2006 yılı Ekim ayı konuları

HİTAN (SÜNNET) AMELİYATINDA İSLÂMÎ ÖLÇÜ

  • Nalan

Erkek çocuklarının sünnet ettirilmesine, dinî ıstılah yönünden "hitân" adı verilmektedir. Bu operasyon, İslâm fıtratına ve insan sağlığına uygun olması sebebiyle, çok eski tarihlerde başlamış ve halen devam etmektedir. İnsanın yaratılışı yönünden ele alındığı zaman, Hz. Âdem'e; insanlar tarafından tatbika başlanması cihetinden incelendiğinde Hz. İbrahim'e dayanmaktadır. "İbrahim aleyhisselâm, (ormanda odun kestiği sırada gelen vahiy üzerine) elinde bulunan keserle kendi-ni sünnet etmiştir (1). Oğlu Hz. İshâk'ı yedi günlük iken, İsmail aleyhisselâmı onüç yaşında bulunduğu sırada sünnet ettiği açıklanmaktadır (2).

PEYGAMBERİMİZİN SOY ŞECERESİNİ TANIMADA ÖLÇÜ

  • Nalan

Şecere-i Âdem'in en değerli semeresi bulunan Hz. Muhammed (s.a.v.)'in şeceresini tanımak, her müslüman için bir vazifedir. Resûlullah (s.a.v.), peygamberzâde peygamber Hz. İsmail'in soyun-dandır. Bu hususu muhtasaran açıklamak istiyoruz.

Hz. İbrahim'in dört evliliği olmuş ve bu izdivaçlardan ön üç evladı dünyaya gelmiştir. Şöyle ki: ilk evliliği Hz.Sâre ile olmuştur. Yaşı ilerlediği halde uzun müddet çocuğu olmamıştı. Aile içindeki bu boşluğu doldurmasını Cenâb-ı Hakk'a yaptığı "Rabbim! Bana sâlihlerden (bir çocuk hibe et" (1) duası ile niyaz etmiş idi.

Rîbadan (faizden) Sakınmak

  • Deniz

"Ribâ (fâiz) yiyenler, kendilerini şeytan çarpmış (birer mecnun)dan başka bir halde (kabirlerinden) kalkamazlar,.." (Sûre-i Bakara 275).

Ribâ, lügat itibariyle ziyadeleşmek ve nemalanıp artmak manasına olup daha sonra "fâiz" adî verilen hususi bir ziyadeye isim olmuştur. Dinî terimler dik­kate alındığı zaman bu ifade biraz daha genişlik ve derinlik kazanmaktadır. Şöyle ki: Akit yapan iki ki­şiden birisine şart kılınmış ve karşılıksız olan ziyadeliktir.

Cins ve miktarları bir olan iki şey, birbiriyle mü­bâdele edildiğinde bir taraf için kabul edilen mal fazlasına "fâiz" adı verilmektedir.

İhtikardan Sakınmak

  • Deniz

"İhtikâr yapan mel'undur (Feyz'ül-kadir c. 6, S. 262).
Allah Teâlâ'nın haram kıldığı davranışlardan biri de ihtikârdır. Halk dilinde buna "stokculuk" adı veril­mektedir.

İhtikâr, yaşadığı şehrin piyasasından umumun ih­tiyacına ait maddeleri, toplayıp pahalandığı zaman satma gayesi gütmektir.

Muhtekir, günahkârdır ve bu yoldan elde edilen kazanç haramdır. Halkın ihtiyaçlarını başka bir bel­deden getirip de pahalandığı vakit satma gayesiyle saklamak, imam Ebû Yusuf'a göre ihtikar olup mek­ruh sayılmıştır.

Kâmil bir imana sahip olan bir kimse, halkın muh­taç olduğu gıda ve sair ihtiyaç maddelerini dışardan temin ederek halkı sıkıntıdan kurtarırsa, hem faydalı bir iş görmenin sevabına ve hem de rızık bolluğuna erişmiş olur. Zîrâ halkı darlıktan kurtaran kimseye Cenab-ı Hak bol rızık verir.

Haram Yemekten Sakınmak

  • Deniz

"Ey insanlar, yerdeki şeylerden helâl ve temiz olmak şartıyle yiyin. Şeytanın adımla­rına uymayın. Çünkü o, size hakikaten apa­çık bir düşmandır" (Sûrei Bakara 168).

Yiyip içme, hayatın gayesi değil, yaşamanın va­sıtasıdır. Bu noktadan söze başlayarak ifade etmek isterim ki, "yemek için yaşamıyoruz, ancak yaşa­mak için yiyoruz". Bu ince farkı dikkatten uzak tut­mayan münevver bir genç, rızkını kazanırken helâl ve temiz olmasına çok dikkat etmelidir. Canımızın çektiği veya önümüze getirilen her şeyi değil, dini­mizce yasaklanmayan şeyleri yiyip içmeliyiz.

Emânete Hıyanet Etmekten Sakınmak

  • Deniz

"Emâneti sana emanet eden (sahibine) ver. Sana hıyanet edene dahî hıyanet etme" (Ebû Davud c. 3, s. 290).

Değerli Gençler!
Emânete riâyet, imanın kemâl derecesine ulaş­masına ve insanlar arasında itimat ve mahabbetin devamına sebeptir. Emânete hıyanet, imanın zeva­line ve halkın arasında güvensizliğin yayılmasına müessir olmaktadır.

Emânet "korunup saklanması ve eksiksiz olarak sahibine iâde edilmesi gereken şey" demektir. Ko­runması gereken şey, bir mal olabileceği gibi, bir namus ve milletin geleceğiyle ilgili bir devlet sırrı da olabilir. Hangi çeşit emanet olursa olsun, onu koru­mamak hıyanet suçu işlemek olur.

Sözleşmeye Vefasızlıktan Sakınmak

  • Deniz

"Emânet(e riâyet)i olmayanın imanı yoktur, ahd(e vefâs)ı olmayanın dini(ne bağlılığı) yok­tur" (Feyz'ül-kadir c. 6, s. 381).

İslâm dininin potasında erimiş ve sünnet-i seniy­ye kalıplarında şekillenmiş bulunan bir müslüman, sözünde doğru ve sözleşmesinde vefalı olmak zo­rundadır. İctimâî huzurun uzun ömürlü olabilmesi, mü'minlerin bu yüksek seviyeyi korumasına bağlı­dır.

Sözleşmeye sadakat ve ahde vefa, İslami bir mü­kellefiyettir. İsterse muahedeyi yapan taraflardan bi­ri gayri müslim olsun. Zirâ verilen söz, Allah adına verilmiş olmaktadır.

Fitne ve Fesattan Sakınmak

  • Deniz

"Fitne uyumaktadır. Allah onu uyandırana lâ'net etsin" (Feyz'ül-kadir c. 4, s. 461).

Fitne, insanların hak olan yoldan ayrılmasına, cemiyetin nizamının ve halkın ahlâkının bozulma­sına sebep olan hadiselerdir. Fesat, halkın arasın­daki sevgiyi sarsan ve cemiyette tedavisi imkânsız yaralar açıp kardeşi kardeşe hasım hâline getiren bozgunculuktur.

Geçmiş zamanlarda halkı birbirine düşüren ve dövüştüren bir takım fitneler olmuş; zamanımızda da olmaktadır. Gelecek yıllarda böyle sarsıntıların ol­ması ihtimâl dahilindedir.

Tarih boyunca bir takım kargaşalar zuhur etmiş ve beşeri toplulukları çeşitli ve feci felâketlere sü­rüklemiştir. Geçmişteki fitnelerin bir kısmı siyasi ka­nallardan gelmiş, bazısı da İslâm dininin düşmanları tarafından tezgahlanmıştır.

PEYGAMBERİMİZİN SÜT ANNELERİNİ VE SÜT KARDEŞLERİNİ TANIMADA ÖLÇÜ

  • Nalan

Kâinatın biricik efendisine süt annelik yapan üç muhterem kadın vardır. Bunları sırası ile ifade edelim:

1- Süveybe:
Ebû Leheb'in cariyesi bulunan Süveybe, oğlu Mesruh ile birlikte Peygamber (s.a.v.)'i emzirmiştir Daha önce, Resûl-i Ekrem'in amcası bulunan Hz. Hamza (r.a.)'e de süt annelik yapan Süveybe, daha sonra Ebû Seleme (r.a.)'i de emzirmiş bulunmaktadır. Bu emzirme, Halime-i Sa'diye'den önceki günlerde olmuştur.

Resûlullah (s.a.v,), Mekke'de bulunduğu sırada, Süveybe'yi ziyaret eder, hatırını sorar ve kendisine yardımda bulunurdu. Medinei Mü-nevvere'ye hicret ettikten sonra da bu ilgisini devam ettirmiş ve ona giyecek elbiseler göndermiştir. Hz. Hatice vâlidemiz, bu kadını alıp azat etmek istemiş ise de, Ebû Leheb buna rıza göstermemiş, daha sonra kendisi onu hürriyetine kavuşturmuştur.

VAKIF KURMADA VE VAKIFLARI KORUMADA ÖLÇÜ

  • Nalan

Vakıf; bir mülkün menfaatini halka tahsis edip aynını, Allah Teâlâ'nın mülkü hükmünde olarak, temlik ve temellükten ebediyyen men etmektir. Dinimizin yayılması, halkın istifade edeceği ilimlerin çoğalması ve hastaların tedavisi gibi düşünceler ile hayır müesseseleri kurmak ve bunların korunması için çalışmak, islâmî bir vecibe olduğu kadar insâni bir vazifedir.

İçlerinde Allah Teâlâ'ya ibadet edilen camiler ve mescidler, ilim neşreden medreseler ve mektepler, kütüphaneler ve içinde bulunan değerli eserler, çeşmeler ve bekâr hamamları, dârüşşefekalar ve hastaneier hep bu hayırlı niyyetin tezahürü olarak vücut bulmuş kıymetli eserler olmaktadır.

YOLCULUĞA ÇIKACAK KİMSELERİN RİAYET EDECEĞİ İSLÂMÎ ÖLÇÜLER

  • Nalan

İnsan, çeşitli sebeplerle yolculuk yapmak zorunda kalmaktadır. Bu seyahat, gerek ticaret maksadı ile olsun, gerekse hac vazifesini ifa gibi ibadet düşüncesiyle yapılsın, İslâmî ölçülere uygun bir şekilde devam ettirilmelidir. Bilgisiz davranışlarla ve ölçüsüz hareketlerle yapılan sefer, hayırdan uzak olur. Yolculuğumuzu Allah Resûlünün sünnetleri ile renklendirmeli, İslâmî ölçülerle ahenklendirmeli ve dualarla bereketlendirmelidir. Şöyle ki:

a) Yolculuğa çıkacağında iki rek'at namaz kılmalı:
Sefer hazırlığı tamam olunca iki rek'at namaz kılmalı; birinci rek'atte Fâtihadan sonra "Kâfirûn" sûresini, ikinci rek'atte sûrei ihlâsı okumalıdır. Güven içinde ve dinî ölçülere uygun biçimde gidip, salimen dönüş yapabilmek için duâda bulunmalıdır.

KALP HUZURUNA ERMEDE ÖLÇÜ

  • Nalan

Kalp ile kalıp kelimeleri arasında, harfler bakımından yakınlık varsa da delâlet ettikleri mânâ yönünden büyük farklılık vardır. Vücut yapısının rahatlığı ile kalbin huzuru, birbirinden tamamen ayn şeylerdir. Bunu ayırt edemeyen kimseler, konforda huzur arama yanlışına saplanmaktadırlar. Aradığını bulamayan ve muhtaç bulunduğu feyze mazhar olamayan kalplerde çırpınma başlamakta ve -gitgide- bunalıma dönüşmektedir.

Kalp iki şeyden rahatsız olur:
a) Sahibinin günaha yönelmesinden;

b) Şahsın zikrullahtan uzak olmasından.
Kalbinde huzur arayan kimse, önce isyandan uzaklaşmak zorundadır. Ashâbtan Nevvâs bin Sem'ân (r.a.); Peygamber (s.a.v.)'den, günahın mahiyetini tesbit için bir ölçü lütfetmesini istemişti. Resûl-i Ekrem (s.a.v.), "Günah, senin göğsünde (tereddüt) dokuyan şey ile insanların muttali olmasından hoşlanmadığın şeydir" (1) cevabını verdi. Cenâb-ı Hakk'ın beşerin sadrına yerleştirdiği bu manevî alarm cihazı, kişinin isyana yönelmesi ile sinyal vermeye başlar. Bu ikazlardan tedirgin olan kalp, huzurdan mahrum kalır.

FELÂH VE KURTULUŞUN ÖLÇÜLERİ

  • Nalan

Aklı başında olan ve geleceğini düşünen bir kimse, korktuğundan emin olmak ve felâha ermek ister. Bu arzu, kuru bir temenni olarak kaldıkça felaha kavuşmak mümkün değildir. Akl-ı selim sahibi bir insan enine boyuna tefekkür ederek felâhı ararsa Cenâb-ı Hak da ona kurtu-luşun yolunu açar. Halka hak olan yolu gösteren Resûl-i Ekrem, "Kendisine öz (lü bir akıl) verilen, felâhı bulur" (1) buyurmuştur.

Felâh, dünya ve ahiretle ilgili olmak üzere iki kısımdır. Şöyle ki Dünyanın felâhı:


Fâni hayatın hoş bir hale geleceği saadetlerle mesut ve muzaffer olmaktır. Bu mânâdaki felâh; zenginlik, makam ve şeref gibi şeylerdir.

İLAHÎ İMTİYAZLARA NAİLİYET ÖLÇÜLERİ

  • Nalan

Âdemoğlunun imtiyazlarım tesbitte, akıldan mahrum bulunan canlılar ve beşerî topluluklar ile mukayese olmak üzere, iki yol vardır. İnsan, fizikî yapısının ihtiva ettiği maddelerin çokluğu ile madenlerden; gelişmesinde görülen hassasiyet cihetiyle bitkilerden; aklı ve tefekkürü ile hayvanlardan üstün bulunmaktadır.

Âhsen-i takvim sırrına mazhar olarak yaratılan insan, iman ile gayri müslimlerden; imanının kemal derecesine gelmesiyle avam tabakasından; kerametiyle kâmil mü'minlerden mümtaz bulunmaktadır. Bu imtiyazı, Kur'ân-ı Kerim'den örnekler göstererek vesikalandırmak istiyoruz: Hani melekler "Ey Meryem! Şübhesiz ki Allah sana seçkin bir hususiyet verdi. Senî tertemiz (büyüttü). Seni âlemlerin kadınları üzerine mümtaz kıldı" (1).

İTAATTA ÖLÇÜ

  • Nalan

Beşerî sahada yerini alan insanlar, ya emir verme veya itaat gösterme mevkîinde bulunmaktadırlar. Amir, meşruiyet çizgisini aşacak olursa zulme; memur, dine ve umûmî ahlâka aykırı isteklere boyun eğerse şahsiyetsizliğe düşer. Her iki sınıfı ifrat ve tefritten koruyacak şey, itaatle ilgili dinî ölçülere dikkat göstermektir.

İnsanın insana göstereceği itaat, mutlak mânâda olmayıp, "Allah'a isyan" teşkil etmiyecek işlerle kayıtlı bulunmaktadır. Bu hikmeti tesbit eden bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmaktadır: "İtaat, ancak mâ'rufta (islâm dinine uygun hususta) olacaktır" (1). Zira "Allah'a isyan olar yerde kula itaat (mecburiyeti) yoktur" (2).