26 Aralik 2006 tarihli konular

KÖTÜ AKRABA İLE İLİŞKİ

  • NaTuraL

Akrabaları görüp gözetmek İslam'ın en büyük vecibelerinden. Ancak Islâma mûhalif yâsayan veya ilişki kurulunca sürekli zarar görülen akrabalarımıza karşı tutumumuz ne olmalıdır?

Kur'ân-ı Kerîm ve Sünnet-i seniyye'de akrabayâ karşı iyilik yapmamızı isteyen emirler, ahlâksız, ya da dinsiz olan akrabayı ayırmamıştır. Kişinin sosyal güvenliğini, yani asgarî şartlarda insanca yaşayabilmesini temin edecek maddi yardım, ona öncelikle yakınları tarafından verilmeli ve dinine bakmadan el tutulmalıdır. Verenin kültür seviyesi müsaitse, vermesinin ve ilgilenmesinin ardından ona bazı gerçekleri duyurmalı, yani tebliğ görevini yapmalıdır. Kültür seviyeleri elverişli değilse, yani ilgilenilecek akraba ve çoluk çocuğu, kendilerini daha aydın ve sosyal statülerini daha yüksek görüyor, diğeri ve çoluk çocuğu da onların karşısında eziklik hissediyor ve etkileyen değil de etkilenen durumuna düsüyorsa, o takdirde maddî yardım ve el tutmanın dışındaki sohbet türü ilişkileri asgariye indirmeli, kısa görüşmeler ve selamlaşmalarla bitirmeli, mümkünse maddî yardımlarını almamalı, verebiliyorsa vermeli ve tebliğini onlara, kıramayacakları bir kişi kanalıyla ulaştırmalıdır. (Allah'u a'lem)

KÜRTAJ (ÇOCUK ALDIRMA)

  • NaTuraL

Soyut anlamda insanlık, çagdaş insanın elinde bir oyuncak olarak görülüyor. Bir yönden genetik mühendisliği canlıların atomu sayılabilecek genleri parçalamayı ve genler arası ilişkileri araştırıp, daha mükemmel canlıların oluşması için uğraşırken, diğer yandan atom fiziği, on milyonlarca canlıyı bir anda yok edebilmenin bilimini yapıyor. Bir yönde çeşitli doğum kontrol yöntemleri geliştirilerek, kürtaj kamulaştırılıp yaygınlaştırılarak, dünya nimetlerinin daha çok kimsenin paylaşmasına engel olunurken, diğer yönden, yine genetiğin bir zaferi sayılan "tüp bebek" endüstrisi kurulup, herhalde alışılanın dışında bir şey yapma merakını tatmin için, mevcut nüfusa yenilerinin katılmasına çalışılıyor. Işin sadece bir yönünü oluşturan bu çelişkiler içerisinde; insanda ister istemez, yapılanların insancıl duygularla yapılmış olamayacağı kanaati oluşuyor. Çocuğu olmayan anne babaya, belki de çok normal dışı yollarla bir çocuk kazandırma saadetini (!) elde etmek için çırpınan tıp, rahimlerin "elverişli ortamında istikrar" (23/13) içinde yaşayan nice masumları, daha hayata gözlerini açmadan vahşice parçalıyor: Her ikisinde de sebep aynı: Şu anda var olanlar daha mesud, daha müreffeh yaşasınlar.

KÜRTAJIN DÎNÎ HÜKMÜ:

  • NaTuraL

Konunun iyi anlaşılması için gerekli olan bu noktalara işaret ettikten sonra, fıkhî açıdan kürtaja baktığımızda önce şunu söylemeliyiz: Islâm fıtrat dinidir ve fıtrata yani doğru (tabiî) ve normal olana aykırı olan her şey Islâma da aykırıdır, yani mahzurludur: Mahzuru, aykırılık gücüne göre değişir. Az aykırı olan "mekruh", biraz daha çoğu "tahrimen mekruh", çok aykırı olan da "haram" olur. Bu konuda fitrî olan, kadınla erkeğin bir araya gelmesi, cinsel birleşmeleri, sonuçta da çocuğun dünyaya gelmesidir. Ancâk her kuralın olduğu gibi, bunun da istisnaları olabilir. Yani Islâm fıkhının bu konudaki genel kaidesi: "Fıtrata ve tabiîliğe müdahale edilemeyeceği" esasıdır. Ancak genel bir kural, bütün fertlerine temsil edilemez ve şahıslara, özel durumlarına göre fetvâ verilir. Yani genel geçer kural ayrıdır, fetvâ ayrıdır. Fetvâ kişiye, yere ve zamana göre değişir. Buna göre, Islâm fıkhında "çocuk aldırma" ya da "kürtaj" denen olaya fert düzeyinde bazı hallerde ve belli bir zamana kadar fetvâ verildiğini söyleyerek konuyu şöylece özetleyebiliriz: ·

LOHUSALIK (NİFAS)

  • NaTuraL

Tanımı:

Nifas; parçalanmış organlar halinde de olsa çocuk doğurmanın ardından, kadının rahminden gelen kan veya organları belli olduktan sonra düşük de olsa, çocuğun yarıdan çoğunun çıkması, ya da doğurduğu çocuğun ardından gelen kan sebebiyle kadında oluşan bir şer'î engel hali demektir. Biz bu programımızda "nifas" için "Lohusalık" tâbirini kullanacağız.

Lohusalık haline islâm Fıkhında "nifas" denmesinin sebebi; onunla bir "nefs"in, yani bir canlının dünyaya gelmesi, veya canlıyı ayakta tutan esas unsurlardan biri olmasından dolayı "nefs" tâbir edilen kanın, doğumla beraber akması, ya da rahmin açılıp yarılmasından dolayı "rahim teneffüs etti" denmesi yani, "nifas"ın "teneffüs" kelimesinden türemiş olabilmesidir.

LEBEN-İ FAHL(SÜT BABA)

  • NaTuraL

Sözlükte leben, süt; fahl de erkek yani cinsel ilişkisi sonucu kadında süt meydana getiren kocadır. Leben-i fahl ise bir erkeğin yaklaşması sonucu kadında meydana gelen süt demektir. Buna göre küçük bir çocuk kendi annesinden başka bir kadının sütünü emecek olursa bu kadın onun süt annesi olur. Emdiği kadının bu sütü hangi erkeğin ilişkisi sonucu meydana gelmişse o erkek de bu çocuğun süt babasıdır. Başka bir deyişle süt emen çocuk hem kadın hem de erkeğin ortak süt çocuklarıdır. İki çocuğun aynı zamanda veya değişik zamanlarda emdikleri sütler bir erkekle bir kadından ise bunlar ana-baba bir süt kardeş olurlar. Eğer süt bir erkekten olmaz ve çocuklardan biri bu kadının ilk kocasından, diğeri ikinci kocasından meydana gelen sütü emmişse bunlar ana bir, baba ayrı süt kardeş olurlar.

LİÂN(ZİNA SEBEBİYLE EVLİLİĞİ SONA ERDİRME)

  • NaTuraL

Liân ve eş anlamlısı mulâane, La'n kökünden "La.a.ne"nin mastarı; Allah'ın rahmetinden kovulma ve uzaklaştırılma; kocanın karısını zina ile suçlaması ve bunu dört şahitle ispat edememesi halinde, hâkim önünde özel şekilde ve karşılıklı olarak yeminleşme anlamında bir İslâm hukuku terimi. Hanefî ve Hanbelilerin ortak tarifine göre, liân; koca tarafından yalan söylüyorsa Allah'ın lâneti kendi üzerine çekilerek, yeminlerle güçlendirilmiş şehadetlerdir. Kadın da, eğer yalan söylüyorsa, Allah'ın gazabını üzerine çeker. Bu yeminleşme koca için "kazf" cezası ve kadın için zina cezası yerine geçer, Liân, evliliği sona erdiren bir boşanma yoludur.

LİVÂTA

  • NaTuraL

Erkek erkeğe cinsel ilişkide bulunmaya Livata denir.

Islâm dininde zina, fahişelik gibi bir hayasızlık örneğini teşkil eden livâta da, kesinlikle yasaklanmıştır. Livâtaya, oğlancılık veya homoseksüellik de denir. Livâta, insan şahsiyetine ve haysiyetine hiç bir şekilde yaraşmayan ahlâkî suçlardan biridir.

Hz. Lût (a.s), sapıklığın, ahlâksızlığın, edepsizliğin en adîsi olan livâtanın yaygın olduğu Sedum halkına peygamber olarak gönderilmiştir. Sedum halkı, daha önceki milletlerde görülmeyen bu ahlâksızlık suçunda çok ileri gitmişti. Iffet, namus ve hayânın unutulduğu bu toplumda Lût (a.s) gibiler, onların bu tür ahlâksızlıklarına engel olmak istemişler, ancak susturulmuş ve etkisiz hale getirilmişlerdi.

MAKYAJ (SÜSLENME VE KOKULANMA):

  • NaTuraL

1- Süslenme

Güzel olanı sevme ve güzel görünmeye çalışma duygusu da insanın fıtratında, yaratılış hamurunda bulunan doğal bir durumdur. İslâm ise fıtrat dinidir. Fitrat dininin, fıtratta bulunan duyguları yasaklaması ve köreltmesi değil, fıtrata uygun biçim de ayarlaması ve düzenlemesi beklenir. Öyleyse süslenmenin fıtrata uygun olanı normal, fıtratı bozanı, ya da gayesinden uzaklaştıranı anormaldır. Ya da biri helâl, öbürü haramdır.

Başta da söylediğimiz gibi, tabiatta herşey çift olarak yaratılmıştır. Allah'tan başka herşey çifttir. Çiftler ise bir bütünün yarım parçaları demektir. Bir araya gelince bütünü oluştururlar. Artı ve eksi elektrik taşıyan kablolar birleşince enerji oluşur, lamba yanar; ütü ısınır. Kadın ile erkek normal yollarla bir araya gelince birbirlerini tamamlarlar. Huzur ve sükun oluşur. Elektrikte olduğu gibi meyva ve sonuç doğar. Demek ki, bu bütünün oluşması istenen bir şeydir. İstenen bir şey için gerekli olan şeyler de istenmiş demektir. İste normal ölçüleriyle süslenme ve kokulanma, bu bütünün tutmasını sağlayan ara yapıştırıcılardandır ve tabiî ölçülerinde kaldığı sürece tabiîdir.

28.Ölülerin Ahvâlini ve Ahiret'te Fayda Veren Amelleri Gösteren Rüyaların izahı

  • katip

Onlardan biri Hz. Peygamberi rüyada görmektir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a) şöyle demiştir:
Kim beni rüyada görürse, beni gerçek olarak görmüştür. Çünkü şeytan benim şeklime giremez.167

Hz. Ömer (r.a) şöyle diyor: Hz. Peygamber'i rüyamda gördüm. Fakat bana bakmıyordu. 'Ey Allah'ın Rasûlü! Neden bana bakmıyorsun?' dedim. Bunun üzerine bana bakıp şöyle dedi: 'Sen oruçlu olduğun halde hanımını öpen değil misin?' Hz. Ömer dedi ki: 'Nefsimi kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim, artık oruçlu olduğumda hiçbir zaman eşlerimden birini öpmeyeceğim'.168

29.Şeyhlerin Rüyaları

  • katip

Meşâyihten biri şöyle anlatıyor: Rüya âleminde Mütemmim ed-Durakî'yi görüp kendisine 'Efendim! Allah Teâlâ size ne gibi bir muamele yaptı?' diye sordum. Şöyle dedi: 'Cennetlerde gezdirildim. Bana denildi ki: 'Ey Mütemmim! Cennetlerde herhangi birşeyi beğendin mi?' Dedim ki: 'Ey Mevlâm! Hayır!' Bunun üzerine şöyle buyurdu: 'Eğer herhangi bir şeyi beğenseydin, seni ona havale edip kendime seni vâsıl etmeyecektim!'

Yusuf b. Hüseyin173 rüya âleminde görülüp kendisine 'Allah sana nasıl bir muamele yaptı?' diye soruldu. Cevap olarak 'Allah beni affetti!' dedi. 'Allah seni neden affetti' diye sorulunca, şöyle cevap verdi: 'Ben hiçbir zaman ciddi bir ameli, gayr-ı ciddi bir şeyle karıştırmadım'.

30.Sûrfun Üfürülmesinden İtibaren Cennet veya Cehennem'de Yerini Alıncaya Kadar Ölünün Halleri, Önündeki Dehşetin ve

  • katip

Bu bölümde sûr'a üfürülmesi bahsi, mahşer günü, mahşer ehli, mahşer ehlinin durumu, kıyamet gününün uzunluğu, kıyametin dehşetleri ve isimleri, günahların soruşturulması, mizan, hasımlar ve zulümlerin durumu, sırat, şefaat, havz'un durumu, cehennemin azapları ve oradaki yılan ve akreplerin durumu, cennetin ve cennetin nimetlerinin durumu, cennetlerin sayısı, kapıları köşkleri, duvarları, nehirleri, ağaçları, cennet ehlinin elbiseleri, yataklarının durumu, yemeklerinin, huri ve vildanlarmın durumu, Allah Teâlâ'nın cemâline bakmak ve Allah'ın rahmetinin genişliği beyan edilmiştir.

31.Sûr'a Üfürülmenin Keyfiyeti

  • katip

Geçen ölümün dehşetleri bölümünde ölünün hallerinin şiddetini, sonuç korkusunu, sonra kabir karanlığında çektiği zahmetleri, kabir haşeratmın tehlikesini, sonra Münker Nekir'in suallerinin tehlikesini, sonra ölü gazaba uğramışsa kabrin azap ve tehlikesini bildirmiştik.

Bütün bunlardan daha tehlikelisi, ölümden başka sûr'a üfürülmesi, kabirlerden haşrolunma, Cebbâr'ın huzuruna arzedilme, az ve çok her şeyden sorulma, mizan'm kurulması, sonra incelik ve keskinliğine rağmen köprüden geçme, sonra hüküm, saadet veya şekavetle çağrılmayı beklemektir. Bunlar bilinmesi, sonra kesinlikle inanılması gereken dehşet verici hallerdir. Kalbinde bunlara hazırlanma azminin gelişmesi için bu hususta düşünmek gerekir. Son güne olan iman, insanların çoğunun kalbinde yerleşmemiş ve kalplerinin derinliğine nüfuz etmemiştir. Bunun böyle olduğuna delâlet eden durum, insanların yazın sıcağına ve kışın soğuğuna fazlasıyla hazırlanıp tedbir almaları, cehennem sıcağı için tedbir almayıp gevşeklik göstermeleridir.

32.Mahşer Yeri ve Mahşer Halkının Durumu

  • katip

İnsanların kabirlerinden kalktıktan sonra yalınayak, başıkabak ve sünnetsiz oldukları halde mahşer yerine nasıl sevkedildiklerine dikkat et! Mahşer yeri beyaz ve düz bir bölgedir. Orada ne bir çukur, ne de bir tümsek görürsün. Mahşer yerinde, yüksek bir yer yoktur ki insan onun arkasında gizlensin. Orada bir çukur yoktur ki insan orada gözlerden kaybolsun. Orada farklılık yoktur, basit bir topraktır. İnsanlar cemaatler halinde oraya sevkolunurlar. Sınıflarının değişikliklerine rağmen çeşitli bölgelerden insanları bir araya getiren Allah, ortaktan münezzehtir. Onları Radife'nin arkasından gelen Racife ile şevkettiğini hatırla!

33.Terlemenin Keyfiyeti

  • katip

Sonra mahlukların izdiham ve bir araya gelmelerini düşün. Hatta mahşer yerinde yedi gökle, yedi yerin melekleri, cinleri, şeytanları ve yırtıcı hayvanları bir araya gelir. Sıcaklığı kat kat olduğu ve dünyadaki hafifliği ağırlıkla değiştiği halde güneş üzerlerine doğar, iki yay arası kadar başlarına yaklaştırılır. Yeryüzünde Allah'ın arşının gölgesinden başka gölge kalmaz. O gölgede ancak mukarrebler gölgelenirler.

İnsanlar iki gruba ayrılır. Bir grup arşın gölgesinde, bir grup da güneşin altındadır. Güneş, hararetiyle onları kasıp kavurur! Güneşin hararetinden, güneşte duran grubun sıkıntı ve üzüntüsü pek fazladır. Sonra mahluklar izdihamın şiddetinden birbirlerini itip dururlar. Bu korkunç manzaraya, göklerin (ve yerin) Cebbâr'ı olan Allah'ın huzuruna arzolunmanın üzerine mahcubiyet, hacâlet ve hayanın şiddeti de eklenir. Güneşin, nefeslerin harareti ile kalplerin korku ve hayâ ateşiyle tutuşması bir araya gelir. Bundan dolayı da her kılın altından ter akar. Mahşer yerine akıp derecelerine göre bedenleri kaplar. Ter bazılarının dizlerine, bazılarının boğazına, bazılarının da kulak yumuşaklarına kadar yükselir. Bazıları da nerede ise ter denizinde boğulmak durumuna gelirler!

34.Kıyamet Günü'nün Uzunluğu

  • katip

O gün insanların gözleri donakalır, kalpleri parçalanır, konuşamaz, işlerine bakamaz, 300 sene yemeden, içmeden ve herhangi bir esinti duymadan beklerler.
O gün insanlar âlemlerin rabbinin divanında dururlar.(Mutaffifîn/6)

Ka'b ve Katade bu ayetin tefsirinde İnsanlar 300 senelik bir zaman kadar dururlar3 demişlerdir..

Abdullah b. Amr (r.a) şöyle diyor: Hz. Peygamber (s.a) bu ayeti okudu, sonra şöyle dedi:
Allah Teâlâ, okların ok çantasında bir araya getirildiği gibi, uzunluğu 50.000 senelik olan bir günde sizi bir araya getirip yüzünüze bakmadığında haliniz ne olacaktır! 197