Şeytanın, iman edemeyen insanlara bulaştırdığı en önemli özelliklerinden biri tevildir. Tevil, gerçeği saptırmak için yapılan samimiyetsiz açıklamalardır. Şeytan da Adem’e, kibirinden dolayı secde edememiş, fakat tevil getirerek ateşten yaratılan kendisinin, topraktan yaratılan Adem’den daha hayırlı olduğunu iddia etmiştir. Tevil aklın ürünü değildir. Şeytan da akılsızca yaptığı bu tevilde toprağın, ateşin üzerine atıldığında ateşi söndüreceğini düşünememiştir.
YAZIMI TEKZİP EDİYORUM.
“Her Derde Deva Kılıçdaroğlu” başlıklı yazımı “Lan” “Ulan” gibi argo kelimeler içerdiği için edebe aykırı bularak tekzip ediyor ve Sayın Editörden bu yazımın kaldırılarak yerine aynı konuyu işlediğim; “BENİM ADIM KEMAL” başlıklı yazımın yayımlanmasını rica ediyorum.
Saygılarımla…
Sevgili Külkedisi!
HER DERDİN DEVASI KILIÇDAROĞLU !..
Adam; “İktidar olursak işsizliğin çözümü bende!” diyor.
Nasıl? Diyene de cevabı şakkadanak hazır:
- "Benim adım Kemal!"
Adam; "İktidar olursak Türkiye’yi 4-5 yılda (?) kalkındırırım!” diyor.
- Nasıl yapacaksın bu işi? Diyene de işte cevap:
- "Benim adım Kemal!"
Adam: “Başörtüsü sorununu da ben hallederim!” diyor.
Bay halledere; “Nasıl halledersin?” diye sorduk;
-“Benim adım Kemal” dedi!
Adam; “Her aileye 600,00 TL nakit para!” diyor.
- Bunu nereden bulacaksınız?:
Tesettür medeniyetini red edip çıplaklık medeniyetini kabul eden ne kadar açık saçık ve hayâsiz kadın harami erkek gözüyle hırsızlanıyor.
Ne kadar kadın vücudu sinsice hain gözler tarafindan yağmalanıyor.
Ne kadar cazibedar kadın, pis gözlerin hücumuna maaruz kalıyor.
Ne kadar açık kadının üzerine şehvet tutkunu gözler çullanıyor.
Ne kadar çıplak kadın vücudu erkekler tarafından gizlice parselleniyor.
Ne kadar haya perdesini çıkarıp atmış kadın, erkeklerin hayal yataklarında başrol oynayan yıldız oluyor.
Cenabı Mevla insanlara kaldıramayacağı yükleri yüklemediği halde insan dünyanın maddi ve manevi yüklerini kendi omuzlarına yükler. Bazen bu yüklenme işini bilerek ve severek yapar bazen ise istemeden ve bilmeden yapar. Ümitsizlik, keder, nazar, niyet, günah, endişe, elem ile o yüklerin hamallığı yanında mal, mülk, kariyer, çoluk, çocuk, eş, kadın, şehvet ve fani dünyanın ne kadar yükü varsa zaif omuzlarına yükler. Bazen aklına ve kalbine vehmi farazi hayali yüklerin sıkıntılarını yükler.
İnsanlar için takdir edilen ve kaaçınılmaz sonlardan biriside ölümdür. Ölüm, insanların lezzetlerini acılaştıran ümitlerdini bitiren bir gerçektir. Ölümün zahirden ziyade galbi tarafı daha fazla olduğu için insanlar ondan korkup, çekinirler veya ürperirler. Bu korkular insanların imanlarına göre değişiklik gösterir.
Kuranda “Şübhesiz ki şeytan size düşmandır; öyle ise (siz de) onu (kendinize) düşman edinin!(O,) kendi tarafdarlarını ancak alevli ateş ehlinden olsunlar diye çağırır…
Kadının kıymetinin güzelliğine ve cazibesine endekslendiği bu zamanda hazır medeniyetin elindeki en etkili cazibedar oyuncak kadındır. İnsanları ahlaksızlığa sapkınlığa ve kötülüklere atmak için kullanılan fantazilerin başkahramanı kadındır. İnsanları uyutmak için kullanılan en uyutucu hevasat silahı yine kadındır.
Taraf gazetesinin yaptığı araştırmaya göre türk toplumunda dindarlık meşrulaştı ama dindarlık artmadı.dindarların hayatında kadının açısından olabildiğince bir serbestleşme yaşanıyor.kadın hayata katılıyor kadının sadece kıyafati değişmiyor.vücut dili ve yürüyüşü biçimi bile değişiyor.daha rahat davranışlar ve görünüş ön palana çıkıyor.kadınsılık artıyor.denilmektedir.Evet böyle bir gelişme karşısında çağdaşlar ve medeniler seviniyorlar çünkü onlar için bunlar iyidir.Müslümanların dindarlığının meşrulaşmasına rağmen
Hayatımızın vazgeçilmezleri arasına giren internetin faydasından çok zararları olduğu bir gerçektir. Müslüman bir ülke olduğumuz halde interneti yanlış ve yerinde kullanmayan milletlerin başında geliyoruz. Müslüman bir ülke olduğumuz halde dinimizde zina fuhuş kumar vb gibi şeyler haram kılındığı halde Müslümanlara ait milyonlarca belki cinsel içerikli siteler, fuhuşa teşvik eden arkadaşlık siteleri, kumar siteleri almış başını gidiyor. Bu zararlı siteler yüzünden milyonlarca insan zinaya ve fuhuşa düşüyor.
İnkarcılar, ölüm ve sonrası üzerinde çok fazla kafa yormazlar. Bazısının inancına göre ölüm bir yok oluştur ve yeniden diriliş olmayacaktır. Bazısı da ölümden sonra farklı bir bedenle dünyada tekrar var olacağını düşünür. Ahiret inancına sahip olmayan bu insanlar, ölümden sonra çürümüş kemiklerinin bir araya getirilip diriltileceklerine inanmaz, alaycı bir üslupla bu gerçeği inkar ederler. İnkarcıların bu tavrı, Kuran’da Rabbimiz tarafından şu şekilde haber verilmiştir:
02.06.2011-PERŞEMBEYİ CUMAYA BAĞLAYAN GECE
Regaip Gecesi denilince, Çok lütuf ve ihsanla dolu, kıymeti ve değeri büyük, çok iyi değerlendirilmesi gereken gece mânâsı anlaşılmakta..
Bu gece Allah lütuflarını sağanak sağanak yağdırdığı bir gecedir..
Bu gece yapılan duaların red olunmadığı ve namaz, oruç, sadaka gibi ibadetlere, sayısız sevabların verildiği bir gecedir..
Regaip Kandiliyle birlikte Üç ayların birincisi olan Recep ayına giriyoruz inşallah...
Duanın makbul ve kabul olmasında birçok şeraitler vardır. Dua edenin tevbe ve istiğfarla temizlenmesi, hal ve kal dilinin etkisi, zaman ve zeminin uygunluğu, bulunduğu ağır şeraitler, mazlum olması, pişmanlık ve nedameti, zaman ve mekânın durumu vb gibi şartlar duanın kabul ve makbul olmasına tesir eden etkenlerdir.
İnsanların çoğunluğu için bela, musibet ve hastalıklar şer olarak görülür. Mutluluğun önünde engel görünür. Zahirde öyle görünse de hakikat ve hikmet cihetinde öyle değildir. Bu tür olumsuzluklarda hep bir faaliyet, sevk, yönlendirme ve etkileşim vardır. Hayata manevi terakiyat veren, hayatın mana ve anlamını genişletip inbisat verdiren, hayatı safileştiren ve yeknesaklıktan kurtaran, hep faaliyet ve harekettir. Hareket ise bela, musibet ve hastalıklarla olur.
SAYIN: KÜLKEDİSİ!
Cevabım biraz geç oldu kusuruma bakmayın lütfen.
Tayyip Erdoğan sizde bir takıntı olarak kalmış anlaşılan. Kürdistan'ın temellerinin atıldığı yıllarda bırakın Tayyip Erdoğanı, babası bile henüz dünyaya gelmemişti. Belki dedesi de doğmamıştı. Çünkü olayın temeli 1800 lü yıllara kadar uzanır. Tarihin sayfalarını karıştırmak isterseniz sizi 16. Asrın ortalarına kadar da götürebilir. Oysa siz 10 yıllık bir tarihten bahsediyorsunuz.