22 Haziran 2006 tarihli konular

Polonya'da Liseli Yahudi Kizi

  • imdat sezer

Karakovi, 15 Ağustos 1911.

Bugün nasıl oldu, Viladimir, kapımızın önünden mağrur geçiyor. Kendisini çok beğenmiş bu asilzade, yahudi evleri­nin önünden geçmeği bile kendisine günah sayardı. Tabiat, beni nasıl bu gencin cazibesine kaptırmış ise onu da pervane gibi benim etrafımda dolaştırıyor. Önce, yahudilik bir ateşmis gibi kendisini yakacağından korkuyor. Hiç unutmuyo­rum, geçen sene karşımızdaki parkta gezinirken yanıma so­kulmuştu. Mektepte ırkımız aleyhinde söylediği sözleri dü­şünerek yüzümü biraz yan tarafa çevirmiştim. Bundan alın­dı:

Hareketlilik Izleri

  • imdat sezer

12 Eylül 1911

Mektebin bahçesinde Viladimir'le yanyanayız. Gözlerimiz birbiriyle konuşuyor. Onun parlak ve yakıcı gözlerinin ateşi içimi kavuruyor. Gururumu kırdım ve Dünya'ya geldi­ğim günden beri beni tesiri altına alan hislerden sıyrılmak için nefsimi zorladım ve gülümseyerek Viladimir'e sokul­dum:
"— Bu nefretle bakış, bu bizden uzaklaşsın, bu yabancılık neden Viladimir?"
"— Yalnız sana değil, senin ırkına karşı biz böyleyiz. Az şeyler mi işittik hakkınızda?.. Bunlarda ne kadar mübalâğa olsa, yine de bir hakikat vardır içinde.. Polonya'nın felâketi ne sebep sissiniz, insanlığın tümü sizden şikayetçi..."

Göç Planlari

  • imdat sezer

21 Teşrinevvel 1911

Aman yarabbi ne soğuk bir gün. Yağmur insanın ilikleri­ne işleyor. Öğleden sonra sulu ve cıvık bir kar yağıyor. Kas­vetli bir gün!.. Esasen aylardan beri ruhum karanlıklara gö­mülü. Kararsız, ümitsiz ve şaşkın bir haldeyim. Yoksa Viladimir'i, bu bizden olmayan, bizden tiksinen hristiyan çocuğunu seviyor muyum, o da beni seviyor mu? insanlardan ni­çin böyle türlü düşünceler ve saçma fikirlerle birbirine düş­man kesiliyor, birbirinin inancı ve görüşü onları yekdiğerine düşman ediyor, yoksa tabiatta mı var bu? O kadar kararsı­zım ki... İnsan denilen mahlûk, telkin denilen canavarın tesiri altında, bu muhakkak. Eğer ben, bir yahudi ana, babadan Dünya'ya gelmeyip te meselâ budist bir anadan doğmuş olsa idim, şimdi Dünya'yı bambaşka görecek ve insanları seve­cektim, insanlar da bizi sevecekti.

Israil'e Dogru Yolculuk

  • imdat sezer

1 Kânunsâni 1912

Bugün goyimlerin yıl başı. Dün gece ne çılgınca eğlendi­ler. Sokaklar onların naralariyle çınladı. Sanki Senpetersburg'da hiç bir şeyler olmamış gibi!.. Bunu düşündükçe bu kâbustan ebediyen kurtulamıyacağımızdan dolayı sonsuz bir sevinç duyuyor, ümitlere kapılıyor, istikbale emniyetle bakı­yoruz. Onbeş gün sokağa çıkmadık. Babam diyor ki:

"— Artık önünüze kesin ufuklar açılıyor, hür ve serazat yaşayacağız! Böyle havası bozulmuş, kalabalık bir goyim şehrinde değil, ufukları geniş, kalabalık bir goyim şehrinde değil, ufukları geniş, havası bol, hayatı sakin ve yalnız ırkdaşlarımızdan ibaret köyler, kasabacıklarda yaşayacağız.

Israil'in fedakâr kizlari!

  • imdat sezer

22 Şubat 1912

Şu, hayaliyle gençliğimizi doldurduğumuz, ruhlarımızla yaşattığımız Karmel Bağları, ta uzaklardan bize kucak açmış, bizi bağrına basacak gibi olanca azamet ve heybetiyle karşı­mıza dikildi. Bir çok hikâyelerini ve efsanelerini dinlediğimiz Karmel... Yeruşalemî, Akdeniz'in mavi sularından kıskanı­yor ve goyimlerin nazarlarından saklıyor gibi deryalara per­de çekmiş yüce dağlar!.. Gemi süratie Hayfa limanına yakla­şıyor. Saat tam on iki... Hayfa limanındayız.

Gemi uzakta demir attı. Bize daha evvel Hayfa'ya çıkaca­ğımızı söylemişlerdi. Gemi içinde bir hareket yok. Karantina memuru geldi, gitti. Vapurda hafif dedikodular başladı. Türkler bizi karaya çıkarmayacaklar. Yaşlılar ve aklı erenler diyor ki:

Casusluk Teskilatina Giris

  • imdat sezer

1 Mayıs 1914

Güneşli bir sabah. Bahardan ziyade koyu bir yaz sabahı. Sıcak ortalığı kavuruyor. Güneş; aynı bu mevsimde Varşo­va'da ve Karakoy'da geçirdiğimiz puslu ve serin günlerin bizden hıncını çıkarıyor gibi hırçın!.. Fakat öyle bir hırçınlık ki; meyveler ve ekinler üzerinde çok müsbet tesiri olduğu göze çarpıyor. Herşey kemale ermiş bulunuyor. Meyveler, sebzeler, bağlar, bostanlar. Çiçekler ve kuşlar, herşey,herşey. Canlı ve hareketli... Bu yaz gününün öğle vakti köyümüze esrarengiz iki misafir geldi. Biri kadın, ötekisi erkek!.. Köyün bütün halkı bu iki insanın etrafında çevrelendi. Babam her­kesten fazla bu yabancı misafirlere sokuldu, iltifat gördü ve onlara saygı gösterdi. Kadının ismi Sarah erkeğin ismi Aron'du.

Dünya Savasi Kivilcimlari

  • imdat sezer

Haziran... Ekinler biçildi, bağlar olgunlaştı. Bademler top­lanmağa hazırlanıyor. Fakat ne kadar sıcak var, ne kadar!.. Köyün bütün delikanlıları ve kızları tarlada. Beni bundan ba­ğışladılar. Beni yarın için saklıyorlar. Bu yarında ne var aca­ba? Bu yarınlar ne doğuracak ki?.. Her halde benim bilmedi­ğim berşeyler var, bu muhakkak. Gün doğmadan bakalım neler doğacak...

Bu cumartesi, tek atlı bir fayton beni aldı Câuna'ya götür­dü, ne büyük ne güzel köy, ne kadar da zengin... Roçild'in vekili ve idare adamlarımız hep burada!.. Burası sanki müs­takil bir teşkilât merkezi!.. Köyün genç kızları beni karşıladı­lar, köylerini gezdirdiler. Varşova'da bile emsali az güzel bakkal dükkânlarını ve mükemmel bir de eczâhânesi var bu köyün. Doktoru da var. Mükellef bir villânın mükemmel bir odasında köy hahamı, Roçild'in vekili, Hayfâdan, Yafa'dan gelmiş seçkin insanlar birer koltuğa kurulmuşlar. Bana da yer gösterdiler, saygı da gösterdiler ve bir yere oturdum. Or­talığı derin bir sessizlik kapladı ve köy hahamı doktor Levi şu duayı okudu:

Türk Askeri Filistinde

  • imdat sezer

15 Ağustos 1914

Bütün Osmanlı ülkesinde bir hareket, bir kıpırdama, bir faaliyet var. Türkler'in de kavgaya katıldıkları söyleniyor. Zaten Dünya'nın neresinde bir cenk olur da Türk ondan geri kalır! Asya'nın göbeğinden bir sıçrayışta Avrupa'nın ortasına atlayan ve buraları bir yumrukta ellerine geçiren Türkler'den sakınmak lâzım geldiğini söylüyorlar bize!.. Geçenlerde Yafa Hükümet reisi köyümüzden geçti. Türk değil, Libyalı bir Arap. Ne bir kahvemizi içti, ne de yüzümüze bakmağa tenezzül etti. Suratından düşen bin parça olur. Babam başta köyün erkekleri herifi karşıladılar, selâmladılar, saygı gösterdiler, fakat hiç para etmedi. Anlaşılan bunlar bizim buradaki refah ve saadetimizi kıskanıyorlar, yerleştiğimizi istemiyor­lar. Varsın istemesinler,bir gün gelecek onlar buradan defo­lup gidecekler, buranın tek efendisi biz olacağız. Yalnız bu­ranın değil, bütün Dünya'nm!..

Muhterem Okuyucu..

  • imdat sezer

Muhterem okuyucu! Filistin cephesinde tatbik şartlarının en tahammül edilmez şartlan altında düşmanla savaşmış olun "Mehmetçik"! erin cümle­si istisnasız Anadolu evlâtlarıydı. Benim Gazze'de birlikte harbe girdiğim alayın bir bölüğü... Her an yüzlerinde Türklüğün, mertliğin bütün işaretle­ri göy.e çarpıyordu.. Masumiyetleri, erkekleri, necâbetleri, tevâzuları, cesa­retleri daima yüzlerinden akıyordu... Erlerin her biri, teker teker ırkımın üstün vasıflarına taşıyordu. Müslüman imanı ve Allah aşkı ruhlarını kap­lamıştı. Ekserisi, Andolu'nun soğuk yaylalarından, Türk'ün şan ve şerefini korumak için, herbiri bu ateş ve güneş diyarına gelmiş, türlü yoksulluklar, mahrumiyetler ve bilhassa susuzluk içinde Sina Çölünü, Tih Sahrasını aşmış olan bu arslanlann her birinin yüzünde tevekkülün ve Türklüğün, Müslümanlığın asalet nuru akıyordu... Koca "Mehmetçik'ler Fâtih'lerin evlâtları, Oğuz Han'ların, Alp Arslan'ların torunları! Hiç birinin gönlün­den ve kafasından: "Bizim bu çöllerde işimiz nedir" istifhamı geçmiyordu... Onlar, sadece Müslümanlığın ve Türklüğün şerefini, vatanlarının şanını düşünüyorlarda... Bu yiğitler, analarını, yavuklularını, yuvalarını terk ede­rek nereye gidiyorlardı? Çöllerde, Süveyş Kanalında işleri ne idi? İçlerinde bu cihetleri düşünen yoktu... Devlet harbe girmişti. Onlarda namus borcu­nu, vatan borcunu seve seve ifa ediyorlardı.

David'in Saltanati!

  • imdat sezer

David'in saltanatı!.. Dünyanın tek efendisi ve tek hakimi olmak iddiası...! Fakat bu yeni bir şey değil ki!.. Ecdadımız, ecdadımızın ecdadlan asırlarca hep bu rüyanın peşinde koş­tular. Bu rüya gerçekleşmedi ve bu uzun gecelerin sabahı gelmedi. Dilim varmıyor, düşünmesi bile tüylerimi ürperti­yor ama, belki de İsrail çocukları ebedî karanlıklar içinde, ye­ni yeni Babil esaretleri, yeni yeni Titüs Buhtunnasır kâbusları içinde ezilecek, eriyecek!.. Şimdi ümitlerimiz kuv­vetleri ve cesaretimiz yerinde!.. Çünkü harb var ve biz, bü­yük ve kudretli İngillereye yardım ediyoruz. Ya harb talih Türkler'in yüzüne gülerse, o zaman halimiz ne olur?

Savas Kizisiyor

  • imdat sezer

Köyün altındaki vadide bir develi bölük konakladı.[9] Biz, develerin bu kadar sür'atle koştuklarını bilmiyorduk. Bizim bildiğimiz, çöllerin emektar ve cefakeş nakliyecesi develer, gayet ağır hayvanlardı. Bunlar ise, ceylan gibi seğirtiyorlar. Öyle sür'atli, öyle çevik şeyler ki... Hele onları hareket halin­de görmek çok hoş. Öyle heybetli manzaraları var ki.. Ve bu bölüğün başında, hususi kıyafetiyle genç bir teğmen. Belki Dünyânın en yakışıklı erkeği...! Dün köy otelinin kahvesinde bir fincan kahve içti. Babam benî yanına gönderdi fakat çok mağrur bir insan. O kadar hoş giyinmiş ki..! Viladimir bu­nun eline su dökemez. Sırtındaki pelerin, develer uçarken kanatlanmış meleklere benzetiyor onu. Bugün bir sır keşfet­miş bulunuyorum: Oda aşkın yalan olduğunu... Viladimir'in, Polonya asilzadelerine mahsus mağrur tavırları ya­nında bu zabitin, bu gencin şahane hareketleri, yüksekten bakışları ve içleri gülen parlak gözleri ve insanı bir lâhzada tepeden tırnağa kadar süzen hakimiyeti vaziyeti... Aklımı ba­şımdan aldı.

Türk'ün Basarilari ve Hainler

  • imdat sezer

Köyde büyük heyecan var. ingilizler adım adım buralara yaklaşıyor, Türkler'de var kuvvetiyle müdafaaya hazırlanıyorlarmış. Köyümüzün genç, ihtiyar, erkek, kadın bütün in­sanları cephe gerilerinde cirit oynuyorlar, geleni, gideni ve bütün gördüklerini Sara ablaya yetiştiriyorlar. Askerlere ka­ğıt, zarf ve kırtasiye satmak için birliklerin haremine kadar sokulan ırkdaşlarımız öyle malûmat topluyorlar ki... Fakat bu Türkler ne kadar saf insanlar!.. Gözleri ileride düşman gö­zetliyor, halbuki düşman onların koynunda, haberleri yok. Bu dikkatsizliğin sırrını çözdüm ben... Bu millet gayet asil ve civanmert. Dayım; bir Türk masalı söylemişti geçen gün: Bir kahvenin kırk yıllık hakkı olurmuş, Öyleya, bize toprak, bize yurt, bize yuva veren bir millet aleyhine çalışacağımızı böyle adamların havsalası almıyor, onun için bu kadar lâkayd ve ihtiyatsızlar!.. Günah kimin? Artık ötesini kafam çözemiyor.