2006 yılı Haziran ayı konuları

Suzy ve Adnan

  • imdat sezer

Günler geçti. Adnan'ın gözleri her gün kırlarda Suzy'yi aradı. Fakat heyhat. Belki on gün ne yolu üzerinde ne de kı­zın evinin önünden geçerken ona raslamak mümkün olma­dı. Bu sükût genç zabitin kalbine saçılan kıvılcımları tutuş­turmakta idî. Meşhur bir psikoloji nazariyesine göre "ayrılık, tıpkı rüzgâr gibi hafif ateşleri söndürür ve fakat büyük ateşleri alevler" dedikleri gibi bu "bir kaç günlük ayrılık Ad­nan'ın kalbindei ateşi cidden tutuşturmuştu. Demek ki; bu çocuk bu casus kızı çok sevmişti. Bu sevgisinde de haklı idi. Gençti, yakışıklı idi, aşka ve sevgiye muhtaçtı. Gördüğü kız da cidden güzeldi.

Agac Altinda Bulusma

  • imdat sezer

Güneş şaşmıyan bir intizamla şark ufuklarını sıyırıp Arz-ı Mev'ud'a yayıldığı zaman her günkü canlılık yeniden başla­mıştı. Askerler sabah vazifelerini yapıyor ve talime hazırla­nıyorlardı.

Adnan alay kumandanına sabah raporuna gitmişti. Genç zabitin kafasında ve düşüncesinde sabah taliminden bir saat sonra Suzy ile buluşmak ve onunla daha sıkı görüşmek, se­vişmek ve anlaşmak hülyaları vardı. Delikanlı bu tatlı hülya­ların sarhoşluğu içinde genç ruhunun akislerinden ilham alarak çarpan kalbinin tatlı vuruşlarını dinliyordu. Hayat yo­lunda ve hassaten aşk yolunda toy ve tücrübesizdi. Sinirleri­nin yanıp kavrulduğu o heyecanlı günlerde aşk denilen mef­humun en meşru ve makbul olan kısmında da nice bol hic­ranlar ve elemler saklı olduğunu düşünemiyordu bile...

Köyün Kahvehanesi

  • imdat sezer

Ertesi akşam bir aksilik çıkmadan gelip geçti. Genç âşık çadırından çıktı, ağır ağır köye doğru yollandı. Akşamın loş­luğu yavaş yavaş ortalığa yayılmıya başlamış evlerde tek tuk lâmbalar yanmıştı. Adnan köy otelinin kahvesini pek yanlız buldu. Bu saatte herkes yemekte veyahud istirahatta idi. Kahve ocağındaki şişman Yahudi karısı Adnan'ı eski bir âşinâ ve dost gibi karşıladı.

Bu çocuk köyün biricik oturacak yeri olan bu kahveye belki yirmi defa gelmiş bir kenara oturmuş ya bir fincan kah­ve içmiş, arkadaşlariyle biraz vakit geçirdikten sonra vazife­sine dönmüştü.

Rüya âleminin tatli hülyalari

  • imdat sezer

Adnan karyolasına uzandığı vakit rüya âleminin tatlı hülyalarına daldı. Uykusunda sabaha kadar Suzy ile beraber bulundu. Fettan casus kızın, gencin şuuruna giren hayali kendisini yatağında da yalnız bırakmadı.

Benliğinden ayrılmıyan yalnız bir casus kızın hayali değil­di. Garip ve meşhum bir hiss-i kablelvuku bir ân onu bırak­mamıştı. Düşünüyor hafızasını zihnini yoruyor ve bu işin fe­na tarafını bulamıyordu. Ne olabilirdi?

Vatana fenalık etmiyordu ya!... Gerçi kendi ırkına yabancı, duygusu, kanı, karakteri bambaşka bir kızı ulu orta kendi­ne eş yapmak bir ordu zabiti İçin asla afvedilmiyecek bir hal­dir. Fakat Adnan kendisine göre bir teselli bulmuştu:

Gaflet ve Misafirperverlik(!)

  • imdat sezer

Günler geçti. Gencin gönlündeki yara da kapanmış gibi oldu. Harp mıntıkasında yeni yeni hazırlıklar, hareketler, faaliyetler de Adnan'ı ayrıca meşgul etti. Herşeyi unutmuş gibi idi. köyün semtine bile uğramaz oldu. Yolu düşse bile hay­vanını başka istikamete çevirir ve kırların bakir genişliklerin­de dört nala başka yollar takip ederdi.

Aşk yarası müzmin hastalıklara benzer. Geçti zan olundu­ğu bir anda ufak bir bahane ile kanadığı çok görülmüştür.

İşte bir gün, çadırında karyolasına uzanmış dinlenirken bîr neferin içeri girmek için müsaade istediğini gördü ve ona seslendi:

Casuslar Is Basinda

  • imdat sezer

Adnan yorgun bir uykudan gözünü açtığı zaman saat dördü geçiyordu. Suzy uyku mahmurluğunun bütün güzeliği ve beyaz geceliğinin lâhuti letafetiyle başı ucunda yüzünü ve saçlarını okşamakta idi.

"— Sabah oluyor Adnan, çadırlara gitmelisin."

Delikanlı çevik bir hareketle karyoladan fırladı. Sevgilisi­nin yüzünü gözünü aksadı ve giyinmeye başladı. Çabucak hazırlandı acele vedalaştı.

"— Suzy allaha ısmarladık. Yine görüşelim."

"— Güle güle Adnan. Yarın yine beklerim."

"—Yarın akşam gelemem. Fakat akşam talimi bittikten sonra, seni kırda vadi içindeki top ağacın altında beklerim."

Pusu ve Gercekler

  • imdat sezer

Güneş ufuklardan sıyrılmış, aydınlık azalmıştı. Alacaka­ranlıkta vadiye saptı ve atını yavaşlattı. Çimenli bir yoldan ağır ağır karargâha vardı. Cebinden zarfı çıkardı. Kumanda­nın çadırına doğru ilerliyordu. İçine bir kurt, şüphe düşmüş­tü. Zarfa dikkatle baktı ve bir değişiklik gözüne çarptı. Bu zarf açılmış ve sonradan kapanmışa benziyordu. Gerçi bunu yeknazarda anlamak mümkün değildi, fakat öyleye benzi­yordu. O anda Adnan beyninden vurulmuşa döndü. Herşey gözünün önünde canlanır gibi oldu... Demek son içtiği şara­bın verdiği sersemlik beyhude değilmiş. Şimdi bu şaraptan sonra daldığı ölüm uykusunu, etrafında dönen sahte aşk ko­medisini biraz anlar gibi oldu... Kendi kendine yavaş bir ses­le ve dişlerini gıcırdatarak mırıldandı:

Casuslarin Son Dakikari

  • imdat sezer

Suzy mahakeme edildiği Kalkilya Köyü'nün bir odasında hapis günlerini derin ıstıraplar ve müthiş kâbuslar içinde ge­çiriyordu.

Burada ölümün soğuk çehresi ve Azrail'in korkunç haya­linden başka kendisine arkadaş yoktu. Renginin pembeliği kayboldu. Güzelliğinin sihri azaldı ve işlediği büyük cinayetin, oynadığı nankör ve cani rolün bütün siyahlığı ru­huna aksetmiş oldu. Gençliği ve güzelliğine veda edecek, ci­billiyetsizliğin ve küfranın cezasın çekecekti. Şehvet, korku ve endişe ile karışık garip bir haleti ruhiye İçinde kıvranmak­ta ve mukadder saati beklemekte idî.

Polonya'da Liseli Yahudi Kizi

  • imdat sezer

Karakovi, 15 Ağustos 1911.

Bugün nasıl oldu, Viladimir, kapımızın önünden mağrur geçiyor. Kendisini çok beğenmiş bu asilzade, yahudi evleri­nin önünden geçmeği bile kendisine günah sayardı. Tabiat, beni nasıl bu gencin cazibesine kaptırmış ise onu da pervane gibi benim etrafımda dolaştırıyor. Önce, yahudilik bir ateşmis gibi kendisini yakacağından korkuyor. Hiç unutmuyo­rum, geçen sene karşımızdaki parkta gezinirken yanıma so­kulmuştu. Mektepte ırkımız aleyhinde söylediği sözleri dü­şünerek yüzümü biraz yan tarafa çevirmiştim. Bundan alın­dı:

Hareketlilik Izleri

  • imdat sezer

12 Eylül 1911

Mektebin bahçesinde Viladimir'le yanyanayız. Gözlerimiz birbiriyle konuşuyor. Onun parlak ve yakıcı gözlerinin ateşi içimi kavuruyor. Gururumu kırdım ve Dünya'ya geldi­ğim günden beri beni tesiri altına alan hislerden sıyrılmak için nefsimi zorladım ve gülümseyerek Viladimir'e sokul­dum:
"— Bu nefretle bakış, bu bizden uzaklaşsın, bu yabancılık neden Viladimir?"
"— Yalnız sana değil, senin ırkına karşı biz böyleyiz. Az şeyler mi işittik hakkınızda?.. Bunlarda ne kadar mübalâğa olsa, yine de bir hakikat vardır içinde.. Polonya'nın felâketi ne sebep sissiniz, insanlığın tümü sizden şikayetçi..."

Göç Planlari

  • imdat sezer

21 Teşrinevvel 1911

Aman yarabbi ne soğuk bir gün. Yağmur insanın ilikleri­ne işleyor. Öğleden sonra sulu ve cıvık bir kar yağıyor. Kas­vetli bir gün!.. Esasen aylardan beri ruhum karanlıklara gö­mülü. Kararsız, ümitsiz ve şaşkın bir haldeyim. Yoksa Viladimir'i, bu bizden olmayan, bizden tiksinen hristiyan çocuğunu seviyor muyum, o da beni seviyor mu? insanlardan ni­çin böyle türlü düşünceler ve saçma fikirlerle birbirine düş­man kesiliyor, birbirinin inancı ve görüşü onları yekdiğerine düşman ediyor, yoksa tabiatta mı var bu? O kadar kararsı­zım ki... İnsan denilen mahlûk, telkin denilen canavarın tesiri altında, bu muhakkak. Eğer ben, bir yahudi ana, babadan Dünya'ya gelmeyip te meselâ budist bir anadan doğmuş olsa idim, şimdi Dünya'yı bambaşka görecek ve insanları seve­cektim, insanlar da bizi sevecekti.

Israil'e Dogru Yolculuk

  • imdat sezer

1 Kânunsâni 1912

Bugün goyimlerin yıl başı. Dün gece ne çılgınca eğlendi­ler. Sokaklar onların naralariyle çınladı. Sanki Senpetersburg'da hiç bir şeyler olmamış gibi!.. Bunu düşündükçe bu kâbustan ebediyen kurtulamıyacağımızdan dolayı sonsuz bir sevinç duyuyor, ümitlere kapılıyor, istikbale emniyetle bakı­yoruz. Onbeş gün sokağa çıkmadık. Babam diyor ki:

"— Artık önünüze kesin ufuklar açılıyor, hür ve serazat yaşayacağız! Böyle havası bozulmuş, kalabalık bir goyim şehrinde değil, ufukları geniş, kalabalık bir goyim şehrinde değil, ufukları geniş, havası bol, hayatı sakin ve yalnız ırkdaşlarımızdan ibaret köyler, kasabacıklarda yaşayacağız.

Israil'in fedakâr kizlari!

  • imdat sezer

22 Şubat 1912

Şu, hayaliyle gençliğimizi doldurduğumuz, ruhlarımızla yaşattığımız Karmel Bağları, ta uzaklardan bize kucak açmış, bizi bağrına basacak gibi olanca azamet ve heybetiyle karşı­mıza dikildi. Bir çok hikâyelerini ve efsanelerini dinlediğimiz Karmel... Yeruşalemî, Akdeniz'in mavi sularından kıskanı­yor ve goyimlerin nazarlarından saklıyor gibi deryalara per­de çekmiş yüce dağlar!.. Gemi süratie Hayfa limanına yakla­şıyor. Saat tam on iki... Hayfa limanındayız.

Gemi uzakta demir attı. Bize daha evvel Hayfa'ya çıkaca­ğımızı söylemişlerdi. Gemi içinde bir hareket yok. Karantina memuru geldi, gitti. Vapurda hafif dedikodular başladı. Türkler bizi karaya çıkarmayacaklar. Yaşlılar ve aklı erenler diyor ki: