26 Aralik 2006 tarihli konular

MÜZİK DİNLEMEK VE TELEVİZYON SEYRETMEK HAKKINDA BİLGİ VERİR MİSİNİZ?

  • NaTuraL

Müzik konusu Islâm âlimlerini çok meşgul eden bir konudur. Çünkü bu mesele bir çırpıda cevap verilecek bir mesele değildir. Zamana, zemine, dinleyene ve dinletene göre değişebilen esnek bir meseledir. Bu yüzden Gazalî bu meseleyi bütün bu itibarları hesaba katarak "Ihyâ"sında uzun uzadıya anlatmıştır. Birkaç cümle ile özetlemek istersek şunları söyleyebiliriz: Müzik bütünüyle haram olmadığı gibi, bütünüyle de helâl değildir. Fıtrat da bütünüyle haram olmamasını gerektirir. Tabiatta kendiliğinden var olan ahenkli şırıltılar, kuş sesleri ve yanık Kur'ân okuyuşlarının haram olduğunu kimse söylememiştir. Düğünlerde, bayramlarda işin içine biraz eğlence de karışsa, def gibi aletlerle çalıp söylemek ve eğlenmek genellikle helâl görülmüştür. Yabancı kadının türkü söylemesini erkeğin dinlemesi genellikle haram görülmüş ve kadının sesi avret olmasa bile, nameli türkü ve şarkısı kalplerde fitnenin uyanmasına sebep olur denmiştir.

NAFAKA

  • NaTuraL

İnfak edilen şey, azık, yiyecek, ev reisinin sağlamak zorunda olduğu yiyecek, giyecek, mesken ve benzeri şeyler. "Nafaka" kökünden infâk; hayır yolunda mal sarfetmek demektir. Nafakanın çoğulu "nafakât"tır. Bir terim olarak yiyecek, giyecek ve meskenden kişiye yetecek miktarı ifade eder.

Nafaka genel olarak ikiye ayrılır: 1. Kişinin kendisine gerekli olan nafaka. Bu, başkasına vereceği nafakadan önde gelir. Çünkü Hz. Peygamber; "Önce kendi nefsine, sonra nafakası sana gerekli olan kimselere tasadduk et" buyurmuştur (Müslim, Zekât, 95, 97, 106; Ebû Dâvud, Zekât, 39, 40; Ahmed b. Hanbel, II, 94).

NAZARLIK VE MUSKA :

  • NaTuraL

Peygamberimiz (s.a.s.): "Allah hiçbir dert göndermemiş ki, dermanını da göndermesin" (Müslim, selâm 69; Buhârî, tib 1; Ebû Dâvûd, tib 1,11; Ibn Mâce, tib 1, Tirmizî, tib 2; Müsned NI/156.)buyurmuş ve hastaların tedavi edilmesini istemiştir. Yani hastanın doktor ve ilâç aracılığıyla şifâ araması, ama doktoru ve ilâci, etkisinin kaynağı değil, sebebi olarak görmesi. esas şifânın Allah'tan olduğunu bilmesi, Peygamberimizin emridir. Yine Peygamberimiz ilâcın, neşterle ameliyatta, bal şerbetinde ve dağlamada bulunduğunu bildirmiş(Buhârî, tib 3, 4,15; Ibn Mâce tib 23; Müslim, selâm 71; Müsned I/245, NI/19, 343.), hiçbir hastaya nazarlık yada muska tavsiye etmemiştir. Çünkü bu tür işlerin özellikle cahiller tarafından yapılması, çoğu zaman Allah'a şirk, yani ortak koşma anlamı taşır: Nitekim Rasûlüllah Efendimiz: "Nazarlık(Temime) takan şirk koşmustur" buyurur. ("Allah kendisine ortak tanınmasını bağışlamaz, bunun dışındakileri diledigi kimseler için bağışlar" Nisâ (4) 48.) Gerçi bu tesirin ondan görülmesi halindedir. Çünkü nazarlık, hamail, ya da muska takanlar, kötülüklere karşı onların etkili olabileceğini sanırlar,işte bu şirktir. Halbuki, Allah'ın hiç affetmeyeceği tek günah kendisine şirk koşulmasıdır. (Hakim IV/216. )Peygamberimiz bu tür bir korunmayı tavsiye etmediği gibi, yapanlara da şiddetle karşı çıkmıştır. Bunlar gibi, çeşitli tılsımlı sözlerle okuyup efsun yapmalar da batıldır ve şirktir. Peygamberimiz onları da yasaklamıştır. Kendisine bîat eden, yani her konuda önderliğini kabul eden on kişinin bîatını kabul etmiş, birininkini etmemiştir. Sebebi sorulduğunda: "Onun pazusunda muska var!" buyurmuş, bunun üzerine adam muskayı kesip atınca Efendimiz, onun bîatını da kabul etmiş ve: "Bunu takan şirk yapmıştır" demiştir. (Müsned IV/156. )Bir başka hadîslerinde "Kim birşey takarsa ona havale edilir" (Müsned IV/311.) buyurulmuştur. Ancak yazılıp üzerine asılan şey öyle tılsımlı ve şifreli şeyler olmayıp. Kur'ân'dan bazı âyetler, ya da meşrû bazı duâlar olursa bunun câiz olacağını söyleyenler vardır. (bk. Müslim, selâm 65; Ebû Dâvûd, tib 18; Davudoğlu IX/605 ) Bahçelere tarlalara ve binaların üzerine asılan kemik ve kafatasları da haramdır. Çünkü onların gözdeğmesine engel olacağına inanılır(Ibn Âbidin VI/363.). Allah'tan başkasına etki gücü veren bu tür bir inanış şirktir. Ancak onu görenin, gözdeğmesini hatırlayarak, "subhânallah", "mâşâallah, lâ havle.." demesi için asılmışsa, sakıncası yoktur, diyenler de vardır. Çünkü göz değmesi haktır. (agk. "Eğer kaderi bozabilecek bir şey olsaydı göz değmesi olurdu." Ahmed.) Gerçi gözdeğmesi ve sihirin tesiri gerçektir. Ancak bunlardan korunma çâreleri nazarlıklar ve muskalar değildir. Tıbbın ilâç bulamadığı konularda Efendimizin sünnetine uyarak, Kur'ân ayetleri okunur ve anlamını bildiği duâlarla Allah'tan şifâ istenir. Peygamberimiz (s.a.s.) gözdeğmesi için rukye (okuyarak tedavi) yapılabileceğini haber vermiştir. (Buhârî, tib 1 ; Müslim, iman 374; Ebû Dâvûd, tib 17-18; Tirmizî, tib 15.)Gözdeğmemesi için de, hoşa giden birşey görüldüğünde: "Mâşâallah, Lâ-havle velâ kuvvete illâ billâh" (her şey Allah'ın dilemesiyledir. Her türlü güç ve kuvvet Allah'tandır) denmesini emretmiştir. (el-Hindî, Kenz VI/746 (17670). Aynı yerde konuyla ilgili benzer hadisler de vardır; Ayrıca bk. Mûnavî, Feyz V/429; VI/130.)Çeşitli hastalıklar için Peygamberimiz'den nakledilen birçok duâ vardır. Kişi biliyorsa onlarla, bilmiyorsa kendi sözleriyle Allah'tan şifâ istemelidir.

NİKAH MERASİMİNİ TERTİP ETMEK MAKSADIYLE DÜĞÜN SALONU KİRALAYARAK DOST VE AKRABALARI TOPLAYIP ŞENLİK YAPMAK CAİZ

  • NaTuraL

Nikah merasimi tertip etmek maksadıyla bir araya gelip şenlik etmekte beis yoktur. Hatta nikahı şenlik ile ilan etmek sünnettir. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Nikahı ilan edip def çalınız" (Zevacır). Ancak erkek ile kadınların ayrı ayrı yerlerde olmaları gerekir. Bir yerde toplanıp şenlik etmek büyük bir vebaldır. Bu ise meydan veren kimse de büyük günaha girmiş olur.


--------------------------------------------------------------------------------

NIKÂH SÖZÜ (VÂ'Dİ)

  • NaTuraL

Iki veli, kendi aralarında, çocuklarımıza evlendirelim, diye sözleştiklerinde bu söz geçerli midir?

Söz verme, vaadleşme (muvada'a) ayrı bir şey, evlendirme akdi ayrı bir şeydir. Velinin, küçük çocuğunu ona sormadan evlendirme yetkisi vardır. Böyle küçük bir çocuğu evlendiren veli, eğer çocuğun Babası, ya da dedesi ise, artık o çocuğun büyüyünce o nikâhı kabul etmemesi kısaca muhayyerliği de söz konusu değildir. Evlendirenler başkaları ise, çocuklar büyüyünce muhayyer olurlar, istemezlerse bu evliliği kabul etmezler. (Mavsilî NI/134)

Ama dediğimiz gibi, söz vermek, evlendirmek, demek değildir. Nikâhın kendisine has şartları ve söz kalıpları vardır. "Kızımı oğluna vereceğim... Tamam, ben de alacağım" demek nikâh değil, vaadleşmedir. Sözünden dönmek her ne kadar çirkin bir davranış ise de, hukuken bu bağlayıcı değildir. Yani o zaman öyle demiştim ama, şu anda o fikrimden caydım, derse, hiçbirşey gerekmez ve o ana kadar da çocuklar nikâhlı olmuş olmazlar. Ancak özellikle günümüz şartlarında bu kabil bir davranış, Islâmca övülecek ve hoş görülecek bir davranış olmaz. Evlenme yaşının beklenmesi ve tarafların rızalarının alınması tavsiye olunur. Aksi halde büyük mağduriyetler söz konusu olabilir.

NIKÂH TAZELEMEK

  • NaTuraL

Bazı camilerde hocaefendiler nikâh tazeleme duası okuyorlar. Bunun bid'at olduğunu okumuştum. O zaman nikâh tazeleme işi nasıl yapılabilecektir? Ya da nikâh tazelemek gerekli midir?

Şer'î nikâh; şartları şeriat tarafından belirlenmiş, şekli çizilmiş ve karı ile kocayı birbirine bağlayan itibari bir bağdır. Pamuk ipliği gibi bir şey değildir. Üzerinden zaman geçmekle yıpranacak şekilde bir yerlere sürtünüyor da değildir. Bu yüzden "talâkı" yani boşanmayı ifade eden bir sözle, bir "irade beyanı" ile koparılmadıkça eskimez ve "yenilenme"sine gerek olmaz. Camilerdeki "nikâh tazeleme" ifadelerine bakılırsa zaten sakat ve yapmacık olduğu görülür. 1. Önce "yenileme=tecdîd" ifadesi kullanılıyor. Halbuki, nikâh eskiyen, tamir görebilen birşey değildir. Ya vardır veya yoktur. Varsa yenilenmez. Yoksa da şartları mevcutsa kıyılır, kesilir, kısaca nikah eskimez. Bu durumda da bir kadın bir erkeğe aralıksız en fazla üç defa nikâhlanabilir. Oysa sözünü ettiğiniz işlem, bazı camilerde her hafta tekrarlanır. 2. Nikâhın en önemli şartı, tarafların karşılıklı rızalarıdır. Halbuki, camilerdeki, nikâh yenileme işlemlerinde kadına hiçbir şey sorulmamaktadır. 3. Kalıp haline gelmiş o sözlerde "ürîdü" yani "istiyorum" ifadesi kullanılmaktadır. Bu ifade, kabul ettim,yaptım anlamına gelmez. Arzu ediyorum, demek olur. Bu da akid gerçekleştirmez. 4. "Ürîdü en üceddile'l, îmane ve nikâha bi-kavl'i lâilâhe illellah..." denmektedir. Yani nikâhımı "lâilahe illallah"sözü ile yenilemeyi arzu ediyorum, demektir. Oysa nikâh "lâilâhe illellah" sözü ile yenilenmez.

NİKÂH, SÜT, NAFAKA V.S. ILE ALÂKALI HÜKÜMLER

  • NaTuraL

Başkası ile yaptığı zinadan hamile kalan kadını doğumdan önce, bir diğer kişinin nikâhlaması caizdir. Ancak doğumdan hemen sonra cinsel ilişki de bulunması caiz değildir.

Şahidler huzurunda mehir belirlemeksizin veya belirlenerek meselâ; Ahmet Efendi, Mehmet Efendiye, "Küçük kızım Zeyneb'i küçük oğlunuz Mustafa'ya verdim" dese oda "Aldım" dese nikâh gerçekleşmiş olur.

Zina ile kendinden hamile kalan kadını, doğum yapmadan önce nikâhlamak ve onunla cinsel ilişkide bulunmak caizdir.

Şer'an muteber olan ikrâh(baskı) ile nikah sahih olur. (Imam-ı Şafi'ye göre sahih değildir) Ancak karı ile koca olacak olanların denk olması gereklidır.

NORMAL ŞEKILDE ÇOCUK SAHİBİ OLMAYAN KARI-KOCANIN KENDİLERİ ARASINDA TÜP BEBEK UYGULAMASI CAİZ MİDİR?

  • NaTuraL

Çocuk sahibi olmayan karı-kocanın kendi menilerini ilmi bir metod ile meczettirip tüp bebek usulünü uygulamak hususu yeni bir mesele olduğundan, hiçbir Fıkıh kitabı onu dile getirmemştir. Ama Fıkıh kitaplarından hükmü anlaşılıyor. Mesela: Hatib Şirbini şöyle diyor: "Bir kadın ihtilam olmuş kocasının menisini alıp tenasül organına yerleştirmek suretiyle hamile olursa, doğan çocuk kendilerine aittir ve kadın yaptığı işte günahkar değildir (Muğnil-Muhtaç).

NÜŞÛZ(KADININ KOCASINA İTAAT ETMEMESİ)

  • NaTuraL

Geçimsizlik çıkarma; serkeşlik yapma; kocaya karşı itaatsizlik etme; Kadının kocasına karşı buğz edip asî olması anlamında bir İslam hukuk terimi. Arapça bir mastar olup, itaatsiz kadına "naşize" denir.

Evlilikte eşlerin karşılıklı uyum içinde olması gerekir. Ayet ve Hadislerde karşılıklı hak ve görevler belirlenmiştir. Cenab-ı Hak şöyle buyurur: Erkeklerin kadınlar üzerinde meşru hakları gibi, kadınların da onlar üzerinde hakları vardır. Yalnız erkekler onlar üzerinde daha üstün bir dereceye sahiptirler" (el-Bakara, 2/228). Şu ayette, eşler arasında iyi geçim istenir:

ÖFKE İLE BOŞAMAK

  • NaTuraL

Bir Müslüman karısına kızdığında "babanın evine git!" dese ve kalbinden bir şey düşünmeden bu sözü değişik zamanlarda üç defa tekrarlamış olsa durum ne olur?

Bize boşamanın Islâm Hukukundaki durumu sorulduğu için ona göre anlatmaya çalışacak ve başkalarının da bilgilenebileceği mülâhazasi ile meseleyi özetlemeyi deneyecegiz.

Islâmda karı ile kocanın birbirlerine üç itibarî bağla bağlıdırlar ve bu bağları koparma (boşama) yetkisi -bunu kendi isteği ile karısına vermemişse- erkeğe aittir. Her nasılsa boşanma gerektiğinde erkek bu bağları sözle de koparabilir ve aslolan (sünnî) bunları, cinsel ilişkide bulunulmamış üç ayrı temizlik içerisinde koparmak (boşamak) olmakla beraber, bid'at ve günah olsa dahî bir defada koparabilir. (Bunların niçini ve felsefesi sorulmadığından ona temas etmiyoruz.) Imdi erkek bu boşama yetkisini "sarıh" (açık) ve "kinaye" (üstü kapalı) olmak üzere iki tür beyanla kullanabilir. Arapça'daki "talâk" kelimesi ve Türkçe'deki "boşama" kelimesi bu konudaki açık ifadedir. Buna göre birisi karısına "sen boşsun"; "boş ol" "seni boşadım" gibi bu kökten türemiş bir irade beyanı kullanırsa, bununla neye niyyet etmiş olursa olsun, dış anlamı ile bu boşamadır, kocaya niyyeti sorulmaz. Ama aslında o, "sen boşsun" derken, aklın yoktur, hamile,değilsin, midende bir şey yok gibi birşeyi kastetmiş de olabilir. Bu durumda karısı kendisinden gerçekte (diyaneten, Allah indinde) boş değildir. Ama iş mahkemeye intikal ederse mahkeme açık bir beyanın bulunduğu böyle bir olayda kapalı olan niyyete itibar etmez. Ve ispatlanması halinde boşanmalarına karar verir. Buna da meselenin kazâî yönü (kazaen) denir.

RECM

  • NaTuraL

Taşla öldürme, taşa tutma, birine taş atma, sövme, lânet etme, kovma, birinin namusuna iftira etme, kötü zanda bulunma; evli veya dul bulunan erkek veya kadının zina etmesi halinde Islâm mahkemesi kararıyla taşlanarak öldürülmesi anlamında bir fıkıh terimi. R.c.m kökünden mastar, çoğulu "rucüm" dür. Aynı kökten "racîm"; recm olunan, taşlanan, kovulan ve lânetlenen anlamındadır.

Kur'an-ı Kerim'de bu anlamda "recm" ifadesi bulunmamaktadır. Bir ayette gaybı taşlamak" (el-Kehf, 18/22), başka bir yerde, "yıldızları Şeytanlar için atış taneleri yaptık" (el-Mülk, 67/5) ayetinde "atış taneleri" anlamında "rucûm" çoğul olarak gelmiştir. Zina edenin taşlanması Sünnet, ve icma delillerine dayanır.

RECM CEZASI

  • NaTuraL

Hz. Peygamber'in evli olarak zina edene recm cezası uyguladığı, tevatüre ulaşan hadislerle sabittir. Temelde kıyasa göre evlilere de yüz değnek (celde) cezası uygulanması gerekırken, bu konudaki hadislerle amel edilerek recm cezası öngörülmüştür.

Recm konusunda hükmü devam eden, fakat Kur'an ayeti olarak okunması neshedilen bir ayet de nakledilir. Abdullah b. Abbas (r. anhümâ), Hz. Ömer'in minberde şöyle dediğini rivâyet etmiştir. "Cenab-ı Allah Muhammed (s.a.s)'i hak ile göndermiş ve O'na Kitab'ı indirmiştir. Recm ayeti de O'na indirilen ayetlerden idi. Biz bu ayeti okuduk, ezberledik ve anladık. Resulullah (s.a.s) recmi uyguladı, ondan sonra biz de uyguladık". Korkarım, zaman geçince birileri çıkıp "Biz Allah'ın kitabında recmi bulamıyoruz" der ve Allah'ın indirdiği bir farzı terkederek sapıklığa düşerler. Şüphesiz recm, Allah'ın kitabında, evli olmak, şahit, gebelik veya ikrar bulunmak şartıyla, zina eden kimse aleyhine bir haktır" (Müslim, Hudûd, 15).

RECM CEZASI UYGULANMASI İÇİN GEREKLİ ŞARTLAR:

  • NaTuraL

1. Zina eden kadın veya erkeğin ergin olması.

2. Akıllı olması. Akıl hastasına had uygulanmaz. Akıllı ve ergin bir kimse akıl hastası ile zina etse, yalnız kendisine had uygulanır.

3. Evli olan gayrı müslime recm yerine değnek cezası uygulanır. Şâfiî ve Hanbelîlere göre pasaportla Islâm devletine gelen gayrî müslim yabancılara ne zina ve ne de içki içme cezası uygulanmaz.

4. Zinanın zor kullanarak olmaması gerekir.

5. Zinanın diri bir insanla olması gerekir.

6. Zina edilen kadının da ergin veya kendisine cinsel istek duyulan bir yaşta olması gerekir.

REFES VE CİDÂL

  • NaTuraL

Refes; cinsel ilişki, çirkin ve fahiş söz veya kadınların yanında cinsel ilişkiden söz edilmesi anlamlarını kapsar. Cidâl ise, "müfâale" vezninde bir mastar olup; mücadele ve münakaşa etmek, cedelleşmek anlamına gelir.

Hac veya umre sırasında ihramlı kimseye yasaklanan fiillerden üç tanesi bir âyette zikredilmiştir. Bunlar "refes", "cidâl" ve "füsûk"tur. Füsûk; günahlar, ma'siyetler, isyanlar demektir. Zina, isyan ve çirkin sözler başka zamanlarda da yasaktır. Fakat ihramlı iken bunların haramlığı daha şiddetlidir. Çünkü hacla ilgili olarak bu yasaklama aşağıdaki âyette özel olarak vurgulanmıştır:

RESULULLAH (A.S.)'IN GİYİM - KUSAM BİÇİMİ

  • NaTuraL

Sonraları Hz. Ali'ye giydirdigi "es-Sehâb= Bulut" adında bir sarığı vardı. Sarığın altından takke (kalensuve) giyerdi. Takkeyi sarıksız, sarığı da takkesiz giydiği olurdu. Sarık giydiği zaman ucunu iki omuzu arasından sarkıtırdı. Nitekim Müslim "Sahih"inde ‚Amr b. Hurays'ten şunu nakleder: "Allah Resûlünü minberde, başında siyah bir sarık varken gördüm. Sarığın iki ucunu iki omuzu arasına sarkıtmıştı." Yine Müslim'in Câbir b. Abdillah'tan bir rivayeti de söyledir: "Allah Resulü Mekke'ye, başında siyah bir sarık varken girdi."

Câbir hadisinde sarığın sarkan ucunun (zü'abe) zikredilmemesi, Allah ve Resulü'nün onu her zaman omuzları arasında sarkıtmadığını gösterir