2006 yılı Ekim ayı konuları

NİMETLERİN KADRİNİ BİLMEKTE ÖLÇÜ

  • Nalan

Allah Teâlâ'nın takdir ve taksim buyurduğu rızkın değerini bilmek, hem nimetin devamlı olmasına ve hem de rızâî ilâhî'yi kazanmamıza vesile olur. Nimeti hor görmek, onun elden çıkmasına ve çok zor bir hayat çilesi içine düşmeye sebep teşkil eder. Yüce Rezzâkımızın ihsân ettiği nimetleri hakir görmemek için dinimizin gösterdiği ölçülere uygun hareket etmek zorundayız. Bahsi geçen ölçüleri şöyle hulâsa edebiliriz:

a) Kendimizden yüksek olana bakmamak:
Bir kimse kendisinden daha varlıklı bir insanın konforlu hayatına bakacak olursa elindeki nimetleri küçümsemeye ve hor görmeye başlar. Böyle bir tavır içine girmek, yüce Rabbimizin rızasına ters düşer. Bu sebeple Resûlüllah (s.a.v.) bizleri uyarmakta ve "(Maddi varlıkta) sizden daha aşağıda olana bakınız, sizden üstün olana göz dikmeyiniz. Bu davranış, Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetlerini hor görmemenize daha lâyıktır" (1) buyurmaktadır.

HAYVANLARA ACIMADA ÖLÇÜ

  • Nalan

Yeryüzünün efendisi olarak yaratılan insan, kendisine hizmet eden canlıları acıyarak kullanmakla mükelleftir. Bu itibarla, binmekte ve çift sürmekte kullanacağı hayvanlara merhametle muamele edecektir. Engin bir merhametin sahibi bulunan Peygamberimiz "Dili söylemez hayvanlara karşı Allah'tan sakının" (1) buyurmaktadır. Bize hizmet veren canlılara karşı vazifelerimizi şöyle sıralayabiliriz:

a) Herhangi bir hayvanı bağlıyarak atış hedefi yapmamalıdır. Resûlullah (s.a.v.) böyle bir davranışı şiddetle yasaklamıştır (2).

b) Hayvanları birbiri aleyhine kızıştırıp "Yarış" veya "Dövüş" adı altında birbininin üzerine saldırtmamalıdır. Köpek boğuşturmak, koç tokuşturmak, boğa veya deve güreştirmek gibi işler, kâinatın yegâne efendisi bulunan Hz. Muhammed (s.a.v.) tarafından yasaklanmıştır (3).

MİLLİYETÇİLİKTE ÖLÇÜ

  • Nalan

Millet, şeriat ve din aynı mânâya gelen değişik lafızlar olmaktadır. "Ak" kelimesini duyduğumuz zaman hangi rengi anlıyor isek "beyaz" lafzından da aynı rengi anlamaktayız. Bu mevzûu biraz açalım. "Millet", din kelimesi gibi, Allah Teâlâ'nın kulları için meşrû kıldığı şeyin ismidir. Din ile millet arasındaki fark, (kullanma yönündendir ve) ancak peygambere muzâf olarak istimâl olunur. Cenâb-ı Hakk'a ve insanlardan bir ferde izafetle istimâl olunmaz, "millet'ullah" veya "milleti Zeyd' denilmez. Din kelimesi bu istikamette kullanılabilmekte, "dinullah" ve "Zeyd'in dini (İslâmdır)" denilebilmektedir (1).

VASİYYETLERDE ÖLÇÜ

  • Nalan

Vasiyyet, bir malı veya menfaati ölümden sonraya izafetle bir şahsa yahut beşeriyetin yararına hizmet veren bir hayır müessesesine bedelsiz olarak temlik etmektir.

Vasiyyet, kazandığımız servetten başkalarını faydalandırmak gayesi ile hayırlı işlere para harcanmasını veya insanlığa yararı olacak tesisler kurulmasını emredip, bunları tamamlamaya yetecek bir servel bırakmaktır.
Yapılacak vasiyyetin geçerli olabilmesi için iki şeye dikkat edilmesi gerekmektedir. Şöyle ki;

1- "Fakirlere, camilere veya su hayrına sarf edilmesi" şeklinde ve mutlak bir ifade ile vasiyyet yapılırsa, herhangi bir kimse tarafından kabul edilmeye hâcet kalmaksızın, sadece vasiyyet yapan kimsenin teklifi ile geçerli olur.

HASTA ZİYARETİNDE ÖLÇÜ

  • Nalan

Müslüman bir kimse için hasta ziyareti, İslâmî bir vazifedir. Bu mü-kellefiyeti yerine getirmemek, âhiret hayatında sorumlu olmaya sebep olur. Bu iddiamızı bir hadis-i kudsî ile vesikalandırmak isteriz: Aziz ve Celil olan Allah, kıyamet günü (bir kula hitaben) şöyle buyuracak: Ey Âdem oğlu! Ben hastalanmıştım da sen beni ziyaret etmedin. Kul: "Ey Rabbim! Sen âlemlerin Rabbisin. Ben, seni nasıl ziyaret edebilirim?" der. Cenâb-ı Hak: "Bilmiyormusun, falan kulum hastalandı da sen onu ziyaret etmedin? Bilmiyor muydun ki, şayet sen onu ziyaret etseydin beni (m rızamı) onun yanında bulacaktın... (1).

VEFAT EDEN KİMSENİN MALINA TAALLUK EDEN HAKLARDA ÖLÇÜ

  • Nalan

İnsan, hayatta kaldığı müddetçe, mal edinme ve meşru bir şekilde servetinden faydalanma hakkına sahiptir. Bu maldan aile efradının nafakasına harcar, muhtaçlara yardımda bulunur, misafirlere ikram ve yoksullara itâm eder. Serveti artıp nisap seviyesine ulaştığı zaman zekât vermekle, kurban kesmekle mükellef olur.

Fâni hayattan ayrılacağını kesinleştiren bir hastalıkla yatağa düştüğü vakit, malında tasarruf hakkı üçte bire iner. Yapacağı vasiyyetler de bu mikdarla sınırlanmış olacaktır. Şayet bu ölçü dışına taşan tasarrufa kalkışacak olursa, varis namzedleri, -dilerlerse- hukukî mercilere müracaat ederek, ileride kendilerine intikal edecek malın korumaya alınmasını isteyebilirler.

ISKAT-I SALAT (DEVİR) YAPMAKTA ÖLÇÜ

  • Nalan

Fıkıh kitaplarında "ıskât-ı salât" ismiyle zikredilen muamele: Na-maz kılmakla mükellef bulunan bir müslümanın, imâ ile olsun kılmaya kudreti varken edâ etmediği namazları kaza da etmeden ömrü son bu-lursa, bunların ıskatı için vasiyyette bulunması lâzımdır (1).

Kazaya kalmış her gün için beş vakit farz namaz ile vitir namazının -ki altı namaz olmaktadır- affedilmesi ümidi ile yapılan tasadduk muamelesine "Iskât-ı salât" denilmektedir. Bu namazların uhrevî mesuliyetinden kurtulma ümidi ile vasiyyet edilmesi gerekir (2).

Bedenî bir ibadet olan namazda vekalet câiz olmaz. Fakat tasadduk edilebilir. Bir şahsın orucunu başka bir ferdin tutamıyacağı ve namazını da kılamıyacağı, bir hadis-i şerifte ifade edilirken onun adına sadaka verilebileceği tasrih ve tavsiye olunmaktadır (3).

CENAZENİN TEZKİYESİNDE DİKKAT EDİLECEK ÖLÇÜLER

  • Nalan

Vefat eden bir kimsenin cenazesinde toplanan cemâate, "Huzurunuzdaki bu mevtayı hayatında iken nasıl bilirdiniz?" diye sorulmasına ve bunu verilen cevaba "Tezkiye" adı verilmektedir. Bazı kimseler, tezkiyenin yapılmaması fikrini savunmakta ve mahzurlarını şöyle sıralamaktadırlar:

a) Kötü olan bir kimse hakkında "iyi biliriz" demek yalancılık olur.

b) Bir şahsı kötülükleri ile anmak gıybet olur Kendini müdafaadan aciz kalmış bir mevtayı hataları ile yâdetmek daha ağır bir suçtur.

c) İyi kimseye "kötü" vasfını sıvamak ise iftiradır.

d) İyi tarafları ile hataları da bulunan bir kimse hakkında "iyi biliriz" demek, itiraza müsait bir beyandır.

TAZİYET (BAŞSAĞLIĞI DİLEMEK) TE ÖLÇÜ

  • Nalan

Taziyet, vefat etmiş bir kimsenin hayattaki yakınlarına "Başınız sağ olsun" şeklinde dilekte ve sabır tavsiyesinde bulunmakdır. Bu, İslami bir vazife ve insânî bir davranıştır. Bunu yerine getirirken cenazenin yakınlarının ve onlara taziyette bulunacak kimselerin dikkat etmesi gereken bazı ölçüler bulunmaktadır. Bu medenî vazifeyi yerine getirirken İslâmî ölçüleri dikkate almak, Hakk'ın katında makbul ve hal-kın yanında mahbub olmamıza vesile olur. Bu ölçüleri şöyle sıralayabiliriz:

a) Vefat eden kimsenin yakını bulunan şahıs, üç günü geçmemek üzere evinde oturup başsağlığı dileğini arzetmeye gelenleri kabul edip onların samimi tavsiyelerine uyarak sabrı iltizam etmelidir. Bu vazife ancak bir defa yapılır ve bu zaman içerisinde ifâ edilir. Şayet cenazenin yakını bulunan şahıs taşrada ise, ancak o zaman üç günden sonra da başsağlığı dilenebilir. Başınız sağ olsun, dileği müstehap bulunmaktadır.

ŞEHİD OLABİLMEDE İSLÂMÎ ÖLÇÜLER

  • Nalan

Şehid, Allah yolunda ve ulvî bir gaye uğrunda canını feda eden bir müslümana denilmektedir. Bu fedakârlığı göstererek dinini ve vatanını koruyan bu insana şehid denilmesi, cennete gireceğine şahitlik edilmesinden dolayıdır.

İslâmî ölçüler dikkate alındığı zaman, bu yüce rütbeye erişmenin kolay olmadığını ve bazı hususlara dikkat gösterilmesi gerektiğini anlıyoruz. Bu iddiamızın belgesini teşkil eden bir hadis-i şerifte şöyle açıklanmaktadır:

Bir şahıs Peygamber (s.a.v.)' e gelip, "Ey Allah'ın Resûlü! Bir adam, ganimet (malı elde etmek) için; bir başkası, (adı) anılsın diye; diğer bir şahıs da (kahramanlık derecesi) görülsün düşüncesiyle harp ediyor. (Bunlardan) kim Allah yolunda (savaşmış) dır?" dedi. Resûl-i Ekrem (s.a.v.): "Kim Allah'ın (tevhid) kelimesi en üstün olsun diye dövüştü ise, işte o, Allah yolunda (savaşmış) tır" (1) buyurdu. Bu anlayışı hayatı boyunca gaye edinen ve akılların muallimi bulunan Peygamberimiz, savaşa başlıyacağında, "Yâ Allah! Yardımcım ancak sensin. Lütfunla hareket edeceğim, senin (yardımın) ile saldıracağım, senin (te'yidinle) dövüşeceğim" (2) derdi.

KABİR ZİYARETLERİNDE İSLAMİ ÖLÇÜLER

  • Nalan

Aramızdan ayrılıp ebedî hayata göç etmiş bulunan müslümanlann kabirlerini ziyaret, erkekler için menduptur. Ziyaret eden için, ibret ve hidayet; mevtâ için, rahmet ve mağfiret vesilesidir. Akılların muallimi vicdanların mürebbisi bulunan Peygamberimiz, "Kabirleri ziyaret ediniz. Bu, bâtıl (bir davranış) tır demeyiniz" (1) hadis-i şerifi ile kabir ziyaretinin meşruiyetini haber vermiş ve bu işin hikmet ve faydasını diğer bir hadis-i nebevilerinde şöyle açıklamıştır: "Kabirleri ziyaret ediniz.Çünkü o (ziyaret) ölümü hatırlatır" (2). Ölümü hatırlamak ihtirasları gemler ve insanın doğru yolda devamını temin eder.

SONSÖZ

  • Nalan

Yâ Rabbenâ, yâ Rabbenâ,
Sana lâyık hamd-ü senâ,
Yapmaktan acizim mutlak,
Yardım eyle herdem bana.

Resûlüne her an selam,
Hâlisâne her ihtirâm,
Ona olsun hem âline,
Ashâbına; onlar kirâm.

Bize ölçü kitap, sünnet,
Kıyâs ile icmâ ümmet;
Bunlardadır şaşmaz hüküm,
Hep bunlarda eşsiz rahmet.

"Akıl bana yeter" deme,
Nefse uyup söz söyleme;
Akıl aciz bir yaratık,
Din ahkâmın terk eyleme.

Nusret ettin zâtın bildim,
Lutf eyledin kulun oldum,
Tevfikin ermemiş olsa,
Yaya kalır yorulurdum.

Gayret verdin sarf eyledim,
İbret sundun fark eyledim,

Liselere Bakınız Halimizi Anlarsınız

  • Sururi Bal

RÜZGAR eken fırtına biçermiş... Fırtına eken kasırga biçermiş... Kasırga eken tayfun biçermiş... Dinsizlik ve densizlik eken acaba ne biçermiş?.. Cevap vermek için uzun uzun düşünmeye hacet yok. A benim cânım, manzaraya bak anlarsın...

*

Bir ülkenin halini, geleceğini anlamak isteyenler onun liselerine baksınlar. Liseleri parlak ve vasıflı ise hal ve gelecek de parlaktır. Berbat ise, istikbal karanlıktır.

*

Yıl 1928. İstanbul’un ve ülkenin ünlü liselerinden İstanbul Erkek Lisesi’nde yaramaz bir öğrenci muallimin sandalyasına bir raptiye koyuyor, adamcağız oturunca batıyor ve hâdiseye hemen el konuluyor. “Raptiyeyi kim koydu?” Öğrenciler sır vermiyor, suçluyu söylemiyor. Bunun üzerine, o sınıftaki bütün öğrencilerin hepsi birden hemen okuldan atılıyor...

Yorma Yüreğini Aşktan Usanacaksın

  • imdat sezer

Çehresi değişmiş sevinçlerimin hayallere perçinlenmiş yanında nasıl da unuttum seni sormayı? Örselenmiş kuytulara pası gitmemiş delilikleri kazırken, hayaline bir daha bakmayı unuttum.
Kirli sokakların kaldırımları öğütürken taşralı bedenimi, o çocuksu bakışlarını masum heveslerin yanına koymayı unuttum işte... Körelenin hisler değil de, kendim olduğunu söylemeyi unuttum. Anlamsız kalabalıkların etrafına uçuştuğu günlerde, ben tomurcuğa bile durmamıştım. Oysa pembeydi yüzünü dahi göremediğin çiçek... Yaban gülü müydüm neydim? Yabancılara karşı ürkek, sana dünden meyilli...

Kadınlarla tokalaşmak

  • imdat sezer

Bugünlerde gazete sütunlarına ve TV ekranlarına yansıyan, “kadınlarla tokalaşma” konusunda acaba dinimizin hükmü nedir ve Peygamberimizin örnek tatbikatı nasıldır? Kur’an-i Kerim’deki “Zinaya yaklaşmayınız” emri gayet açıktır. Bu emirle, zina yapmak şöyle dursun, zinaya giden bütün yollar bile yasaklanmaktadır. İki cins arasındaki, dokunmak/tutmak gibi fiiller, zinadan önceki hareketler oldu?u içindir ki, İslâm dini meşru olmayan bu fiilleri de yasaklamıştır.

Bir TV kanalında Ali Rıza Demircan Hocamızın da söylediği gibi, bu fiillerin zinaya en yakın olanı dokunmak, yani temastır. Tokalaşmada da temas olduğuna göre, bunun dinimize göre hükmünü bilmemiz icap eder.