" Allah Rasûlü Efendimiz buna çok önem vermiş ve evleneceklerin birbirlerini, şehvetle baksalar dahi, görmelerini emretmiştir. Siz de seviyorsanız evlenmenizde mahzur yoktur.