2006 yılı Eylul ayı konuları

Ölümden Korkuyorum

  • imdat sezer

Ashab-ı kiramdan bir zat Rasulullah Efendimize gelerek" ya Resulallah ölümden korkuyorum "dedi.

Efendimiz (s.a.v.) ona "malından birazını infak et, onu ahirete gönder " buyurdu. bunun üzerine o sahabi denileni yaptı.

Bir müddet sonra tekrar geldiginde "artık ölümden korkmadıgını" söyledi.

Resulullah Efendimiz (s.a.v.) tebessüm ederek "insan oğlu böyledir malı nerede ise gözüde orada olur " buyurdu.

Seyh Edebali`den Osman Gaziye Nasihat

  • imdat sezer

Oğul,

İnsan vardır, şafak vaktinde doğar,gün batarken ölürler!
Unutma ki dünya sandığın kadar büyük değildir!
İki parlak güneşe aldanıp sonra da karda, ayazda kavrulup gitme!

Güçlüsün, akıllısın, söz sahibisin!

Ama; Bunları nerede, nasıl kullanacağını bilmezsen,
Sabah rüzgarında savrulur gidersin.
Öfken ve benliğin bir olup aklını yener!
Daima sabırlı ol, sebatlı ve iradene sahip olasın.
Çıktığın yolu, taşıyacağın yükü iyi bil!
Her işin gereğini vaktinde yap!

Hz. Ömer'in irani feth eden ordunun kumandina yazdigi mektup

  • imdat sezer

Hz. Ömer'in, İran'ı Feth Eden Ordunu Kumandanı Said b. Ebî Vakkas'a Yazdığı Mektup:

Sana ve beraberindekilere Allah'tan korkmayı tavsiye ederim. Çünkü Allah'tan korkmak, düşmana karşı en büyük hazırlıktır.

Size düşmanlarınıza karşı herhangi bir günah işlemekten şiddetle kaçmanızı tavsiye ederim. Çünkü, askerin günahları kendileri için düşmanlarından daha tehlikelidir.

Müslümanlar düşmanlarının günahkar oluşu sebebiyle zaferi kazanırlar. Günah işlemekte düşmanlarımızla eşit olursak, düşmanlarımız bizden daha iyi sayılır.

Ailenin Temeli Evliliktir

  • imdat sezer

Bugün toplumumuzun temel taşından aileden bahsetmek istiyoruz değerli dinliyeciler. Biliyorsunuz aile, anne, baba ve evlenmemiş çocuklardan meydana gelen en küçük insan topluluğudur. Evlenen çocuklar, yeni bir aile kurmak için aileden ayrılırlar, fakat aileden kopmazlar. Böylece aileler, bir zincirin halkaları gibi birbirine ulanır, birbirine güç ve destek olan sosyal bir doku meydana gelir.

Aile, milletin temelini oluşturur. Tıpkı bir binanın temeli gibi... Ya da biyolojik bir bünyedeki hücre gibi.. Binanın veya bedenin sağlamlığı temelin sağlamlığı veya hücrenin sağlıklı olmasıyla gerçekleşir. Dolayısıyla sağlam, güçlü, sağlıklı ve huzurlu bir toplum ancak sağlıklı bir yapıya sahip ailelerden oluşur. Bunun için ailelerin yozlaşması bir toplum için büyük bir yıkım ve büyük bir felakettir.

Haya İle Gelen Yükselişler

  • Hasan Dursun

BİR HADİSİNDE, “ASHÂBIM yıldızlar gibidir” buyurmuştur Hz. Peygamber Aleyhissalatu Wesselam. Onun her biri ‘yıldızlar gibi’ ışık saçan sahabileri içinde Hz. Osman’ın misali, deyim yerindeyse, başka yıldızların ışıltısı arasında kendini pek belli etmeyen bir yıldız, meselâ kutupyıldızı misalidir. Kutupyıldızı gibi... Çünkü, tıpkı onun gibi, Hz. Osman da, ilk bakışta kendini göze farkettiren bir ışık yaymaz. Ama nisbeten zayıf ışığıyla birlikte kutupyıldızı çağlar boyu insanlara yön ve yol gösteren bir yıldız olageldiği gibi, Hz. Osman da bindörtyüz yıldan beri bir yol, bir iz sunmuştur Allah’ın hak yolunun yolcularına.

Oysa, bir kez daha belirtelim, Asr-ı Saadetin büyük olayları içerisinde, Hz. Osman’ın ismi pek önlerde gözükmez. Hz. Peygamber’in hayatını yahut İslâm’ın ilk asrına dair kitapları okuyan herkes, bu örnek asrın hadiseleri içinde Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Hamza, Hz. Ali, Hz. Talha gibi parlayıp ışık saçan simaları görür de, bu simalar arasında Hz. Osman bir derece geride durur.

Bir İftira İle Gelen

  • Hasan Dursun

SAADET ASRINDA sahabilerin yaşadığı olayların en unutulmazlarından biri, Hz. Âişe’yi hedef alan bir iftira sonrasında yaşananlardır. Bu iftiranın üretildiği ânı takip eden günler ve haftalar boyu, Âişe validemizi, Resûlullah’ı, Ebu Bekir ailesini ve bir bütün olarak mü’minler topluluğunu feci şekilde sarsan bir sınanmadır yaşanan. Sebepler dairesinde ne Hz. Âişe’nin(r.a.), ne eşi Hz. Peygamberin, ne babası Hz. Ebu Bekir’in çözmesi mümkün olmayan iftira düğümünün gelen vahiyle çözülmesi ise, o gün bugündür müthiş bir ehadiyet dersi verir anlayana. Ki, sahabiler, bu dersi en iyi anlayan insanlardır; zira bu dersi, ilk elden, capcanlı, taptaze bir halde almışlardır.

'Aşk olsun'

  • YineBiGulnihal

İLK ÇOCUKLUK yıllarından gençliğe ve ihtiyarlığa kadar uzanan bir çizgide, neredeyse bir ömür boyu insanın peşini bırakmaz sevgiler, ilgiler ve aşklar. Gün olur muhatabın, ihtiyacın ve yaşın durumuna göre bu duygular da şiddetlenir.

Gönül denizinin dalgaları içimizdeki sınırları zorlar, kıyıları döver âdeta. Biz miydik o sakin, o ilgisiz insan? Halimize şaşarız.

Şimdi bize ne olmuştur da kaptansız bir kayık misali yalpalamaya başlamışızdır? Kalbimiz söz dinlemez. Sesimiz ulaşmaz ona. Çaresiz, ardından sürüklenir gideriz. Akıl onu dengelemeden, kalp sevgisine karşılık aramaya çıkmıştır bir kere. Aradığı bir işaret taşı da olsa, yine de değerlidir. Ömründe hiç tatmadığı hazzı tadar, hiç duymadığı coşkuyu duyarsa kim insanın kalbini yolundan çevirebilir, ona engel olabilir? Sevgi engel tanımaz, aşk ne varsa aşar. O kalp, sevdiği için her çılgınlığı yapar da, yaşadığı onca acı ve kederden sonra durgunlaşır, durulması gereken noktaya gelir, sakinleşir. Ne güzel diyor şair Abdullah Öztemiz Hacıtahiroğlu:

“Nerede bir bardaktaki sakin duruşun,

Çocuk Ruh Sağlığı Açısından Din Eğitimi

  • YineBiGulnihal

BAZI EĞİTİMCİLER çocuklara küçük yaşlarda din eğitimi vermenin laikliğe aykırı olduğunu, ancak ergenlik çağına geldiğinde hür iradesi ile buna kendisinin karar vermesi gerektiğini ileri sürüyorlar. Bu görüş, gerçekçi bir yaklaşım değildir. Ateist bir anne veya baba din eğitimine karşı olsa bile çocuğunu içinde yaşadığı toplumdan soyutlayamaz. Zira çocuk, yetişkinler gibi peşin yargılara sahip değildir. Çevresinde gördüğü herşeyle ilgilenir, öğrenme isteğiyle doludur, tarafsız bir gözlemcidir. İlk defa duyduğu ezan sesini yahut ilk defa gördüğü caminin ne olduğunu sorup öğrenmek isteyecektir.

Psikolog Antonie Vergote, Din Psikolojisi isimli eserinde, çocukların doğuştan din duygusuna sahip olduklarını söyler. İnsan sadece etten, kemikten ve kandan ibaret maddî bir varlık değildir. Onu diğer canlılardan ayıran doğuştan sahip olduğu ruh ve duygu zenginliğidir. İnsan sosyal bir varlıktır. Sevmek, sevilmek, bir inanca sahip olmak, kendisini değerli ve güçlü hissetmek ister. Bu da ancak bir aileye, bir topluma, bir vatana ve bir dine bağlı olmakla mümkündür.

Hafızanın zayıflamasının sebebleri

  • Hüseyin Hare

İnsan hafızasının zayıflamasına sebep olan değişik etkenler vardır.

Hafıza uzmanları genel başlık altında bunları, beyinde yeterli malzemenin sağlanmaması, çalışma akışının bloke edilmesi, fazla televizyon seyretme, kontrolsüz hayaller kurma gibi şeylerden dolayı beyin kapasitesinin zayıflatılması ve sistemsiz düşünme alışkanlığı şeklinde ifade etmektedirler.

Sevgili

  • Nisan Yagmuru

Mutlulukların en doyulmazı seninle başladı. Sevgilerin en tükenmezi seninle doldu içime. Seninle vardı özlemler kavuşmalar.
Seninle yaşadım aşkların en eksilmezini,anıların en unutulmazını.
Sonra acılar,çaresizlikler,en kahırlı ayrılıklar geldi seninle.
Senden uzak kopkoyu zifir geceler,bitmek bilmez upuzun günler geldi ve bir sessizlik geldiki anlatılamaz.


Düşünüyorumda seni tanımasaydım sensiz kalmayacaktım.
Bilmeyecektim yokluğunun bu kadar dayanılmaz olduğunu.
Beni sen bütünlemiştin yine sen yarım bıraktın.
Şimdi belki yine seninleyim.
Ama öyle kırık ve öylesine sensizimki!
Sana sesleniyorum.
Bu seninle dopdolu satırlarımı oku ve bana söyle ben seni sevdim mi?

Neydin sen?
Bir rüzgarmıydın da şöyle bir esip geçtin?Yapraklarını döküp dallarını kırdın içimdeki duygu çınarının.

Neydin sen?
Bir aynamıydın içinde gözlerimi kaybettiğim.
Ve şimdi ne seni ne de kendimi görebildiğim?

Bana Ne Yaptın

  • Nisan Yagmuru


Senden önce ne yapardım ben, bunu hatırlamaya çalışıyorum.Hatırlamaya
çalıştıkça da kocaman bir boşluğun içinde yuvarlanmış gibi oluyorum.Senden önce ne yapardım ben¿

Niye düşündükçe her şey bomboş ve anlamsız¿ Şaşırıyorum.Çünkü bir
insanın hayatını bir başka insan birden bire nasıl bu kadar değiştirebilir ki¿ Sen olmadan önce anlamsız mıydı hayatım¿ Değildi elbette.Belki hayatıma seninle birlikte yüklenen anlam öncesinde yaşanan her şeyi silip götürdü ne dersin¿


Doymak bilmeyen bebeklerin annesini gözlemesi gibi gözlüyorum ben de seni.Sürekli senden gelecek bir haberi bekler durumdayım.Zamanı seninle nasıl geçireceğimi hayal eder durumdayım.Ne yaptın bana bilmiyorum.Aşksa aşk, sevdaysa sevda. Daha önce de yaşadım en koyu aşkları .Ama bu başka bir şey.

Hani “Aşktan da üstün”diyeceğim, bir Türk filminin kavuşamayan iki karhamı gibi olacağız.Bu da değil…

MEDYADA AİLE SORUNLARI

  • Sururi Bal

Doğrusu kitle iletişim aracı olan medyanın başlıca görevi halkı haberlendirmek, aydınlatmak, film, müzik gibi sanatsal ihtiyaçlarına cevap vermek ve elbette eğlendirmektir. Ne var ki bizde ağırlıklı olarak eğlence ve magazin programları yer almakta, üstelik magazin programları reyting rekorları kırmaktadır. Ne var ki aslında zaman kaybından başka getirisi olmayan magazin programları, izlemesi kolay olduğu, hemen hiçbir bilgi birikimine ihtiyaç göstermediği için, kötü paranın iyi parayı kovduğu gibi reyting rekorları kırmaktadır. Bu da bir hürriyettir ve sonuçlarına katlanacağız. Program yöneticileri elbette özgürdür ama izleyicinin de eleştiri hakkı vardır.

Umud Emek İster!

  • Nisan Yagmuru

Bir mektup aldık, çok sevgili bir mecburi dinleyicimizden. Bakın neler söylüyor.....

Bahar geldi..Tepemde bir yığın karabulut..
"Yakışmıyor sana" diyor annem , "bu asık surat..."
Kime yakışır ki. Lâle mevsiminde hem de...
Hem de serumumuz olan Nisan yağmurları yağarken...
Çiçekler bayrak yarışındayken hem de..

Biliyorum... Kime yakışır ki asık surat...

Birileri çıkıp meydana hayattan , kelebeklerden, kuşlardan filan bahsetsin!
Umut dolu şeylerden bahsetsin.
Birileri çıkıp sorunu sorun olmaktan çıkardık desin!

Birileri çıkıp umut dolu şeyler söylesin..
Bahar , veda etmeden kalplere..


Olur, emriniz baş üstüne, gönüller dolusu sevgilerle başlayalım sözlerimize, bir parça umut düşürebilmek için kalbinize... Ama umut emekle büyür. Oturruken rahat döşeklerde çalmaz kapımızı, nisan yağmurlarının apansız gelişi gibi...

Osmanlı'nın Ahlaki Faziletleri

  • Hüseyin Hare

Geçmişe körü körüne bağlanmamak gerekir diyor kimi kalem sahipleri. Doğru söylüyorlar, haklılar. Sözlerine bir şeyi ilave etmeyi unutuyorlar, körü körüne bağlılık olmamalı ama cahilce hasımlık hiç olmamalı. Bu sebeple bir tarafın sevdiğini diğeri yererken dikkatli sözcükler kullanmalı ve geçmiş geçmiş olduğu için karalanmamalı. Sözler sağlam delilleri barındırmalı. Öyleyse geçmiş şahit olanların sözlerinden nakledilmeli.

İlginç bir vazgeçirme yöntemi

  • Nisan Yagmuru

Yaşlı bir adam emekliye ayrılır ve kendine bir lisenin yanında küçük bir ev alır. Emekliliğinin ilk birkaç haftasını huzur içinde geçirir; ama sonra ders yılı başlar. Okulların açıldığı ilk gün dersten çıkan öğrenciler, yollarının üzerindeki her çöp bidonunu tekmelerler, bağırıp, çağırarak geçer giderler. Bu çekilmez gürültü günler sürer ve yaşlı adam buna bir son vermeye karar verir.

Ertesi gün çocuklar gürültüyle evine doğru yaklaşırken, kapının önüne çıkar onları durdurur ve,
"Çok tatlı çocuklarsınız, çok da eğleniyorsunuz. Bu neşenizi sürdürmenizi istiyorum sizden. Ben de sizlerin yaşındayken aynı şekilde gürültüler çıkarmaktan hoşlanırdım, bana gençliğimi hatırlatıyorsunuz. Eğer her gün buradan geçer ve gürültü yaparsanız size her gün bir dolar vereceğim" der.

Bu teklif çocukların çok hoşuna gider ve gürültüyü sürdürürler. Birkaç gün sonra yaşlı adam yine çocukların önüne çıkar ve şöyle der:

"Çocuklar, enflasyon beni de etkilemeye başladı. Bundan böyle size sadece günde elli sent verebilirim…"