26 Aralik 2006 tarihli konular

MATEM

  • NaTuraL

Ölen kimsenin veya kaybolan şeyin ardından üzülme ve ağlama, yaş, acı ve üzüntü.

Cahiliye devrinde kocası ölen kadın, bir yıl mağaramsı bir kulübeye kapatılır, kimseyle temas etmez, yıkanmaz, saçlarını taramaz, tırnaklarını kesmezdi. Hatta bu devir Araplar arasında, ölümünden sonra kendisi için bağıra çağıra, iyiliklerinin sayılarak ağlanmasını vasiyet edenler bile vardı. Böyle yas tutmayı Hz. Peygamber (s.a.s) yasaklamış, sadece ölenin hatırasına hürmeten yakın akraba için üç gün, koca için de dört ay on gün bir nevi yas tutmayı meşru kılmıştır. Bu konuyla ilgili olarak bir hadiste şöyle buyurulur: "Allah'a ve ahiret gününe iman eden bir kadının kocasından başka bir ölü için üç gün den fazla yas tutması helâl değildir. Ancak kadın, kocasının ölümü halinde dört ay on gün matemini sürdürür" (Tecrid i Sarih Tercemesi IV, 363).

MASADA YEMEK YEME

  • NaTuraL

Masada yemek yeme, koltukta oturma ve benzeri mobilyalar kullanmanın hükmü nedir?

Övünme, kibir ve iftihar için olmadıkça mubahtır, sakıncası yoktur. Ancak Allah Rasûllü gibi sade yaşayıp yerde oturmak ve yerde yemek yemek müstehaptır ve bu gayeyle yapılırsa sevaptır, fazilettir. Ancak bazı mubahların zamanla ilgili olduğunu da bilmek gerekir. Bir yanda yiyecek ekmek, örtünecek yorgan, ısınacak kömür bulamayan fukara, okul harcına, yurduna, kitabına, pasosuna verecek para bulamayan ve Allah için okuyan talebe varken, göz zevkini tatmin ve gösteriş için lüks perdeler, mobilyalar.. almak, insanda olsa olsa, ancak zayıf ve cılız bir imanın olduğunu gösterir.

MEHİR

  • NaTuraL

Evlenme sırasında kadına bu isimle ödenen meblağ; evlilikte kadının nikâh akdi veya cinsel temasla hak kazandığı mal veya meblağ anlamında bir fıkıh terimi. Kitap, Sünnet ve fıkıh literatüründe mehir kelimesi yerine, eş anlamda; "sadûk", "saduka","nıhle", "farîza", "ecr", "hıbâ", "ukr", "alâik", "tavl" ve "nikâh" kelimeleri de kullanılır.

İslâm Hristiyanlıkta olduğu gibi kadının erkeğe verilmek üzere para biriktirilmesini (drahoma) değil de; aksine, erkeklerin kadınlara rağbetinin bir sembolü olsun diye hediye kabilinden bir meblağın ona verilmesini emretmiştir. Mehir kadına değil, erkeğin üzerine vaciptir. Dâru'l-islâm'da bir kadınla cinsel temas, ya had cezasını gerektirir, ya da mehir hakkını doğurur. Bu, kadına saygının bir sonucudur.

MEHİR MESELELERİ

  • NaTuraL

Mehir kadına bir değerin ifadesi ve kritik bir dönemdeki sosyal garantisi olarak verilen maldır. Mal ve paradan başka bir şeyle, Hanefi mezhebine göre mehir olmaz. Onlar Nisâ 24. âyetinden bunu anlamışlardır. En azı da on dirhemle sınırlandırılmıştır. Dolayısı ile boşama hakkını kadın mehir olarak değil ama ayrıca alabilir.Mehir kadının hakkı olduğu için, herkes gibi o da hakkından vazgeçebilir ve mehrini kocasına bağışlayabilir. Yani almak zorunda değildir.Mehir, duhulle, yani zifafla beraber farz olur. Koca, ondan önce vermek zorunda değildir.Mehire zaman belirtilmemişse, kadın mehrini almadan kendisini kocasına teslim etmeyebilir. Fakat mehrin bir kısmını ya da tamamını müeccel (vadeli) mehir olarak kararlaştırmışlarsa, kadının onu hemen alma hakkı yoktur.Düğünlerde yapılan altınlar bizim örfümüzde mehirdir ve kadının hakkıdır. Kadının evlenirken bilip bilmemesi; söyleyip söylememesi mehir hakkını düşürmez. Ancak o takdirde sadece "mehr-i misil" (Akrabasından dengi olan kadınların aldığı ortalama mehir) alabilir.Başlıkparası, kocaya gidecek kadının Babası ya da başka bir yakını tarafından alınan ve evlenecek kadına verilmeyen bir para ya da mal olup, kadının eşya gibi satılması anlamına geldiğinden; çirkin bir haramdır ve kadını aşağılamadır. Mehir ise bizzat kadının aldığı ve kocanın iznine bile gerek kalmaksızın istediği gibi harcayabileceği bir haktır, bir garanti unsurudur ve kadına değer vermenin ifadesidir.(bk. Mavsbilî, el-Ihtiyâr 448)

MEHİR TAKILARI

  • NaTuraL

Erkek evlenirken hanımına verdiği takıları düğünden sonra alıyor, bozdurup tarla satın alıyor. Tarlayı da kendi üzerine tapuluyor. Karısı da, kendi takılarıyla alındığı gerekçesiyle onların yerine tarlanın tapusunu istiyor. Bu durumda şer'î çözüm ne olmalıdır?

Koca mehir olarak verdiği takıları karısından geri alırken, "Onlarla alacağımız tarla vs. senin olsun" diyerek almışsa, alınan akar karısınınolur. Bu konuda o, karısının vekili durumundadır. Böyle birşey söylenmeden almışsa karısından borç almış demektir. Ancak aldığını geri vermesi istenir.

MEHİR VE ALTIN

  • NaTuraL

Bazı yörelerimizde düğünlerde altın alınmaktadır. Nikâh kıyılırken de belli bir miktar mehir konuşmaktadır. Bu durumda alınan altınlardan tesbit edilen mehir kadarı mı mehire sayılacaktır. Yoksa bu altınlar zaten kadının değil midir, onları onun kullanma hakkı yok mudur?

Mehir nikâhın gereği olarak kadının bir hakkıdır ve gayesi hem kadına değer vermek, onu hiçbir karşılık almadan kendisini erkeğe teslim eden basit bir varlık olma durumundan kurtarmak, hem de erkeğe göre zayıf olan kadın için ânî durumlarda bir kuvvet ve bir garanti olmak üzere farz kılınmıştır. Onun için mehir sembolik bir anlam ifâde etmez ve Hanefî mezhebine göre alt sınırı (tabani) vardır, ondan az olamaz. Mehir daha söz kesildiğinde, nisanda (muaccel) olabileceği gibi, nikâhtan sonraya da bırakabilir (müccel). Nişanda ya da sözce kız tarafındân istenen, şart koşulan altın cinsinden her şey örfen mehirdir ve kadının hakkıdır, istediği zaman istediği gibi kullanır. Babası veya velisi ne onları, ne de bir başka para (başlık) alabilir. Bu haramdır ve insanı bir mal gibi satmak anlamına gelir. Nikâhta mehir olarak sadece önceden yapılan altınlar sözkonusu edîlebilir. Ama kadın isterse ayrıca, ilâve mehir de alabilir. Evlendikten sonra da koca, mehir olarak verdiği bir şeye, karısının rızası olmadan karışamaz. Kadın mehrini istediği zaman meşru ölçülerle istediği gibi kullanır. Ancak isterse kocasına bağışlayabilir: Ama koca, kadının istediği mehir dışında ona bir takım hediyeler vermişse, onların kadının elinde verildikleri gibi duruyor olmaları halinde cayıp, hediyelerini isteyebilir. Ama bunu Rasûllullah Efendimiz "kustuğunu yalamaya" (Bu ve benzeri hadîsler için bk. el-Hindî XVI/638 vd.) benzetmiş ve çirkin olduğuna işaret etmiştir. Hediye konusunda kadın da aynı haklara sahiptir.

MİRAS

  • NaTuraL

Ölenin geride bıraktığı mal ve haklar. Çoğulu "mevârîs"tir. Kelimenin "VRS" kökünden "irs" mastarı, bir kimsenin malının ölümünden sonra şer'î mirasçılarına intikal etmesi demektir. Aynı kökten, "tevârüs"; karşılıklı mirasçı olmak veya bir kimsenin diğerine mirasçı olması; "vâris" mirasçı; "mûris", miras bırakan; "terike", ölenin bıraktığı miras anlamlarında kullanılır. Miras ilmi anlamında kullanılan başka bir terimde "Ferâiz"dir. Bunun tekili olan "farîza"; farz, belirli pay, hisse demektir. Ferâiz, Islâm miras hukuku terimi olarak kullanıldığında, belirli miras hisseleri anlamını ifade eder. Bu ilme "ferâiz" denmesi, miras âyetindeki; "Bu hisseler Allah'tan birer farîzadır" (en-Nisâ, 4/11) ifadesi ile, Ferâiz ilmini öğreniniz" (Tirmizi, Ferâiz, 2; Ibn Mâce, Ferâiz, 1) hadisindeki "ferâiz" terimi sebebiyledir.

MİRASTAKİ ORAN

  • NaTuraL

Mirastân erkeğin iki, kadının bir almasının hükmü nedir? Bu oran; bağ, bahçe, tarla, menkul, gayr-i menkul... Her malda aynı mıdır?

Bir önceki soruda da açıkladığımız gibi, mirasta erkeğin iki, kızın bir alacağı Kur'ân-ı Kerîm'le sâbittir ve müslümanlar için inanılması da, uygulaması da farzdır. Bu da sanıldığı gibi kadının hakkını yemek değil, hakları âdilce dağıtmak vardır. Bu taksim menkul terikede böyle olduğu gibi, bag, bahçe, ev... gibi gayr-i menkul terikede de böyledir. Kadınla erkeğin mirastan eşit pay aldıkları bir durum vardır, o da müteveffanın birden çok ana bir kardeş bırakması durumudur. Bu durumda ana bir kardeşler müteveffanın terikesini kadın erkek eşit olarak bölüşürler. ( Sirâciyye 17; Sabûnî, el-Mevâris 24-25, ) Bu söylediğimiz elbette Islâmî esasları, miras hukukunda da uygulamak isteyenler içindir, yoksa beşerî hukuka göre mirasın bölüşümü daha değişiktir. Onu uygulamak isteyenler, konuyu onun uzmanına sormalıdırlar.

49.Allah'ın Cemâline Bakmak

  • katip

Güzel davrananlara daha güzel karşılık ve fazlası vardır. (Yunus/26)

işte ayette bahsi geçen bu fazlalık, Allah Teâlâ'nın cemâline bakmaktır, o en büyük lezzettir. Öyle lezzet ki onun yanında cennet ehli nimetleri unutur. Biz bunun hakikatini 'Muhabbet' bahsinde zikretmiştik. Kur'ân ve Sünnet buna bid'at ehlinin inandığının hilâfına şahitlik ettiler.

Cüreyr b. Abdullah el-Bucelî şöyle diyor: Hz. Peygamber'in yanında oturuyordum. Ondördüncü gecede ay'ı gördü ve şöyle dedi:

Sizler şu ay'ı gördüğünüz gibi rabbinizi göreceksiniz. Rabbinizin görülmesinde haksızlığa uğramayacaksınız. Eğer güneş çıkmadan ve güneş batmadan önce namaz kılabilir seniz bunu yapınız!

50.Allah'ın Rahmetinin Genişliği

  • katip

Eseri böyle bir bölümle son erdirmeyi iefe'üî kabilinden yapıyoruz; zirâ Hz. Peygamber güzel bir konuşmayı dinleyip yorumlamayı severdi. Çünkü bir amelimiz yoktur ki onunla Allah'ın affını ümit edelim. Öyleyse tefe'ül bilhayr hususunda Hz. Peygamber'e uyalım ve ümit edelim ki dünya ve âhirette sonumuz hayırla kapansın! Nitekim kitabımızı da Allah'ın rahmetini belirtmekle sonuçlandırdık.

Allah kendisine ortak koşulmasını affetmez. Bundan başka günahları dilediği kulu için affeder. (Nisa/48)

Ey nefislerine karşı haddi aşmış kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah bütün günahları bağışlar. Çünkü O, çok bağışlayıcı ve çok merhametlidir. (Zümer/53)

2.1 Hadîsler

  • gencc

Hadîsler

Hz. Ebubekir okuduğa bir hutbede şöyle der:
‘Ey insanlar! Siz şu ayeti okuyor ve tam aksine yorumluyorsunuz:
Ey iman edenler! Nefislerinizi düzeltmek, üzerinize borçtur. Siz düzelip doğru yolda bulunduktan sonra yolunu şaşıranlar size zarar veremez. (Maide/105)
Oysa ben Hz. Peygamberden şunları dinledim: 'Günah işleyen bir kavmin içinde o günahları yasaklayacak güç ve kuvvette bir kimse varsa buna rağmen yasaklamazsa, Allah Teâlâ'nın nez-i ilahîsinden bütün onları kapsayan bir azabın gelmesi onlar için pek yakındır'.(1)

2.2 Ashab'ın ve Alimlerin Sözleri

  • gencc

Ashab'ın ve Alimlerin Sözleri

Ebu Derda (r.a) şöyle demiştir:'Allah'a yemin olsun, siz ya iyiyi emredecek, kötüyü yasaklayacaksınız veya Allah Teâlâ size zâlim bir sultanı musallat kılacaktır ki, o sultan sizin büyüklerinize hürmet, küçüklerinize merhamet etmez. Sizin iyileriniz onun aleyhinde bedduada bulunurlar, bedduaları işe yaramaz. Allah'tan yardım isterler, fakat yardım görmezler. Allah'tan günahlarının bağışlanmasını dilerler, fakat bağışlanmazlar.'

Hz, Huzeyfe'ye 'dirilerin ölüsü kimdir?' diye sorduklarında, 'Eliyle, diliyle ve kalbiyle münkeri kötülemeyen kimsedir' cevabını vermiştir.

MİSVÂK

  • NaTuraL

Kullanılması çok yararlı olan ve Hz. Muhammed (s.a.s.)'in önemle tavsiye ettiği, diş fırçası vazifesini gören, hoş kokulu ve erâk adı verilen meyvesiz bir ağacın dallarından kesilip kullanılan parça. Diş temizliğinde kullanılan ince ağaç dalı. Misvâk'ın çoğulu "mesâvîk"dır. Sivâk, misvakla eş anlamlı olup hadis-i şeriflerde daha çok bu kelime kullanılmıştır. Çoğulu "esvike" dir.

İslâm dini temizliğe büyük bir önem vermiş ve temizliği imanın belirtilerinden saymıştır. Bedenin, namaz kılınacak yerin, iş veya ikamet yerinin, çevrenin, hatta insanların dinlenmek için oturdukları ağaç gölgesi ve benzeri pikrıik yerlerinin temiz tutulmasıyla ilgili emir ve tavsiyeleri sünnette bulmak mümkündür. Beden temizliği ile ilgili olmak üzere de, fıtrattan gelen ve geçmiş peygamberlerin de uyguladığı bazı temizlik noktalarına dikkat çekilmiştir. Tırnakların kesilmesi, koltuk altı ve kasık kıllarının temizlenmesi, bıyıkların uzun kısımlarının kesilmesi, sünnet olmak ve özellikle dişlerin temiz tutulması bunlar arasında sayılabilir (Fırtrat temizlikleri için bk. Müslim, Tahâre, 56; Ebû Dâvud, Tahâre, 29; Tirmizi, Edeb,14; Nesai, Zînet, 1; İbn Mâce, Tahâre, 8; Ahmed b. Hanbel, IV, 264, VI, 138).

MODA

  • NaTuraL

Modayı ikiye ayırarak anlatmamız ve bu konudaki hükmümüzü ondan sonra vermemiz gerekir.Giyinme, kuşanma ve süslenme biçimlerinin zamana ve bölgelere göre gösterdiği değişiklikleri moda diye değerlendirirsek bunun; tabii sınırlar içerisinde kalıp, israfa kaçılmayanı ve Kur'ân ve Sünnetin çizdiği helâllık sınırını aşmayanı, helâl olan türüdür. Ne var ki, Islâm'da buna moda değil de "örf' adı verilir ve her bölgenin cografi ve ekonomik şartlarına göre elbise biçimi, süslenme yöntemleri, değişik örfleri olur. Folklor dedikleri şey de bu cümleden sayılır ve bütün bunlar tabiî hayat akışı içerisinde zaman zaman değişebilir. Tekrar edersek modanın bu türlüsü ya da örf, Islâmî çerçeve içerisinde kaldığı sürece, değişik biçimlerde ortaya çıkabilir. Bu normaldır ve doğaldır. Insanın yaratılışı yeknesaklıktan yorulur, tekdüze hayat verimi azaltır, görevlerini yapma konusunda insana bıkkınlık ve yorgunluk verir. Zaten bütün insanların ihtiyaç, arzu ve zevkleri değişiktir. Hepsinin aynı kalıba girmesini istemek, hepsine aynı büyüklükte ayakkabı giydirmek gibi olur.

MUT'A NİKAHI NE DEMEKTİR. İSLAM DİNİNDE YERİ NEDİR?

  • NaTuraL

Mut'a nikahı, ücret mukabilinde belli bir süre için kadınla evlenmektir. Cahiliyette mübah olduğu gibi İslam'ın ilk günlerinde de mübahtı. Sonra nesh edilip yürürlükten kaldırırdı. Tirmizi şöyle diyor: "Mut'a nikahı İslam'ın ilk günlerinde idi. Adam bir şehre gittiğinde kimse ile tanışmadığından orada kalacağı süre kadar bir kadınla evlenebilir. O da eşyasına bakar, muhafaza eder, işini düzene kordu." Mut'a nikahının haram olduğuna dair ittifak vardır. Rafiziler ile Şiiler hariç bütün ulema haram olduğunu kabul ediyor.

İbn Abbas, mut'a nikahının uzun zaman nesh edilmediğini söylüyordu. Bilahare mensuh olduğunu kabul ederek ilan etti.