Kapı çalsa Kimin Gelmesini isterdin..
soru gayet açık:))
kapı çalsa kimin gelmesini isterdiniz?
soru gayet açık:))
kapı çalsa kimin gelmesini isterdiniz?
Yine gözüm yollarda neredesin
Gündüzüm gece oldu kederdeyim ah
Bilemezsin kaç gece gelir diye bekledim
Gelmeyince derdime yenileri ekledim
Gel yarim ol, sevdalım ol
Sultanım ol, ferman?m ol
Dertlerimin dermanı ol
Hercai?
Dolu dolu sevdalar gözlerimde
Gönlümde dolanirsin hep o halinle ah
Uçusuyor saçlarin yaralanmis kalbime
Yine sensin tek çare su zavalli halime !
Nebraska'da yasli bir adam yasardi.Patates ekimi icin bahceyi bellemesi
gerekiyordu, lakin bu cok zor bir isti. Tek oglu olan David ona yardim
edebilirdi, fakat o da hapisteydi. Yasli adam ogluna bir mektup yazdi ve
müskülatini izah etti. Sevgili David, Patates bahcemi belleyemeyecegimden, kendimi cok kötü hissediyorum. Bahceyi kazmak icin oldukca yaslanmis sayilirim. Burada olsan bütün derdim bitecekti. Biliyorum ki sen bahceyi benim icin hallederdin. Sevgiler Baban
Bir kac gün sonra oglundan bir mektup aldi. Babacigim, Babacigim Allah askina bahceyi kazma, ben oraya cesetleri gömmüstüm. Sevgiler David
Ertesi gün sabaha karsi saat 04:00'de FBI ve yerel polis cika geldi ve tüm sahayi kazdilar, lakin hic bir cesede rastlamadilar.Yasli adamdan özür dileyerek gittiler.Ayni gün yasli adam oglundan bir mektup daha aldi. Babacigim, Simdi patatesleri ekebilirsin. Bu sartlarda yapabilecegimin
en iyisini yaptim. Sevgiler David:)
insan eğerki 10 milyonu sadaka verecek olsa bu
miktarı çok bulur ama 10 milyon ile mağazadan birşey
almaya gitse alacak birşey bulamaz...
insan 10 dk zikir edecek olsa bu zamanı çok
bulur ama bir film veya maç olsa bir buçuk saatlik
zaman onun için hemen geçiverir...
bir futbol maçının uzaması insanın hoşuna
gider ama Cuma namazında hutbenin birkaç dk uzaması
hiç de hoşuna gitmez...
insan duyduğu dedikoduya hemen inanır ve
kabullenir ama kesin doğru olduğunu bildiği birşeyi
inat ederek hemen kabullenmez...
insan modayı her an takip eder ama
Peygamberimiz (s.a.v) sünnetini moda gibi bilmez veya
bilsede uygulamaz...
insan camide bir saat ibadet ederek vakit
geçirecek olsa onun için zaman geçmek bilmez ama
bilgisayar başındayken zaman onun için çabucak geçer...
insan namaz kılarken,ibadet esnasında dünyevi
konuları düşünmeyi sever ama normalde İslamiyet'i
düşünmekten kaçınır...
Aşk, evrenin muhteşem bir güzellik ve düzen içinde yaratıldığı zamandan beri var oldu. İlk insanla birlikte insanlar arasındaki en renkli, en zevkli, en zengin bir duygu çağlayanıdır aşk.
Sevginin, en yoğun ve en coşkun bir şelâle gibi çağlamasını anlatan aşk, insanları birbirine bağlayan, birbirine yaklaştıran bir sihir, bir efsun âdeta. İnsanları neredeyse gözü kapalı cezbeden bu sırlar yumağı, çok tatlıdır, çok güzeldir, çok şirindir, çok keyif vericidir...
Ancak her aşkın önünde nice tuzaklar, nice zorluklar ve nice engeller vardır. Onları aşmak; yürek, cesaret, akıl, mantık, bilgi, hüner, sabır, azim ve hepsinden önemlisi bir yöntem ister. Bu erdemleri taşımaz ve yöntemini uygulamazsanız, sevdanız yarım, aşkınız sonuçsuz, yuvanız mutsuz olur.
İşte “Ömür Boyu Aşk”, her duygunun örselendiği ve başkalaştığı bir dünyada; sevgiye ve aşka nitelik ve kimlik kazandırmak için vardır.
Genç olarak dünya ve ahiretle ilgili birçok arzularınız, hedefleriniz vardır. Bunları gerçekleştirme yolunda hızla çabalarken türlü türlü engellerle karşılaşırsınız.
Gençlik döneminde yoğunlaşan problemler içerisinde “cinsel duygular”la ilgili imtihan kadar zor, tehlikeli, büyük ve hayatı etkileyen bir mesele yoktur. Aslında bu imtihan hayatın büyük bir safhasını içine alır. Ancak 15-30 yaş arası kadar yoğun bir biçimde hiçbir zaman yaşanmaz.
Özellikle bu zamanda cinselliğin, hemen her aşağı arzular için istismar edilmesi, karşı konulması zor bir baskı altında bırakır gençleri. Ne yazık ki, toplumsal hayatımızın her safhası, gençlerimizin bu imtihandan başarısız çıkmaları için dizayn edilmiş gibidir.
Genç olarak dünya ve ahiretle ilgili birçok arzularınız, hedefleriniz vardır. Bunları gerçekleştirme yolunda hızla çabalarken türlü türlü engellerle karşılaşırsınız.
Gençlik döneminde yoğunlaşan problemler içerisinde “cinsel duygular”la ilgili imtihan kadar zor, tehlikeli, büyük ve hayatı etkileyen bir mesele yoktur. Aslında bu imtihan hayatın büyük bir safhasını içine alır. Ancak 15-30 yaş arası kadar yoğun bir biçimde hiçbir zaman yaşanmaz.
Özellikle bu zamanda cinselliğin, hemen her aşağı arzular için istismar edilmesi, karşı konulması zor bir baskı altında bırakır gençleri. Ne yazık ki, toplumsal hayatımızın her safhası, gençlerimizin bu imtihandan başarısız çıkmaları için dizayn edilmiş gibidir.
selamunaleykum,
bir kizla evlenmek istiyorum. o fasli ben ise turkum. oda musluman bende. ikimizin de rizasi var. benim aileminde. ama onun velileri onu istemeye gittigim gun hayir diyecekler, ben turk oldugum icin. daha kizi istemeye gitmeden, bir tarih icin anlasmak icin bile hayir diyecekler. simdi ben bununla evlenebilirmiyim? kiz bana gelse dogru mu olur? evlensem mi iyi olur yoksa evlenmesem mi? kiz istiyor, velileri hayir dese bile? peki benim bunu nasil ele almam gerekiyor? ama siz daha 19 yasindasin ve gencsiniz derlerse ne yapabiliriz? ikimizde bu evliligi cok istiyoruz, birbirimizi seviyoruz ve hadis ve kurana gore yapabildigimiz kadar uyuyoruz.
Ömür Boyu Aşk
Cemil Tokpınar
Aile içindeki huzuru sarsan faktörlerden birisi, “parasal yetersizlikler"dir. Ev ihtiyaçlarının karşılanmasından eşinizin isteklerini yerine getirmeye, çocukların eğitiminden sizin moralinize kadar birçok konuda paranın etkili olduğu inkâr edilemez.
İşinde başarısız olan bir erkeğin zihni bir dizi sorunla doludur. Evdeki ilişkileri de bu sorunlardan olumsuz bir şekilde etkilenir. Özellikle ekonomik kriz dönemlerinde huzursuzluk artar.
Kronik geçim sıkıntısı durumunda ailenin tüm fertleri birbirlerini hem moralman, hem davranışlarıyla desteklemelidir. Maalesef, bazı aile fertleri bu duyarlılığı göstermeyebiliyor. Belki de yıllarca süren sıkıntılardan dolayı sabırları tükeniyor, birbirlerini üzmeye başlıyorlar.
Belki yeni evlisiniz, belki de aynı yastıkta nice yıllar geçirdiniz. Zaman zaman eşinizle yaşadığınız tartışmaları, anlaşmazlıkları ve huzursuzluğu düşünüp, kendi kendinize şöyle sordunuz mu hiç:
"Acaba yanlış bir evlilik mi yaptım? Neden mutluluk çiçekleri açmasını beklediğim güzel yuvamda hazan mevsimini yaşıyorum? Yemyeşil ağaçlarımın yaprağı neden dökülüyor? Hani muhteşem bir mutluluğu doyasıya yaşıyacaktım? Neden huzursuzum, mutsuzum, şevksizim?"
Evlendikten bir süre sonra kendi kendine bu tür sorular sormayan kimse neredeyse yok gibidir. Evlenen insan, özellikle ilk günlerin renkli ve neşeli gülücükleri geçtikten sonra evliliğini sorgulamaya başlar.
Ailevî sorunların meydana gelmesinde ve sürmesinde en önemli faktörlerden birisi, eşlerin birbirlerini yanlış tanıması ve yanlış anlamasıdır. Sorun olan ailelerde iki taraf da, kendisini hatasız ve kusursuz görüyor. Her zaman en doğruyu kendisinin yaptığını, gereken fedakârlığı gösterdiğini, ancak hep haksızlığa uğradığını düşünüyor.
İşte burada Nasreddin Hoca'nın ünlü bir fıkrası akla geliyor. Bir gün aralarında anlaşmazlık bulunan iki kişi Hocanın yanına gelir. Birinci adam, olayı kendi açısından güzelce anlatır. Bunu dinleyen Hoca:
"Haklısın" der.
Sözü alan diğer adam da, kendine göre nasıl haklı olduğunu bir güzel açıklar. Hoca aynı şekilde:
"Haklısın" der.
Olaya şahit olan Hocanın eşi dayanamaz ve itiraz eder:
"Hocam nasıl olur, ikisine de haklısın, dedin."
Hoca, biraz sıkılır ve eşini tasdik etmekten başka çare bulamaz:
"Hanım, sen de haklısın."
Ünlü aile danışmanlarından Gary Chapman, Zig Ziglar, Susan Heitler, yazdıkları kitaplarda öyle umutsuz olayların çözülüp mutluluğa dönüştüğünü anlatırlar ki, şaşar kalırsınız. Hatta aile danışmanları, sorunu çözülen kişilerce "mûcize adam" olarak tanıtılır. Çünkü, yüzde yüz bir boşanmayı engellemiş, neredeyse birbirinden nefret eden iki kişinin tekrar birbirini sevmesini sağlamış ve geçinemeyeceklerine kesin inanmış eşlerin mutlu olmalarına vesile olmuşlardır.
Oysa onlar "mûcize adam" değildirler. Başardıkları da olağanüstü bir zafer değil, herkesin yapabileceği bir "iç fetih"tir. Onlar, zaten her insanın içinde var olan hazineyi göstermiş, zenginliğe dikkat çekmiş ve yararlanma yöntemini anlatmışlardır.
Tabii bir önceki bölümde geçen önerilerimizi okuyunca hemen, “Tek taraflı olmuyor, iki tarafın da gayret göstermesi gerekir” diyeceksiniz.
Tüm ikili ilişkilerde olduğu gibi, eşlerin mutluluğu da ikisinin gayretiyle olursa daha kolay ve çabuk gerçekleşir. Çünkü, söz konusu olan, bireysel davranışlar ve kişisel dünyamız değildir; karı ve kocanın oluşturduğu ailedir.
Ancak eşlerin her ikisi aynı duyarlılığı göstermeyebiliyor. Birisi, geçimsizlik diye bir sorun olduğuna bile inanmıyor. Kiminin eşi mevcut mutluluğu arttırmak için çırpınırken, diğeri yeterli görüyor.
Görüştüğümüz birçok okuyucumuz, “Ben eşimle daha iyi geçinmek için kitap okuyorum, radyo programlarınızı dinliyorum. Ama eşim hiçbir şey yapmıyor” diyor.
Yıllarca süren borç ödemeleri, hem kişisel ihtiyaçların karşılanmasını engelliyor, hem de ev, araba, ev eşyası, ulaşım, sağlık, giyim, mutfak harcamaları gibi aklınıza gelen tüm kalemlerde beklentilerin karşılanmamasını netice veriyor.
Yıllardır yaşadığı ailevî problemlerden dolayı bunalan Ayşe Hanım, kocası Ahmet Bey’e, umutla seslendi:
“Artık bu sorunu kendimiz çözemiyoruz. Gel bir psikoloğa gidelim.”
Ahmet Bey omuz silkti:
“Ben deli miyim ki psikoloğa gideceğim? Sorunlu olan sensin. Git kendini tedavi ettir”.
Ayşe Hanım ne psikoloğa gitmekten kaçınıyordu, ne de psikiyatriste muayene olmaktan.
“Ben sana git demiyorum ki… Birlikte gidelim. Hatasız olduğumu da düşünmüyorum. Belki gözümüzden kaçırdığımız, farkında olmadığımız hatalarımız vardır. Doktor bize hakem olsun”.