25 Aralik 2006 tarihli konular

Fahişe ve Fahişelik

  • NaTuraL

Islâm şerîatının yasakladığı çirkin iş, yüz kızartıcı söz veya davranış. Fahşâ; "Dünyada had cezasını, ahirette ise azâbı gerektiren şeydir" (Cürcânı, et-Ta'rifât).

"Kötü ahlâklı; gerçekten cimri; sınırı aşan her şey; söz ve cevapta taşkınlık etme; çok çirkin olan zina olayı. Allah'ın yasakladığı her şey, konusurken ve cevap verirken haddi aşan erkek ve kadın ve alışılagelen ölçüyü aşan şey" (Şartûnî, Akrabu'l-Mevârid). Fahşâ, genellikle ‚zina' anlamına gelmektedir. Buna göre zinaya ve zina eden kadına fâhişe adı verilmektedir (Ibnü'l-Esir, en-Nihâye, 111/415).

Feminizim Ve Kadın

  • NaTuraL

Feminizm" terimi; kadınların da erkeklerin sahip oldukları tüm haklara sahip olmasını ve kadınların da hukukta sosyal hayatta erkeklere eşit sayılmasını hedef alan düşünce sistemini anlatır. (S. Hayrı Bolay, Felsefî Doktrinler Sözlügü 106)

Feminizm Nasıl Dogdu?

Feminizm hareketlerinin başladığı onsekizinci asrın sonlarına kadar, İslam'ın uygulandığı dönemler dışında, kadının durumu içler acısıdır:

Bozulmuş Yahudilikte, erkek, yatar-kalkar ve kadın yaratılmadığı için Allah'a dua eder. Baba isterse kızlarını satabilir.Bozulmuş Hiristiyanlıkta kadın, Hz. Adem'i kandırıp yoldan çıkaran, bu yüzden ölünceye kadar gebelik ve doğum sancısıyla ceza görecek olan aşağılık bir şeytandır. Bundan ancak hiç evlenmemekle kurtulabilir. İşte rahibelik bu demektir. Halbuki, bu hem dinin mantığına, hem de kadının tabiatına aykırı bir düşüncedir. Din herkesin kurtulmasını hedeflediğine göre, kurtulmak isteyen tüm kadınlar evlenmezlerse, erkekler kimlerle evlenecek ve insanlık nasıl sürecektir? Bu, hiristiyanlığın din mantığına aykırı yönüdür: Cinsel ilişki, erkek gibi kadın için de fitrî bir ihtiyaçtır. Kadın bu ihtiyacını gidermeden nasıl ömür sürebilir? Bu da işin kadın tabiatına aykırı olan yönüdür. Islâm'dan önceki Cahiliyyet Toplumunda kadının durumu ise herkesin malûmudur.Eski Hintlilere göre kadın murdar bir varlıktır. Batı uygarlığının temeli Yunan'da kadın bir zevk aracıdır. Kendisiyle hâlâ övündükleri Eflatun, kadının bir orta malı olarak elden ele dolaşması gerektiğini söyler.Ingiltere'de daha Onbirinci Asr'a kadar, koca, karısını satabilirdi. (B. Topaloğlu, Islâm'da Kadın 18.)Genel olarak batı'da kadın ondokuzuncu asrın başlarına kadar insan bile sayılmıyordu. O tarihlerde Italya'da toplanan bir bilimsel (!) heyet "Kadın Insan mıdır, değil midir?" konusunu tartışıyordu(Bu olayı Dostoyevski, Suç ve Ceza adlı romanında işler.) Çünkü kadın Şeytanın biçimlenmiş görünümü sayılıyordu ve 1830'lara kadar Avrupa'da beyaz kadın ticareti bir ticaret kolu olarak iş görüyordu. Yani kadınlarını bir mal gibi satıyorlardı. Derken Sanayi Devrimi oldu. Motorlar ve fabrikalar çalışmaya başladı. Büyük çapta insan gücüne ihtiyaç duyuldu. Çalışana olabildiğince az ücret vermek, kazanmanın birinci şartı olarak görülüyordu. Bunun için de en elverişli kesim kadınlardı. Onlara az ücret verilmesine kimse karşı çıkamazdı. Çünkü onlar insan değillerdi. Böylece kadın bir şeytanî ruh sayılmasının yanında, erkeklerin yapacağı ağır işleri de yükleniyor ve yağlı-paslı makineler arasında paçavra üstüpüler gibi akşamlıyor ve varsa kocanın kollarında cenaze gibi sabahlıyordu.

Flört

  • NaTuraL

Kadın-erkek arasındaki duygusal ilişki. Flört etmek, kadın ve erkeğin duygusal ilişki kurması. Batı toplumlarında flört, gençlerin duygusal açıdan olgunlaşmalarını, çeşitli komplekslerinden kurtulmalarını, cinsellik konusunda bilgilenmelerini, eşlerin evlilik öncesinde birbirlerini tanıyarak bilinçli bir beraberlik oluşturmalarını sağlayacak bir tecrübe ve eğitim biçimi olarak kabul edilmiş ve hoş görülmüştü. Fakat duygusal ilişkiler, kendisine ilişkin bütün düşünce ve varsayımların iflasını ilan edercesine büyük bir hızla fiziksel ilişkiye dönüşerek gündemden düştü. Batılı toplumlar günümüzde bir yandan bir süre önce son derece masumane ilişkiler olarak baktığı flört olayının önüne yığdığı toplumsal sorunlarla boğuşurken, bir yandan da artık duygusal ilişkinin yerini alan cinsel özgürlük gibi kavram ve olguları tartışmaya başladı.

Fuhuş

  • NaTuraL

Çirkin davranış, gayr-i meşrû' cinsel ilişki, zina. Gerek söz ve gerekse fiillerdeki her türlü çirkinliği, edepsizliği, hayasızlığı, söz ve davranışlarda sının aşmayı kapsayan bir tabir.

Her türlü ahlâksızlık, homoseksüellik, kötü huyluluk, çıplaklık, açıklık, terbiyesizce konuşma ve cimrilik, kısacası; Allah'ın, yapılmasını veya söylenmesini yasakladığı her şey bu kelimenin şumûlüne girer. Ayrıca, bu ahlâksızlıkları, toplum içinde yaymak veya yaymaya çalışmak; örneğin, müstehcen hikaye ve romanlar, bu türden tiyatro oyunlarıyla sinema filmleri, çıplak resimler, kadınların ortalıkta açık saçık dolaşması karşı cinslerin birbirleriyle diledikleri şekilde eğlenmeleri aynı şekilde fuhuş teriminin kapsamına girer.

Geçici Evlenme Engelleri

  • NaTuraL

Mutlak evlenme engelleri hiçbir şekilde ortadan kalkmazken, geçici veya nisbî evlenme engelleri belirli hallerde ortadan kalkabilir ve önceden evlenmeleri yasak olanlar geçerli bir şekilde evlenebilirler. Geçici evlenme engelleri; din ayrılığı, dört kadınla evli olma, üçlü boşama, bekleme süreleri, başkası ile evli bulunma, iki hısımla birden evlenmek gibi başlıklar altında toplanabilir. Bunları kısaca açıklayacağız.

1) Din ayrılığı: Evlilik hayatı, karıkoca arasında karşılıklı sevgi, saygı ve anlaşmanın bulunmasını gerektirir. Aynı dine mensup olanlar farklı dine inananlardan daha kolay ve daha iyi anlaşırlar. Eşlerin farklı dinden olması, doğacak çocukların dinî ve ahlâkî eğitimlerini de etkiler. Bu yüzden İslâm'da olduğu kadar, Hristiyanlık ve Yahudilikte de din ayrılığı bir evlenme engeli sayılmıştır.

Gelinin Kayınpederle Halveti

  • NaTuraL

Gelini ile kayınpeder tek başlarına bir odada kalabilirler mi?

Gelin kayın pederine ebediyyen haram olduğu için, bir odada başbaşa kalmalarında haramlık yoktur. Ancak bir odada beraber ikâmet· etmeleri ve bir odada başkası yokken yatmaları haram olduğundan değil, fitneye sebep olabileceğinden uygun görülmemiştir. Bunun sebebi bir de Buhârîdeki bir hadisten bazılarının anladığı mânâdır. Söz konusu hadîs-i şerifte Rasûllüllah Efendimiz : "Kadınların yanına girmekten sakınınız." buyurdular. Ensardan birisi : "Ya erkek akrabasına (Hamv) ne dersiniz? diye sordu. Rasûlüllah "Onlarla başbaşa kalmak ölümdür" buyurdu. Burada kadınla başbaşa bulunması yasaklanan, hattâ ölüme benzetilen (hamv), kocamın kardeşi, dayı ve amca çocukları, kısacası kocamın Babası, dedesi ve oğullarından başka akrabasıdır denmiştir. ( Aynî, XX/213; Kâmil Miras Tecrid XI/324 ) Ancak Tirmizî gibi, kayınpederi de bu kelimenin anlamına soktuğundan, ( Tirmizî, radâ 16; Aynî,XX/213; ibnü'I-Esîr, en-Nihâye I/148; Sevkânî, Neyl VI/129) gelinin onunla aynı odada başbaşa kalmasını mahzurlu görenler de vardır. En azından o, kardeşi ya da Babası gibi değildir.

Gelinin Saçını Yaptırması

  • NaTuraL

Gelinin yabancı bir erkeğe görünmeden, makyaj yapması; saçlarını yaptırması câiz olur mu?

Saçını erkeklere ve ahlâksız kadınlara yaptırmaz ve "erkek gibi olmuş" denecek kadar kısaltmaz, süslenmede de haram ve vücuda zararlı kozmetikler kullanmazsa, yabancı erkeklere ve fitne söz konusu olduğunda da mahremi olan erkeklere göstermedikten sonra, Saçını istediği gibi yapar, istediği gibi süslenir: Hattâ, bu kocanın arzusu ise sevap bir davranıştır ve hakkı olmaktan öte, kadının kocasına karşı bir görevidir. Burada ölçü: Kadının süsünü ve süs yerlerini yabancı erkeğe ve gayr-i müslim ya da ahlâksız kadına göstermemesi, kokusunu başkalarına duyurmamasıdır.

GELİNLİK GİYMEK GÜNAHMIDIR?İSRAF OLMASI,ÖDÜNÇ ALINMASININ MAHSURU OLABİLİRMİ?

  • NaTuraL

Soruyu cevaplamadan önce su bilgileri yeniden hatırlamamız faydalı olur: Rasûlüllah Efendimiz, "Kim hangi millete benzemeye uğraşırsa o da onlardandır."(Ebû Dâvud, libâs 5127) buyurmuştur. Buradan hareketle, fukahamız, başka milletlere, onların dinlerine has şiarlarda (alâmetlerde) isteyerek ve benzemeye çalışarak benzeyenin küfrüne hükmedilir, demişlerdir. Zimmîlere has zünnâr denilen kemer bağlamayı, başa papazlara has başlık giymeyi, putun önünde eğilmeyi (rukû ya da secde yapmayı) buna örnek olarak gösterirler. Dinlere has bu tür özellikler dışında, bütün insanların zamana; zemine, tecrübe ve ilmî îcad ve inkisâflara bağlı olarak, pratik yararlarına binaen ortaklaşa yapmakta oldukları şeyler, kullandıkları araç gereç ve eşyalar, herhangi bir dinin alâmeti değillerse ve başka mahzurlar ihtiva etmiyorlarsa, ortanın malı demektirler ve onları kullanmakta da bir mahzur olmaz.Gelinliğe gelince: Bilindiği gibi bu, gelin olan kızların süslenmesinde kullanılan en önemli unsurdur. Gelini süslemek ise meşru olmayan bir keyfiyet değildir. Hattâ bir anlamda sünnet olduğu(gelinliğin değil, gelini süslemenin ) dahî söyleyebiliriz. Çünkü Âişe vâlidemizi, gelin olacağı zaman, bu işi beceren kadınlar süslemiş ve taramışlardır.(bk. Müslim, nikâh 69; Müsned VI/438, 458; Muhammed el-Ahmedî Ebu'nnûr, Menhecü s-Sünne fiz-zevâc 146) Sahâbeden de bu işle meşgul olan kadınlar vardır. Rasûlüllah Efendimiz de (s.a.s.) Câbir'e bir düğün münasebetiyle: "Enmât edindiniz mi?"(bk. Buhârî, nikâh 62. Ayrıca bk. Aynî XVI/344; Ibn Hacer, Fethu'1- Bârî IX/225) buyurmuşlardı. "Enmât" Nevevî'ye göre hevdec'in (gelin mahfe'sinin) üzerine cibinlik gibi örtülen örtüdür.( Aynî, XVI/344) Duvak da onun bir benzeridir.(Ibn Hacer'in ifâdesinden bu anlaşıliyor. bk. age. IX/225. Hattâ o bizzat "tekellül" (taç takma) tabirini kullanıyor.) Bu yüzden bizim eski âdetlerimizde "duvak" meşhurdur. Dolayısıyla duvağın dini kökeni (menşei) sünnetteki bu uygulama olmalıdır. Çünkü nikâh bütün milletlerde dini bir özellik taşır ve nikâhla ilgili merasimlerde çoğunlukla mensup olunan dinin boyası ve sembolleri vardır. Bu açıdan bakıldığında bugün kullanılan gelinliklerin batı ve Hristiyan kökenli olduğunu söyleyenlerin biraz hakkı olduğu anlaşılır. Ortaçag Avrupasını konu edinen filmlerde kadınların giydikleri kat kat kabarık elbiselerde bunu görmek mümkündür. Ne var ki bugünkü şekliyle gelinlik, herhangi bir dinin sembolü olmaktan çıkmıştır. Bu yüzden bir bakıma mahzuru ortadan kalkmış, ama bir bakıma da başka bir mahzuru doğmuştur. O da, bugün dünyaya hakim olan kendini hiç bir dinle bağımlı görmeyen orta malı (seküler) bir anlayışın malı olmasıdır. Ama bu onu elbette haram kılmaz; fakat fazîletten ve dini boyadan da soyutlar. Oysa dinî bir merasim olan nikâh, mensup olunan dinin boyasını taşımalı ve ibâdet kılınabilen evlenme gibi bir müessesenin temelinde, dinî semboller de ihmal edilmemelidir. Gelin süslenmeli, süslü bir elbisesi olmalıdır. Bu fıtratın da bir gereğidir. O ani özlemeyen genç kız yok gibidir. Ama bu mümkünse inananlara has ve onların inancını yansıtan ve öyle heyecanlı bir günlerinde dahî kulluklarını sembolize eden bir modelle olmalıdır. Meselâ duvak yeniden gündeme gelmeli ve onunla bütünleşen bir model geliştirilmelidir. Çünkü değindiğimiz gibi, duvağın bizim geleneğimizde aslı vardır ve Anadolu müslümanı da bunu yüzyıllarca kullanmış ve ona türküler ve ağıtlar yakılmıştır. Duvak gelinin başıyla beraber yüzünü ve omuzlarını da örter ve bu yönüyle aynı zamanda bir cilbab özelliği de kazanır. Allah, gelin olan ve olmayan diye ayırmadan kadınların "cilbâb" kuşanmalarını emretmiştir(K.Ahzab (33) 59) ve cilbâbın asgarisi; başla beraber göğüslere (bele) kadar örten üstlüktür.(Cilbab ve özellikleri hakkında geniş bir araştırma için bk. F. Beşer, Fıkhı risaleler adlı eserin birinci bölümü) Duvak da başı örterdi ve genellikle bekâret sembolü olarak kullanılırdı. Nikâh yapılıncaya kadar duvak açılmazdı., Nikâhtan sonra damat tarafından açılırdı. Köylerde daha çok yeşil duvak kullanılırdı.(bk. TA XIV/153) Bugünkü uygulanışıyla gelinliği mahzurlu kılan bir yönü de, sizin de değindiğiniz israf meselesidir. Milyonlar verilerek alınan gelinlikler, bir gün giyildikten sonra ise yaramaz biçimde atılmakta ya da saklanmaktadır. Bunu akıl dahî onaylamaz. Bir yönden de bu, fakir olan, ama mutlaka gelinlik alması istenen eş adayını maddî sıkıntıya sokar, ezer ve evlenmeyi zorlaştıran unsurlara katılarak başka kötülüklere az da olsa sebep olur. Bunun yerine gelinlik, başka münasebetlerle de giyilebilen bir tarzda yapılsa, hiç olmazsa israf önlenmiş, gelinlik de çok daha ucuza mal edilmiş olur. Gerçi gelini süsleyecek giysiler ödünç alınabilir. Bunun da sünnette aslı vardır. Yine bu maksatla Âişe vâlidemiz Esmâ'dan(Bu Esmâ, Hz. Âişe'nin kardeşi Esmâ da olabilir. Ama muhtemelen kendisini süsleyen Esmâ bnt. Yezîd'dir. Şerhlerde bu konuda bir açıklık yoktur.)bir gerdanlık almıştı, sonra da kaybetmişti...( bk. Buhârî, nikâh 65) Bunu değerlendiren âlimler bunun elbiseye de şâmil olduğunu ve gelini süslemek için bu tür eşyanın iâre edilebileceğini söylemişlerdir.( bk. Aynî XVI/347; Ibn Hacer, Fethu'1-Barî IX/228) .

GENELEVLERİN LÜZUMLU OLUP OLMAMASI:

  • NaTuraL

Deniliyor ki, günümüzde umumhanelerin açılması lüzumludur ve daha iyidir. Aksi takdirde halihazırdaki şartlardan ötürü fuhuş, sokak aralarında daha çirkef düzeyde yapılacak, daha yaygınlaşacak kontrolsüz olacağı için de sağlık açısından daha kötü sonuçlar doğuracaktır.

Çok yönlü olan bu sorunuzun cevabını da çok yönlü düşünmek gerekir. Önce Islâm, başka sistemlerin yanında müsavir olarak çalışan bir müessese, bir stepne, bir emniyet simidi değildir ki, onlara temizleyemedikleri pisliklerini temizleme çârelerini üretsin ve önersin. İslam'ın kendi sistemi içinde bunun çaresi vardır ve böyle bir pisliğin bir Islam ülkesinde yükselmesi mümkün değildir. Bu çarelerin neler olduğu başka bir konudur. Şimdilik şu kadarını söyleyelim: Islâmda zina çok ağır maddi ve manevî müeyyidelerle yasaklanmıştır. Cinsel tatmin tabiî bir ihtiyaç olarak görülmüş ve giderilmesi için meşru yollar gösterilmiştir. Tıpkı def-i hacet yapmak gibi. Bu herkesin ihtiyacıdır ama her yerde, gelişi güzel yapılmaz. Zina yasak olduğu gibi zinayı teşvik, "zinaya yaklaşma" dahi yasaktır. Kadınlar süslenmiş ve müşterilere arzedilmiş vitrin malı gibi "müteberric" sokaga dökülmemişlerdir. Televizyonunda popo müzigi haline gelen pop müzigi ve bunu teşvik eden kukla ve hain TV idarecileri yoktur. Kısaca, nice milletleri tarihe karıştıran zinaya giden bütün yollar kapalıdır. Öyle ise genelevler Müslümanların bir meselesi değildir. Ama denebilir ki, Türkiye'nin bir Islâm ülkesi olduğu yönetenlerce kabul edilmemekle beraber, halkının çoğunluğu Müslümandır ve şu andâ bu, Müslümanların da problemleridir. Buna göre bu konuda Müslümanların şu andaki tavırları ve konumları da belirlenmelidir: ‚

GERDEK GECESİ

  • NaTuraL

Evlenmiş karı ve kocanın ilk defa bir araya geldikleri gece. Bu buluşmanın özelliği, kadın ve erkek için daha önce bilinmesi mümkün olmayan maddî ve manevî mahremiyetin ortadan kalkmasıdır. Çünkü o geceden önce, ayrı dünyalarda yaşayan iki insan, birbirlerine yaklaşarak aynı hayatı paylaşma durumuna gelmişlerdir. Bunun da ötesinde, aile olarak belirli hak ve görevleri "fiilen yaşama" olayını başlatmışladır.

Gerdek gecesini, sadece cinsî yönden iki farklı cinsin birbirlerini tanıması olarak görmemek gerekir. Bu beraberlik aynı zamanda, manevî ve hissî bir bütünleşmenin de başlangıcı olmaktadır. Olgunluk seviyesine gelen iki gencin, ondan sonraki hayatları belirli bir ölçü ve plan dâhilinde sürecektir. Bu bakımdan gerdek gecesi; son derece ciddî ve ağır sorumluluklarla dolu bir hayatın başlangıçanıdır. Tek kelime ile bir planlama kararının verileceği zamandır. Iki çift, paylaşacakları hayatta birbirleri için düşündüklerini açıkça anlatacak ve karşılıklı olarak yekdiğerinden beklediği tavır ve davranışları konuşacaklardır.

GUSLÜ GEREKTİRMEYEN HALLER

  • NaTuraL

Henüz şehvet duygusu oluşmamış ve bulûğa ermemiş çocuğun cinsî yakınlaşmada bulunması. Tenâsül uzvundan şehvetle açık bir sıvı hâlinde meni akması. Cinsî bir şehvet duyulmasına rağmen meninin dışarıya çıkmaması. Şehvetten, başka bir şeyden (hastalık, heyecan vs.) dolayı meninin akması, kızın bekâretini gidermeyen cinsî bir yakınlaşma (çünkü kızlık zarı haşefenin sünnet yerine kadar girişini engeller). Bu gibi durumlarda gusül farz değildir.

Gusletmeleri farz olanların, gusülsüz olarak yapmaları caiz olan hususlar da şunlardır:

GUSLÜN ADABI

  • NaTuraL

Guslün adabı aynen abdest adabı gibidir.

Gusletmek isteyen kimse önce besmele çekerek gusle niyet eder. Ellerini bileklerine kadar yıkar ve üzerinde yapışıp kurumuş bir şey varsa onları temizler. Sonra herhangi bir pislik olmasa bile avret yerlerini ve uyluklarını yıkar. Sonra sağ avucu ile ağzına bolca su alarak iyice çalkalar; bunu üç defa tekrar eder; oruçlu değilse suyun boğazına ulaşmasını sağlar. Sonra yine sağ eli ile burnuna üç defa su çekerek iyice temizler. Bundan sonra namaz abdesti gibi bir abdest alır. Şayet yıkandığı yere su toplanıyorsa, ayaklan, abdest alırken değil gusülden çıkarken yıkar. Abdest aldıktan sonra, önce başına, sonra sırayla sağ ve sol omuzlarına üçer defa su döker. Her defasında vücudun her tarafını iyice oğuşturur. Hiçbir yerinin kuru kalmaması için dikkat eder. Bunun için saçlarının, sakallarının diplerine, göbeğinin içine suyun ulaşmasını sağlar. Eğer vücudunun bir yerinde, herhangi bir yaradan dolayı ilaç veya sargı varsa ve fazla su bunlara zarar verecekse, bunların üzerinden suyu hafifçe geçirmekle yetinir; bu da zarar verirse sadece eliyle üzerini mesheder.

GUSÜL,BOY ABDESTİ

  • NaTuraL

Tepeden tırnağa kadar vücudun her tarafını hiçbir yer kuru kalmayacak şekilde yıkamak.

Fiil kökünden isim olan gusl, sözlükte; yıkanmak ve temizlenmek manasına gelir. "Gasele" fiili de, kirin suyla giderilmesi ve temizlenmesini ifade eder.

Erginlik çağına gelmiş her müslüman erkeğin ve kadının şu durumlarda boy abdesti alması gerekir.

1) Cünüplük; yani cinsî münasebet, ihtilam ve ne şekilde olursa olsun meninin (sperm) şehvetle vücut dışına çıkması.

2) Hayız (kadının âdet görmesi) ve nifâs (lohusalık) hâlinin sona ermesi.

Bu hallerde gusletmek farzdır. Bazı durumlarda da gusletmek, sünnet veya müstehabdır. Meselâ; Hac ve Umre yapmak maksadıyla Mekke ve Medine'ye girmeden önce, hac mevsiminde Mina ve Müzdelife'de bulunmadan önce; yağmur duasından önce; herhangi bir hayırlı iş için müslümanlarla bir araya gelmeden ve mübarek gecelerde gusletmek sünnet ve müstehabdır. '

GÜZEL VEYA ÇİRKİN GÖRÜNEN İŞLER

  • NaTuraL

Kadının oğlunun kızının kocasına -fitnesinden emin olmak şartıyle- görünmesi caizdir.

Sütkız kardeşin, süterkek kardeşe -fitne konu olursa- görünmesi caiz değildir.

Karı-koca ilişkide bulunurlarken birbirlerinin tenasül uzuvlarına bakmaları helâldir. (Kadının tenasül uzvunun içine bakılmasının ise unutkanlık meydana getirdiği kitaplarda konu edilmiştir.) (Fetevây-i Abdürrahim)

Kocanın, kayınvalidesi mahremi olup ona görünmesi caizdir.

Kocanın cinsel ilişkide bulunduğu karısının diğer kocadan getirdiği kızına fitne korkusu yoksa görünmesi caizdir.

HAMİLELİK ÇİLLERİ VE ESTETİK AMELİYATI

  • NaTuraL

Estetik ameliyat yaptırmanın caiz olmadıgını öğrendik. Doğumdan sonra yüzümde benekler ve lekeler oluştu. Aslında bir rahatsızlık veriyor değiller, ama estetik ameliyata benzer diye endişe ettiğim için ilaç kullanamıyorum. IIaç kullanmamızın Şer'an bir mahzuru var mıdır?

Insanın normal yaratılışını beğenmeyip estetik ameliyatlarla burnunu, dişini, göğsünü vb. değiştirmesi, sizin de dediğiniz gibi haramdır ve sıhhi bir gerekçe yokken bûnu yapanlar lânetlenmiştir. Bunu daha önce uzunca yazmaya çalıştık.Ancak Islâm, fıtratı bozmaya karşı çıktığı kadar, bozulan fıtratı tedaviyi ve estetiğin korunmasını da teşvik etmiştir. Hamilelik çilleri de aslî görünümü bozan, yani fıtrata halel getiren türden bir olgudur.Bu yüzden giderilmesi ve tedavisinin yapılması daha evlâdır. Dolayısı ile bunu estetik ameliyatla bir tutmak doğru değildir.