2006 yılı Aralik ayı konuları

Gıybete Teşvik Eden Sebepler

  • nesim

İnsanoğlunu gıybete sürükleyen sebepler pek çoktur. Fakat bunları onbir sebepte toplamak mümkündür. Bu onbir sebebin sekizi, halkın geneliyle ilgilidir. Üç tanesi de din ehli ve havâsla ilgilidir. Halkın geneli hakkındaki sekiz sebep şunlardır:

1.Öfkesini teskin etmek. Bu tür gıybet, gıybeti yapılan adama kızmasına vesile olan bir sebep olduğu zaman meydana gelir. Çünkü kişi öfkesi kabardığı zaman karşısındaki adamın kötülüklerini söylemek suretiyle öfkesini dindirir. Eğer ortada gıybete mâni olacak din ve takvâ yoksa, dilin gıybete kayması tabiidir.Bazen öfkesini yenemez, öfke içinde birikir. Sabit bir kine dönüşür ve kötülüklerini daimi bir şekilde belirtmeye sebep teşkil eder. Bu

Dili Gıybetten Korumanın Çareleri

  • nesim

Bütün huylar, ancak ilim ve amel macunuyla tedavi edilir. Her illetin ilâcı, sebebinin zıddı iledir. Bu bakımdan biz illetlerin sebeplerini araştıralım. Dili gıybetten uzak tutmanın ilâcı iki şekilde olur:

Birincisi: İcmâlî

İkincisi: Tafsilî

İcmâlî

Kişinin gıybet etmesinden ötürü -rivayet ettiğimiz hadîslerden anlaşıldığı gibi- kendisini Allah'ın gazabına mâruz bırakmış olduğunu bilmesidir ve yine gıybetin kıyamet gününde iyiliklerini yok edeceğini bilmesidir. Çünkü kıyamet günündeki iyilikleri, gıybetinin ve mürüvvetinin bedelidir. Eğer iyilikleri yoksa, gıybeti yapılanın kötülüklerinden onun defterine nakledilir. O, bununla Allah'ın gazabına mâruz kalır ve Allah nezdinde murdar et yiyene benzer. Kulun kötülük kefesi, iyilik kefesine ağır basarsa cehenneme girer. Bazen de gıybetini yapmış olduğu adamdan kendisine bir günah nakledilir ve o günah ile terazisinin günah kefesi ağır basar ve dolayısıyla cehenneme girer. Gıybetçinin başına gelen azabın en azı, onun amellerinin sevabını azaltmasıdır. Bu azaltma, hakkın istenilmesi, sual, cevap ve hesap icra edildikten sonra olur. Nitekim Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:

Kalben Yapılan Gıybet'in Haram Olması

  • nesim

Kötü söz gibi su-i zan da haramdır! Bu bakımdan başkasının kötülüklerini dil ile zikretmek haram olduğu gibi, müslüman hakkında içinden su-i zanda bulunmak da haramdır. Ben bundan kalbin kinini ve başkasının aleyhine kötülükle hükmetmesini kastediyorum. Kalbinden bir anda gelip geçen şeyler affedilmiştir.

Hatta şek ve şüphe etmek de affedilmiştir. Yasaklanan, başkasının hakkında kötü zanda bulunmaktır. Zan ise nefsin meylettiği ve kalbin yöneldiği şeyden ibarettir. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

Ey iman edenler! Zandan çok sakının. Zira zarının bir kısmı günahtır.(Hucurât/12)

Gıybeti Ruhsatlı Kılan Özürler

  • nesim

Başkasının kötü taraflarını belirtmeyi ruhsatlı kılan şey, şer'an sıhhatli ve doğru bir hedeftir ki ona ancak gıybet yapmak sûretiyle varmak mümkün olur. Bu bakımdan bu durum, gıybetin günahını ortadan kaldırır. Gıybeti ruhsatlı kılan özürler altı tanedir:
Birincisi: Tazallüm/zulümden şikayet etmektir; zira bir kadıya zulmü haber veren, hıyâneti söyleyen, hasmının rüşvet aldığını haber veren bir kimse -eğer mazlum değilse- gıybet yapmış ve isyan etmiş bir kimse olur. Kadı tarafından zulme uğrayan bir kimse ise, kadı'nın üstünde bulunan sultana gidip şikayet eder ve kadı'nın zulmettiğini söyler; zira bu kimsenin hakkının alınması ancak bu gıybeti yapmak sûretiyle mümkün olur. Nitekim Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:

Gıybet'in Kefareti

  • nesim

Gıybet'i yapana farz olan, pişman olmak, tevbe etmek ve yaptıklarından dolayı üzülmektir ki böyle yapmakla Allah'ın hakkını ödemiş olsun! Sonra gidip gıybetini yaptığı kimseye kendisini helâl ettirmelidir ki o da helâl ederse, ona yapmış olduğu zulmün cezasından kurtulur. Gıybetini yaptığı adamdan helâllik istediği zaman mahzun, üzgün ve yaptığından dolayı pişman olmalıdır. Çünkü riyâkâr bir kimse bazen gıybetini yaptığı kimseden, muttakî olduğunu göstermek için helâllik ister. Oysa içinde gıybetten dolayı pişmanlık diye birşey yoktur. Böylece ikinci bir günah işlemiş olur! Hasan Basrî şöyle demiştir: 'Gıybetçiye, helâllik istemek değil Allah'tan günahının affını istemek kâfi gelir. Bunun yeterli olduğuna Enes b. Mâlik'ten rivayet edilen hadîsle istidlâl edilir: Enes (r.a) Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu rivayet eder:

Çeyrek Tesettür Gerçek Tesettüre Karşı ya da Başörtülü Çıplaklar

  • arif

Makyajın rengine uygun başörtüsü ya da başörtüsüne uygun renk ve biçimde kıyafet; başörtüsü modası denilen yeni moda türedi. Her dışarıya çıkmadan ütüden geçirilen, ayna karşısında yarım saat uğraşılarak takılan, kendisine verilen para ile Afrika'da bir kadının hayat boyu kendini tümüyle örtecek giysi alabileceği bir aksesuar.

Bu tavırlara bakarak "bu hanımlar kapanmak, Allah için örtünmek istediklerinden, nâmahrem bakışlara dur demek için başörtüsü takıyorlar" diyenler beri gelsin; Allah sorarsa bunlara olumlu şâhitlik yapabilecek kaç kişi çıkar dersiniz? Cinsel çekiciliği/câzibeyi kitabına/eşarba uydurup gözü açık safları kandırmak isteyen şeytan, insana sağdan yaklaşırken başörtüsü şeklinde flama kullanıyor olmasın? Yoksa bu yozlaşmış acınası başörtülüler, erkeklerin dikkatini bu şekilde daha çok çekmek için başörtüsünü yem ve istismar aracı mı görüyorlar?

İnanıyorsanız Üstünsünüz..!

  • arif

Gördüm ki, bazı dindar gençlerimiz, kendilerini “çağdaş” diye tanımlayan kişilerle birlikte olmaya adeta can atıyorlar. Bu hazin durumu, dinimizin tesettür emrini yerine getirmeye çalışan bazı kızlarımızda bile görmek mümkün. Onların ortamlarında bulunmak, okudukları kitapları okumak, gittikleri sinemalara, kafelere, restoranlara gitmek “aydın” olmanın, “kültürlü” diye anılmanın ölçütü kabul edilebiliyor. Metal müzik dinliyor, caz festivallerine katılıyor, markalı giyinmeye çalışıyorlar. Bir bakıma, “Bakın, ben de çağdaşım, ben de sizin gibiyim. Örtülü olmam, namaz kılmam benim çağdaş, ilerici, kültürlü olmamı engellemiyor. Aslında sizden farkım yok. Beni de aranıza kabul edin.” diyen bir tavırları var.

Korku'nun Fazileti ve Korku'ya Teşvik

  • katip

Şükr'ün üç rüknü vardır:

Birinci rükün; şükrün fazileti, hakikati, kısım ve hükümleri,

ikinci rükün; nimetin hakikati, hususî ve umumî kısımları,

üçüncü rükün; şükür ve sabırdan hangisinin daha faziletli olduğu hakkındadır.

Birinci Rükün
Birinci rükün şükür hakkındadır.

Ashab'ın ve Âlimlerin Sözleri

  • katip

Allah Teâlâ, kitabında şükrü zikir ile beraber zikretmiştir.

Ayetler
Andolsun! Allah'ı anmak en büyük (ibadet)tir. (Ankebût/45)

Öyleyse beni anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin, nankörlük etmeyin.(Bakara/152)

Eğer siz Allah'ın nimetlerine şükredip' iman ederseniz Allah size niye azap etsin?
(Nisâ/147)

Şükredenlere ise muhakkak mükâfat vereceğiz(Âlu İmran/145)

İblis şöyle dedi: 'Öyleyse beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki insanoğullarını saptırmak için muhakkak senin doğru yoluna oturacağım vesvese verip pusu kuracağım.

Korkunun mu, Ümidin mi Fazlası Daha Faziletlidir, Yoksa İkisinin de Normali mi Daha Faziletlidir?

  • katip

Şükür, sâliklerin makamlarındandır. Şükür, ilim, hâl ve amelden meydana gelir. İlim, asıldır ve hâli gerektirir. Hâl de ameli gerektirir.

İlim, nimeti nimet verenden bilmektir: Hâl, nimet verenin nimet vermesinden dolayı meydana gelen sevinç demektir. Amel, nimet vereni maksudu ve mahbubu yapmaktır. O amel, kalp, azalar ve dil ile ilgilidir. Bu bakımdan bütün bunları belirtmek gerekir ki onların toplamı ile şükrün hakikati ihâta edilebilsin; zira şükrün tarifinde söylenen şeyler, onun bütün mânâlarını kapsamaktan uzaktır.

Birinci Asıl
Birinci asıl ilimdir. İlim de üç şeyi bilmektir: Nimetin kendisini o nimetin nimet olmasını, nimet verenin zatını ve nimetinin tamamlanmasına vesile olup nimetin kaynağı olan sıfatlarının varlığının bilinmesidir.

Korku Halini Temin Eden Çare

  • katip

Belki sen 'Şükür ancak şükürden zevk alan nimet sahibinin hakkında düşünülebilir' diyebilirsin; zira bizler padişahlara kalplerde mevkileri daha artsın, halk yanında keremleri belirsin ve dolayısıyla nam ve nişanları daha fazla olsun diye ya senâ etmekle şükrediyoruz veya bazı hedeflerinde kendilerine yardımcı olmaktan ibaret olan hizmetle şükrediyoruz veya huzurlarında el pençe durmakla şükrediyoruz.

Bu ise onların çevrelerindeki kalabalığın çoğalmasına, ve mevkî ve şöhretlerinin artmasına sebeptir. Bu bakımdan insanlar bu söylediklerimizden birini onlar için yapmadıkça padişahlara şükretmiş olmaz. Oysa bu, iki yönden Allah hakkında muhaldir:

Zaruretler mahzurlu şeyleri mübah kılar mı?

  • arif

Bir mesele daha var; o da çok ehemmiyetlidir. Hükm-ü Kur'âna göre, bu zamanda mimsiz medeniyetin icabatından olarak hâcât-ı zaruriye dörtten yirmiye çıkmış. Tiryakilikle, görenekle ve itiyadla, hâcat-ı gayr-ı zaruriye, hâcât-ı zaruriye hükmüne geçmiş. Âhirete iman ettiği halde, "Zaruret var" diye ve zaruret zannıyla dünya menfaati ve maişet derdi için dünyayı âhirete tercih ediyor.

Kırk sene evvel, bir başkumandan beni bir parça dünyaya alıştırmak için bazı kumandanları, hattâ hocaları benim yanıma gönderdi. Onlar dediler:

"Biz şimdi mecburuz. 'Zaruretler mahzurlu şeyleri mübah kılar' kaidesiyle, Avrupa'nın bazı usullerini medeniyetin icaplarını taklide mecburuz" dediler.

İslâmi burjuva nasıl oluştu?

  • arif

Onların çoğu yiğidin harman olduğu, yitik hüzünler diyarı, Anadolunun kavruk evlatlarıydılar.

Osmanlı'nın payitaht kurduğu yerlerin (Edirne, Bursa, İstanbul) dışında kaldıkları için hanla, hamamla, debdebeyle, ihtişamla, medeniyetin rafine ürünleriyle karşılaşma fırsatları olmamıştı. Onlar, cumbalı köşklerde ud ve tambur ile suzinak bir şarkıyı terennüm etmenin ne demek olduğunu bilemediler, onlar alınlarını koydukları kuru toprak gibi bomboz bozlaklar, yareli ağıtlar, ciğer kokulu türküler söylediler. Babaları; güneşin alnacında kavrula kavrula ekip biçtikleri bir avuç buğdayı, arpayı öşür, aşar diye verdi. Mülazime, katibe, mutasarrıfa, hatta basit bir zabite karşı bür bür büküttüler, onların devlet soğuğu çehrelerinin karşısında, Osmanlı devrinde serpuşlarının ucunu, Cumhuriyet devrinde kasketlerini ellerinin arasında gevelediler.

Erkekler kazaklaştığı için kadınlar erkekleşir

  • arif

Aklen olgunlaşana 'er', bedenen olgunlaşana 'ergen' ve kalben olgunlaşana 'eren' veya 'ermiş' dendiğini söylemiştik.

Kimse bilfiil Hz. İNSAN olarak doğmaz, bilâkis herkes bilkuvve Hz. İNSAN olarak doğar ve çabalar, gayret ederse, dahi nasibi varsa belki o takdirde Hz. İnsan olmayı da başarabilir. Hikmet sevgisi, bizlere esasen Hz. İnsan olmak konusunda içimizde duyduğumuz iştiyakın bir ikramıdır. Hikmeti sevmek, biraz da kendimizi sevmek, ellerimizi kendi başımızın üzerinde gezdirip kendi ellerimizle kendi saçlarımızı okşamak, insanî özümüze özen göstermek, onu beslemek, korumak ve kollamak demek değil midir?

Nemime (Dedikodu)

  • nesim

(Herkesi) kınayan, söz götürüp getiren, hayra engel olan, saldırgan, günahkâr, kaba, sonra da kötülükle damgalı (olanların hiçbirine itaat etme).(Kalem/11-13)

Abdullah b. Mübârek dedi ki: "Ayetteki 'zenim' konuşmayı (sırrı) gizleyemeyen veled-i zinadır. Allah Teâlâ, bununla işaret buyurmuştur ki konuşmayı gizlemeyen ve kovuculuk yapanın hareketi, veled-i zina olmasına delâlet eder. Bu keyfiyet, Allah Teâlâ'nın 'Zorbayı, bütün bunlarla beraber soysuz olan yardakçıyı tanıma...' (Kalem/13) cümlesinden çıkarılır. Çünkü ayette geçen 'zenim' kelimesi, 'başkasına nisbet edilen kimse' demektir".(253) Ebu Nuaym