7 Ekim 2006 tarihli konular

ÖVGÜDE ÖLÇÜ

  • Nalan

Sevgi, övgüyü celp eder. Yapılan bir medih, ölçülü olmazsa, övülen şahıs üzerinde menfi bir tesir icra eder. Aşırı övgü, muhatabının üzerinde bazan kibre, bazan da riya ve gösteriş hevesine sebep olur. Övülmeye alışmış olan kimseler, kendilerinin medh edilmelerini arzu ederler ve halkın arasında kendisini vicâhen medh edenleri mükafatlandırarak maksatlarını açığa koymuş olurlar. Bu işi sanat haline getiren "Meddah", elde edeceği mükafatı artırmak için, muhatabının hoşlanacağı lafları söyleyerek gününü gün etme yolunu tutar.

Bir kimseyi kendisinde mevcut haslet ve üstünlükler ile öven kimsenin sözü doğru olsa bile yaptığı hareket doğru değildir. Zira muhatabında gizli bulunan "Kendini beğenme" hastalığını açığa çıkarmış olur. Neticede, yıllar boyu yaptığı ibadetlerin ve hayırlı işlerin sevap harmanlarını "Riya" ateşi ile yaktırmış olur. Ashabtan biri, Allah Resûlünün huzurunda bulunan bir şahsi, yaptığı bir hayır sebebiyle övmüştü. Hak ve hakikat istikametine ışık tutan Peygamber (s.a.v.), "Yazık sana! (sanki) sen, arkadaşının boynunu kestin" (1) buyurdu.

MİZAH VE ŞAKA YAPMADA ÖLÇÜ

  • Nalan

Devamlı ciddiyet, tefrit sahasında kalmaya ve "Asık suratlı" olarak tanınmaya yol açar. Her zaman mizah ve şaka yapmak ise aşırılık olur. Böyle bir kimse, etrafında bulunanları güldürür ise de ifrat ile tefritin arasındaki itidâl çizgisini koruyamadığı için vakarını sarsmış olur. Bu sebeple, hareketlerimizde ciddilik ağır basmalı, arasıra latife de yapmalıdır.

Şakayı makul ve meşrû bir çizgide tutabilmek için söylenecek sözün doğru olması karşısındaki insanla alay edilmemesi ve yapılacak latifenin "Lâtif" olması gerekir. Zira yalan haram, istihza yasak ve kaba şakalar memnûdur.

CEMAATLER ARASI İTTİFAKTA ÖLÇÜ

  • Nalan

Aynı ulvî gayenin tahakkuku için faaliyet gösteren cemaatlerden bir kısmı, kendi hizmetlerinin faydalı semeresini görünce, ulaştığı başarıdan memnun kalıp daha değişik usullerle aynı gayenin hâsıl olması için çalışanları, kendisi ile birlikte faaliyet göstermeye davet eder. Onları kendi yanında ve yakınında göremeyince, yolunu beğenmediklerine hükmeder ve kendisi ile birlikte hareket etmeyen şahısları birliği bozmakla itham edip, birlik ve beraberliğin faydalarını ve tefrikanın zrarlarını dile getiren konuşmalar yapmaya başlar. Özlediği ve gözlediği neticenin hemen hâsıl olmadığını görünce öfkelenir ve kendi hizmet çizgisi üzerine çekemediği kimseleri "bölücülük" yapmakla suçlar.

KONUŞMADA ÖLÇÜ

  • Nalan

"Hayır söyle veya sus" (1) hadis-i şerifi, konuşmada riayet edilmesi gereken ölçünün esasını teşkil etmektedir. Her ne kadar dil konuşmak için yaratılmışsa da, her şeyi konuşmak için değil, hayr olan şeyi söylemek için verilmiştir. Bilirken susmak ne kadar hatalı ise bil-mezken söylemek de o derece yanlıştır.

"Bildiğiniz halde hakkı gizlemeyin" (2) emr-i ilahisi, bilen kimsenin konuşmasını âmir bir hükümdür. "Dilini tutan kurtuldu" hadis-i şerifi, yanlış veya faydasız konuşmaları önleme gayesini gütmektedir. Gıybet, yalan ve faydasız sözler, konuşmadaki aşırılıkların birkaç örneğidir. Nasihati terk etmek, sorulan dinî bir fetvanın cevabını gizlemek, şahitlikten kaçmak eksiklik yapmak ve tefritte bocalamaktır. Hüner bu iki yanlışın arasından sıyrılıp, günah kirine bulaşmadan meramını ifade etmektir. Şair ne güzel ifade etmiştir:

ŞİİRDE ÖLÇÜ

  • Nalan

"Vezinli ve kafiyeli söz" diye tarif edilen şiir, edebiyat ölçülerine uygun olmalı, bediî zevkleri ve yüce mefkureleri dile getirmelidir. Manzum bir söze "Şiir" denilebilmesi için sadece vezin ve kafiyeyi yeterli görmemeli; edep ve haya duygularını çiğnememiş, basit arzuları dile getirmemiş olmasına da dikkat etmelidir. Zira edebsiz edebiyat türese de üreyemez. "Çerbü şi'rini yiyip aşık eder hamd-ü senâ/Hisse yok mu o söğüşten bize bir pâre meded" diye midesi adına dilenen ve "Rakı şişesi içinde balık olsam" mısrası ile ayyaşlığını teşhir eden kimselerin nazımları, süflî hevesleri dile getirdiği için, özlenen bir şiir örneği seviyesine ulaşamamıştır.